Abarttığımız kadar var mı: Lüfer

Boğazın kendi halinde ışıldayan ve yer yer de güçlenerek akıntılar yaratan sularına oltasını sallamış olan bir balıkçının iğnesine gümüşi mavi renkli bir balık takılıyor ve balık kaçmaya çalışsa da balıkçının onu bırakmaya niyeti yok. Bu çeşitli zamanlarda boğazdan tutabileceğiniz herhangi bir balık değil, o bugün hikaye olarak anlatılan eski mitlerde adı geçen gerçek bir efsane: Lüfer.

Bu benzersiz yırtıcı, Avrupa ve Asya arasındaki stratejik su yollarında binlerce yıldır gidip geliyor, göreceli olarak kendinden daha şanssız olan avını yakalıyor ve yaşamaya devam ediyor; yada devam etmeye çalışıyor. Homerik mitlerden bugünün modern, kozmopolit ve karmaşasıyla yükselen şehri İstanbul ile tarih boyunca pek çok hikayede adı geçen Çanakkale arasında, lüfer imparatorlukların yükselişine ve düşüşüne, kültürlerin birbiriyle çatışmasına ve insanlık tarihinin gelgitlerine tanıklık etti. Hem de dünyanın hemen hemen tüm denizlerinde; Lüfer dünya üzerinde bulabileceğiniz en yaygın balıklardan yalnızca biri.

Lüfer balığının taksonomik yeri ve özellikleri

Pomatomidae ailesi içinde yer alan Lüferin latince ismi Pomatomus saltatrix. Uzun, hafif iğ şekilli vücudunun ucunda küt ve büyük bir kafası var. Dişleri ise oldukça keskin. Lüferi diğer balıklardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi büyük ve çatallı kuyruğu ve benzersiz rengi. Zaten balığa adını veren de bu gümüşsü-mavi rengi. Körfezlerde, haliçlerde ve resiflerin kıyılarında yaşam alanı bulurken hemen hemen dünyadaki tüm denizlerde bulunur. Etobur bir balıktır ve sportif avcılıkta özellikle aranan bir türdür.

Bu balığı neyin özel yaptığını hiç düşündünüz mü?

Yanardöner pullarla süslenmiş gövdesi, balık sudan tam çıkarken güneş ışığıyla dans ediyormuş gibi görünmüyor mu? Peki ya minyatür birer hançeri andıran sivri dişleri düşlerimizde bizi korkutan korkunç bir yaşam biçiminin temsili değil mi? Bıkmadan, usanmadan ve yorulmadan avını arayışı işe balıkçıların ona verdiği ismi sonuna kadar hak etmesini sağlıyor.

Fiziksel özelliklerinin ötesinde Lüfer, su altı ekosisteminde benzersiz bir halkayı oluşturan özel bir balık. Besin zincirinin en üstünde yer alan avcılardan olması nedeniyle, suyun altındaki dengenin devam ettirilmesinde oldukça hayati bir öneme sahip. Lüferin varlığı İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kullanan yada orada yaşamını devam ettiren pek çok türün sağlıklı bir şekilde yaşamasını ve soylarını devam ettirmesini sağlayan bir garanti gibi.

Aynı balığın farklı büyüklüklerdeki hallerine farklı isimler vermek yalnızca Lüfer’e özgü değil. Bu balık, hayatının farklı aşamalarında defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, kofana ve sırtıkara gibi isimlerle de tanınıyor.

Fotoğraf: fishmasters.com

Norveç'te, somon yetiştiriciliğinde karşılaşılan en tehlikeli 5 bulaşıcı hastalık

Norveç Veteriner Enstitüsü tarafından yayınlanan yeni bir rapora göre, Norveç'te hasattan önce ölen tüm çiftlik somonlarının yaklaşık %38'inin ölümünden bulaşıcı hastalıklar sorumlu.

Bu bulgular, su ürünleri yetiştiriciliğinde bulaşıcı hastalıklara karşı devam eden mücadeleyi vurgulayarak, etkili tedavi ve önleme stratejilerinin sürekli araştırılması ve geliştirilmesine olan ihtiyaca dikkat çekiyor. 

Raporda, somonu etkileyen hastalıklar şu şekilde sıralanmış:

Kış Yaraları: Genellikle soğuk aylarda ortaya çıkan cilt lezyonlarıdır. Moritella viscosa bakterisinin neden olduğu bu yaralar, cilt hasarına yol açarak somonu ikincil enfeksiyonlara karşı duyarlı hale getirebilir ve genel sağlığını etkileyebilir.

Kardiyomiyopati Sendromu (CMS): Atlantik somonuna özgü viral bir hastalıktır. Kalbi ve iskelet kasını hedef alarak kalp lezyonlarına ve kalp fonksiyonlarının azalmasına yol açar. Bu genellikle, özellikle daha büyük, pazara yakın büyüklükteki balıklarda, büyümenin azalmasına ve ölüm oranının artmasına neden olur.

Solungaç Hastalığı: Bu terim, somon balığının solungaçlarını etkileyen, genellikle bakteri, virüs ve parazitler dahil olmak üzere çeşitli patojenlerin neden olduğu çeşitli koşulları kapsar. Semptomlar arasında solungaç iltihabı ve hasarı yer alıyor; bunlar solunumu ve osmoregülasyonu etkileyerek sağlığın bozulmasına ve ciddi vakalarda ölüme neden olabiliyor.

Kalp ve iskelet kası iltihabı (HSMB): Bu hastalık, adından da anlaşılacağı gibi somon balığının kalp ve iskelet kaslarını etkileyen viral bir hastalıktır. Bu durum, kalp fonksiyonunun azalmasına ve kas hasarına yol açan iltihaplanmalara neden olabilir. HSMB özellikle endişe verici çünkü etkilenen popülasyonlarda ani ve yüksek ölüm oranlarına neden olabiliyor.

Pasteurellosis: Somonda pastörelloza Photobacterium damselae bakterisi neden olur. Yaygın organ hasarına yol açabilen sistemik bir enfeksiyondur. Belirtiler arasında kanama, ülser ve iltihaplanma bulunur. Bu hastalık, yetiştiricilik ortamlarında hızla yayılabilir ve derhal tedavi edilmezse yüksek ölüm oranlarına yol açabilir. 

Norveç Veteriner Enstitüsü tarafından yayınlanan bu raporu ücretsiz indirmek için lütfen buraya tıklayın.

Karbondan yeme: Innovo'dan alg biyoreaktörleriyle sürdürülebilir yem tedariği için yenilikçi çözüm

Innovo, fosil yakıtlardan geriye kalan emisyonları bir kaynak olarak kullanan biyoreaktörlerde yetiştirilen alglerin, akvaryum balıkları için yem tedarik eden sektörü destekleyebileceğini ve dolayısıyla doğadan yapılan avcılığa olan bağımlılığı azaltarak sürdürülebilirliğe katkı sağlayabileceğini düşünüyor.

Kurucu ve başkan Martin Kelly,  karbon kredileri olmadan kârlı olabileceğine inandığı konseptin nasıl çalıştığını açıklıyor.

Bu içerik thefishsite.com'da yayınlanan röportajın Türkçe çevirisidir.

İşiniz hakkında genel bir bakış sunabilir misiniz?

Innovo'nun biyorafinerileri, fosil yakıt kullanan ağır sanayiden ortaya çıkan karbodioksidi tüketen alglerin yetiştiriciliğinin yapıldığı modüler fotobiyoreaktörlerden oluşuyor. Bu işlemin ardından elde edilen alg biyokütlesi hasat edildikten sonra hayvan  yada balık yemi, omega-3 ve diğer besin maddelerine işlenir ve böylece karbodioksit emisyonu toplumun geri kalanı için bir yükümlülük olmak yerine değerli bir varlık olarak konumlandırılmış olur.

Akvaryum yem sektörü açısından ne gibi ilerlemeler kaydettiniz?

Küçük ölçekli üretimin başarılı olmasıyla birlikte, yüz milyonlarca dolarlık hayvan yemi alım anlaşmaları sağlandı ve büyük ölçekli üretim, kümes hayvanları ve sığırlar için hayvan yemi üretmeye başlamak üzereyken, biyorafinelerin milyonlarca ton balık yemi üretmeye yetenekli olduğu kanıtlandı.

Kullanılacak alg türlerini seçmek için balık yemi özelliklerini tersine çevirebiliriz. 100.000 farklı alg türü var ve bunların küresel balık yemi pazarlarında kullanıldığı kanıtlanmıştır. Bu üretim sürecinin farkı üretim ölçeğidir. Mevcut üretim yöntemleriyle dönüm başına yılda 10 ton balık yemi elde ediliyor. Biyo-rafinerilerimizden biri dönüm başına yılda 23.000 ton balık yemi üretebilir ve su ürünleri yemi ve su ürünleri yetiştiricileri ile çalışmaya başlamak üzereyiz.

Neden biyoreaktörleri kullanmaya karar verdiniz?

Açık havuzlar / akış yolları ve biyoçitlerin performansıyla karşılaştırıldığında, fotobiyoreaktörlerin alg yetiştirmede alan açısından en verimli araç olduğu kanıtlanmıştır. Açık havuzlardan toplanabilen alg biyokütlesi, bol miktarda arazi ve doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyulması nedeniyle sınırlı olmakla kalmıyor, aynı zamanda elementlere maruz kalmak da yüksek kirlenme riski taşıyor. Biyolojik çitler kapalı olsa da yine de bol miktarda araziye ve bol miktarda doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyar. Bunun aksine, iç aydınlatma için yüksek verimli LED'lerle donatılmış fotobiyoreaktörler, küçük bir arazi ayak izinde her türlü iklimde 7/24 çalışabilir ve mevcut endüstriyel alanlarda ortak yerleşime uygundur.

Innovo'nun technology readiness level [TRL] en az 7'ye (ticari olarak uygulanabilir prototip hazır) ulaşmış olanlar arasından 8 olmasa da (küçük ölçekte ticari olarak dağıtılmış) bir teknoloji sağlayıcısı seçmesi ile ilgili olarak, misyonu misyonumuzla uyumlu olan birini tercih ettik. 2030 yılına kadar küresel sera gazı emisyonlarını yarıya indirmeyi ve ardından kârlı bir şekilde net sıfır karbona ulaşmayı hedefliyoruz. Bu sağlayıcının misyonu, algleri hayvan / balık yemi kaynağı olarak kullanarak dünyayı beslemek, böylece toprak ve balıkçılığın insanların gıda tedariği ve biyolojik çeşitlilik için korunmasını sağlamaktır.

Hangi tür algleri yetiştiriyorsunuz ve üretkenliğini artırma olanağınız var mı?

Alg türleri, hedef ürün çıktısına ve dönüştürülen emisyonların bileşimine bağlı olarak değişecektir. Alglerin üretkenliği, yapay zeka ve makine öğrenimi kullanılarak sürekli olarak optimize edilecek; örneğin, bir gün veya hafta boyunca aydınlatmanın yoğunluğu gerçek zamanlı olarak ayarlanabilir, böylece alglerin büyüme ve dinlenme döngüleri alg biyokütlesinin optimal genel üretimine yol açar.

Konsepte potansiyel yatırımcıların ve karbon piyasasının tepkisi ne oldu?

Potansiyel yatırımcılar, özellikle gelecekteki gelir ve kar potansiyeline dair bir miktar güvence sağlayan alım anlaşmaları durumunda, biyorafineri kavramına sıcak bakıyorlar. Hayvan / balık yemi, omega-3 ve alg biyokütlesinden üretilen diğer nutrasötiklerin mevcut ticari uygulanabilirliği göz önüne alındığında, biyorafinerilerin karlılığı için karbon kredileri gerekli olmadığından herhangi bir karbon kredisi piyasasına yaklaşmadık.

Bugüne kadar ulaşılan önemli kilometre taşları nelerdi?

Teknoloji, dünya çapında çimento fabrikaları gibi ağır sanayi tesislerinde bulunan beş uygun pilot biyorafineride kuruldu. Şu anda tam ölçekli endüstriyel üretime giriyor ve önümüzdeki iki ay içinde devreye girecek. Dünyadaki karbodioksit emisyonlarının yüzde 1,5'inden fazlasından sorumlu olan ağır emisyonlu sektörlerde faaliyet gösteren iki düzineden fazla büyük şirket, finansman karşılığında biyorafineri siparişi verme konusunda ciddi niyetlerini ifade etti ve yem ve nutrasötiklere yönelik alım anlaşmaları halihazırda bir mutabakat zaptı veya niyet mektubu aşamasındadır.

Hangi zorlukların aşılması gerekiyor?

Teknoloji, büyük özel sermaye ve borç yatırımcılarının ciddi ilgisini çekecek kadar olgunlaşmış olsa da, biyorafinerilerin finansmanı, ağır emisyon üreten ülkelerin projeler için hazırlıklı olmalarına ve alım anlaşmalarının sağlamlığına bağlı. Örneğin, ilk biyorafineri serisinin teslimatına ilişkin birkaç mutabakat zaptı bağlayıcı hale gelebilir. Şimdiki en büyük zorluk, teknolojiyi 2030 yılına kadar küresel karbodioksit emisyonlarını yarıya indirmeye yardımcı olacak kadar hızlı bir şekilde küresel olarak ölçeklendirmek.

Nasıl / nerede ölçeklendirmeyi planlıyorsunuz?

Biyorafinerilerin ölçeğinin büyütülmesi, ağır karbodioksit yayıcılardan alım yapılmasını ve söz konusu biyorafinerilerden ürün alıcılarıyla alım anlaşmalarının yapılmasını gerektirir. Alım anlaşmaları yapıldıktan sonra, alım sağlayan biyorafineriler, yatırımcıların tercihlerine bağlı olarak özsermaye ve borç finansmanı kombinasyonu yoluyla bankaya uygun hale geliyor. Büyük ölçekli dağıtım yerleri, bir biyo-rafineriyi işletmek için gerekli olan emisyonları, araziyi, elektriği ve suyu sağlamaya istekli ağır emisyon salımı yapan bir kişinin sahip olduğu herhangi bir alanı içerir.

Konseptiniz diğer karbon yakalama biçimleriyle nasıl karşılaştırılıyor?

Karbodioksitten üretilen ürünler için pazarlara bağlantı olmadan, diğer tüm karbon yakalama teknolojileri, yakalanan karbodioksitin kalıcı olarak depolanması gerektiğinden yayıcıya bir maliyet getirir. Innovo'nun biyorafinerileri, değerli ürünlere dönüştürülen birim karbodioksit başına işletme karı elde ediyor.

Önümüzdeki on yılda şirketin gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Innovo'nun biyo-rafinerilerinin ölçeği, 2030'ların başlarında balık yemi, hayvan yemi ve besin maddelerine yönelik talebin artmasıyla birlikte gerçekleşecek. O zamana kadar, çoğu yem ve omega-3 besin maddeleri alglerden elde edilecek ve global olarak adreslenebilir toplam yem ve omega-3 pazarı, küresel karbodioksit emisyonlarının yüzde beşine eşdeğer, yılda yaklaşık iki groston karbodioksit emisyonunun engellenmesine neden olacak. Ek olarak, biyo-rafineri modüllerinin fiyatları, üretim hatlarının büyütülmesi nedeniyle düştükçe, toprağı yenileyen ve ağaç ve mahsul büyümesini artıran, sera gazı emisyonlarında daha fazla net azalma sağlayan alg biyo-gübresinin üretilmesi mümkün hale gelecektir.

Şu ana kadar işletmeyi nasıl finanse ettiniz ve daha fazla finansman sağlamayı düşünüyor musunuz?

Innovo, 13 yıllık varlığı boyunca koşullu ücretlendirme yoluyla finanse edilmiştir; burada ekip üyelerine, Innovo ile yaptıkları faaliyetlerden elde edilen ticari gelirlere ve yatırım gelirlerine bağlı ödeme ile günlük ücret esasına göre ödeme yapılır. Büyük aile ofislerinden, özel sermaye şirketlerinden ve hatta daha büyük kurumsal yatırımcılardan gelebilecek ek finansman, hem Innovo'nun en büyük şirketine öz sermaye şeklinde, hem de biyorafinerilere öz sermaye veya borç şeklinde gelecek, böylece ekip üyeleri günlük oranları karşılığında nakit almaya başlayabilirler.

Müşterileri dünyanın en büyük varlık yöneticilerinden bazıları olan, bazıları trilyonlarca ABD Doları tutarında varlık yönetimi altında olan büyük ölçekli yeşil altyapı projelerinde uzmanlaşmış bir yatırım anlaşması danışmanlık firmasıyla şu anda durum tespiti konusunda ileri bir aşamadayız. Sonuçta, bu tür yatırımcılar, yatırım kuruluşlarının yalnızca Innovo ve bağlı girişimlerine yatırım yapan, piyasa koşullarına uygun, tek stratejili borsa yatırım fonları sunma istekliliği sayesinde, sermayenin dağıtımından itibaren 12 ay kadar kısa bir süre içinde bir likidite olayı yaşayabilirler.

Kaynak: thefishsite.com

Yetiştiricilik, Avrupa yılan balığının popülasyonunun toparlanmasına destek mi oluyor yoksa köstek mi?

Avrupa yılan balığı (Anguilla anguilla), denizden çıkan en ikonik balıklardan birisi ve Akdeniz mutfağında çok beğenilen bir lezzet. Fakat denizle ilgili pek çok diğer durum gibi doğum yeri Sargasso Denizi'nde olan ve dağılım alanı Akdeniz'den Kuzey Avrupa'ya kadar uzanan Avrupa yılan balığının geleceği, iklim değişikliği, çevre kaybı, kirlilik ve aşırı avlanma gibi tehditlerle karşı karşıya.

2020 yılında, yılan balığının yaşam döngüsünün önemli bir aşaması olan yavru balıkların tatlı su habitatlarına göçü, tüm zamanların en düşük seviyesine ulaştı. FAO Akdeniz Balıkçılık Genel Komisyonu (GFCM), durumu değerlendirdi ve 2020 ile 2022 yılları arasında dokuz Akdeniz ülkesinde kapsamlı bir araştırma programına öncülük etti.

Akdeniz'de Avrupa Yılan Balığı: GFCM Araştırma Programının Sonuçları başlıklı raporda yayınlanan bu çalışmanın sonuçları, yılan balığı balıkçılığı, habitatları ve yerel stokların biyolojik ve ekolojik özellikleri hakkında ayrıntılı bir genel bakış sunuyor. Rapor ayrıca mevcut yönetim ve koruma önlemlerine kapsamlı bir bakış sunmakta ve temel önlemlerin model tabanlı bir değerlendirmesini de yapıyor.

Rapor, lagünleri Akdeniz'de yılan balığı için çok önemli bir habitat olarak tanımlıyor ancak lagünler, iklim değişikliği, avlanma baskısı ve kirlilik gibi önemli zorluklarla başa çıkmak zorunda. Çevre kaybı, düşük su kalitesi ve kirlilik, nehir ve haliç çevreleri de etkiliyor.

Balıkçılık yönetimleri tarafından uygulanan alınan pek çok idari önleme rağmen, bunların kapanma dönemleri ve belirli aşamaların avlanma yasaklarıyla uyumsuz olduğunu ve genellikle yerel koşullara yetersiz şekilde uyum sağladığını gösteriyor. Bu da dolayısıyla yılan balıklarının koruma etkinliğini azalttığını gösteriyor.

Akdeniz genelinde azalan kaynaklar, balıkçıların geleneksel olarak yaptıkları balıkçılık işlerini bırakmalarına neden oluyor ve balıkçıların geleneksel yöntemlerle sağladıkları bilgi, yönetim ve çevresel korumanın kaybına yol açıyor.

Koordineli bir kurtarma yönetim planı

Avrupa yılanbalığı, farklı yaşam evrelerine ev sahipliği yapan habitatlar ve sürdürdüğü geçimler, biyolojik, çevresel, sosyoekonomik açılardan eylem ve korumayı gerektiriyor diyor raporun editörlerinden ve GFCM Su Ürünleri Kaynakları Memuru olan Elisabetta Betulla Morello.

İşbirliği, yalnızca balıkçılığı yönetmekle kalmayıp aynı zamanda bu tür etrafında dönen çevre ve sosyoekonomik ayarları korumak için yeterli önlemleri belirleme ve uygulama açısından esastır.

2021'den bu yana zaten uygulamada olan geçiş önlemleriyle başlayarak ve araştırma programının sonuçlarına dayanarak, GFCM 2022'de Akdeniz'deki Avrupa yılanbalığı için çok yıllık bir yönetim planı benimsedi. Plan, yılda altı ay boyunca kısmi olarak yılanbalığı avcılığının kapatılmasını içerirken bunun uygulanması esnasında yapılacak alternatifleri de sunmakta. Ayrıca, cam yılanbalığı, sarı yılanbalığı ve gümüş yılanbalığı olmak üzere tüm evrelerdeki ve tatlısu, acısu ve deniz olmak üzere tüm çevrelerdeki Avrupa yılanbalığının rekreasyonel avlanmasına tam, kalıcı bir yasak getirmekte. Bu önlemler, cam yılanbalıklarının korunması için 2023'te ek önleyici önlemlerle güçlendirilmiştir.

Planın bir diğer önemli parçası, Akdeniz genelinde balıkçıları ve bilim insanlarını içeren bir izleme ağı kurmak. Bu ağ, özel durumlara uygun ve tüm paydaşlar tarafından uygulanan etkili yönetim önlemlerini belirlemek için çalışacak. Atölye çalışmaları zaten balıkçıları, bilim insanlarını ve yöneticileri bir araya getirdi ve vaka çalışmalarını ve en iyi uygulamaları paylaştı, bunların başka yerlerde de uygulanmasını amaçladı.

Araştırma, çok sayıda koruma önlemine rağmen, Avrupa yılan balığı popülasyonlarının hala gerilediğini ve acil ek önlemlere ihtiyaç duyduğuna dikkat çekiyor. GFCM, Akdeniz'de Avrupa yılan balığının korunmasına yönelik yeni bir Uluslararası Yönetim Planı taslağı hazırladı. Plan, aşağıdakiler de dahil olmak üzere başlıca önlemlere dikkat çekiyor:

  • Her yıl yılan balığı avcılığında kısmi kapanma
  • Eğlence amaçlı yılan balığı avcılığının tamamen yasaklanması
  • Etkili yönetim önlemlerini belirlemek için bir izleme ağı kurulması

Sosyoekonomik bir çalışma, araştırma programının bir sonraki aşamasının bir parçasıdır. Bu çalışma aynı zamanda mevcut habitat veritabanlarını genişletecek ve yönetim önlemlerini değerlendirmek için bilgi toplayacaktır.

Nihai hedef, türün korunmasını ve Akdeniz kıyı toplulukları içinde zanaatkar balıkçılığın mirasının korunmasını sağlamaktır.

Yılan balığı yetiştiriciliği "sorunlu" görünüyor.

Avrupa'da, yılanbalığı yetiştiriciliği bir anlamda avlanma yoluyla yılan balığı elde etmeye bir alternatif değil çünkü  yetiştiricilik modeli doğadan vahşi yılanbalıklarının yakalanmasını ve kontrollü koşullarda yetiştirilmesini kapsıyor. Bunun üzerinde epey yoğun ve kapsamlı araştırmalar yürütülse de, yılan balığının kültürde üretilmesinin bir yolu henüz bulunamadı, bu nedenle Anguilla anguilla henüz evcilleştirilmiş bir tür olarak kabul edilemiyor.

Akdeniz'deki Avrupa yılanbalığı raporu, yılanbalığı yetiştiriciliği üzerine bir bölüm içeriyor. GCFM anketine katılan dokuz ortak ülkeden sadece dördü yetiştiricilik faaliyetleri bildirdi: 2019'da en önemli yıllık su ürünleri yetiştiriciliği üretimini bildiren İtalya 464 ton, iç sulara ulaşamayan cam yılanbalıklarının havuzlarda yetiştirilmesi modeli ile çalışan Yunanistan, Mısır ve Tunus. Bu sonuncusu, raporun yetiştiricilik istatistiklerine dahil edilmemiştir.

Avrupa yılanbalığı su ürünleri yetiştiriciliği için üç tür yetiştirme tekniği kullanılmaktadır: yarı yoğun kültür gölet sistemleri, yoğun geri dönüş akvaryum sistemleri ve özellikle İtalya'da Akdeniz bölgesinin sahil lagünlerinde ve tuzlu sularında geleneksel olarak uygulanan geniş bir kültür sistemine valliculture adı verilir.

Akdeniz'deki en önemli yılanbalığı yetiştiriciliği İtalya'da gerçekleşmektedir. Bildirilen veriler 2008'den 2019'a kadar uzanmaktadır. Üretim, 2011'de 510,4 ton'dan 2015'te 750 ton'a maksimuma ulaşmadan önce, 2019'da 464 ton'a düşmeden önce artmıştır.

Aynı dönem için Yunanistan, 2008'den 2019'a kadar, maksimum 2009'da 428,2 tonluk bir üretim ve 2018'de minimum 128 tonluk bir üretim kaydetmiş, en son bildirilen yıllık üretimi ise 146 ton olmuştur.

Mısır'dan gelen veriler kesintili. Burada yılanbalığı yetiştiriciliği en azından 2010'dan beri yapılıyor ve mevcut yıllık üretim seviyesi sadece dört ton civarında.

Avrupa'da, yılanbalığı ile ilgili son zamanlarda iki önemli araştırma projesi finanse edilmiştir: Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen uluslararası araştırma projesi PRO-EEL, Avrupa yılanbalığını kültürde yetiştirmeyi amaçlamaktadır ve DTU Aqua tarafından yürütülen bir araştırma ve yenilik projesi olan ITS-EEL, araştırma ve su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisi ortakları tarafından gerçekleştirilmektedir.

PRO-EEL, Avrupa yılanbalığının yüksek kaliteli yumurta ve spermlerini, canlı embriyoları ve besleme larvalarını üretmek için standartlaştırılmış protokoller içerir. ITS-EEL ise Avrupa yılanbalığını üretmek için yeni teknolojileri ilerletmeyi ve larva kültürünü ölçeklendirmeyi, yavruların hayatta kalma şansını artırmayı ve leptocephalus aşamasını sürdürmeyi amaçlamaktadır.

GFCM raporuna göre, araştırma bazı olumlu sonuçlar verdi ancak yılanbalıkların karmaşık üreme fizyolojisi nedeniyle, cam yılanbalıklarının kültürde ticari üretimine ulaşmadan önce ilerleme kaydedilmesi gerekecek.

Genel olarak, Avrupa'daki yılanbalığı su ürünleri yetiştiriciliği 2000 yılında 10.663 ton ile zirveye ulaşmıştır. Bu, FAO FishStat tarafından kaydedilen 2019'da sadece 1.480 ton veya Avrupa Su Ürünleri Yetiştiriciliği Üreticileri Federasyonu'na göre 1.100 ton ile karşılaştırılmıştır.

İlgili dökümanı indirmek için FAO'nun web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Kaynak: fisfarmermagazine.com

F3 araştırmasının sonuçlarına göre balık yemlerinde kril unu katkısı beklenen faydayı sağlamıyor

Balık yemlerindeki alternatif hammadde arayışlarını daha organize bir şekilde sürdürmek için yürütülen F3  - Future of Fish Feed, doğadan yakalanan deniz malzemelerinin yerini alacak yenilikçi, ikame su ürünleri yemi malzemelerinin ölçeklendirilmesini hızlandırmak ve desteklemek amacıyla STK'lar, araştırmacılar ve özel ortaklıklar arasındaki işbirlikçi çalışma kapsamında yapılan bir araştırma, balık yemlerinin içeriğini zenginleştirmek için tüketimi cezbedici katkı olarak kullanılan kril ununun beklendiği şekilde pek faydalı olmadığını ortaya koyuyor.

Fishes dergisinde yayınlanan araştırmanın baş yazarı Aquatic Feed Technologies'in kurucusu Rick Barrows, Bulgularımız, kümes hayvanı unu gibi hayvansal proteinler mevcut olduğunda diyete kril unu eklenmesinin büyümeye veya hayatta kalmaya hiçbir ek fayda sağlamadığını gösteriyor diyor. Kril yem tüketimini artırdı ve kümes hayvanı ununda da bulunan bir besin maddesi sağlayabilir.

Araştırmayı yürüten bilim insanları, Atlantik somonunun büyümesi üzerinde kril ununun etkilerini belirlemek için  balık unu ve balık yağı içermeyen hem bitkisel hem de hayvansal bazlı yemlerde 90 günlük bir yemleme deneme süresi boyunca yüzde 0, 2.5 ve 5  oranına farklı dahil etme seviyelerini test ettiler ve hayvan bazlı beslemelerde kril ununun büyüme veya yem alımı üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını buldular; bu da diyette kümes hayvanı unu mevcut olduğunda krilin faydalı olmadığını gösteriyor.

Arizona Üniversitesi Profesörü ve F3 Başkanı Kevin Fitzsimmons,  Bu bulgular, bu minik kabukluların gezegenimizdeki en kırılgan ekosistemlerden birini desteklemekte oynadığı büyük rol göz önüne alındığında, Antarktika kril balıkçılığının su ürünleri sektörünü tedarik etme gerekliliği hakkında önemli soruları gündeme getiriyor dedi. Son yarışmamızın sonuçları, pazarda halihazırda bulunan birçok mükemmel krill alternatifi olabileceğini yakında ortaya koyabilir.

Yine Fishes dergisinde yayınlanan kalite ve tat özellikleri üzerine yapılan bir takip çalışmasında araştırmacılar, Atlantik somon yemlerinde balık unu ve balık yağının tamamen değiştirilmesinin, tüketiciler için filetoların kalite ve lezzet özellikleri üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğunu buldu.

Antarktika'da halihazırda devam eden endüstriyel kril avcılığı, krile bağlı olan üretimi istikrarlı ve dikkat çekici şekilde artırırken, bilimsel araştırmalar bölgesel aşırı avlanma ve iklim kaynaklı ekosistem değişikliklerinin bir sonucu olarak kril popülasyonlarında keskin düşüşler olduğunu gösteriyor.

Balinalardan deniz kuşlarına, ticari açıdan önemli görülen balıklardan yumuşakçalara kadar deniz yaşamının çok fazla bileşeni birincil besin kaynağı olarak deniz besin zincirinin tabanında yer alan bu küçük kabukluya bağlı.

Yemlik balıkları yalnızca "yemlik" olarak mı düşünmeliyiz yoksa insan tüketiminde daha da fazla yer mi açmalı mıyız?

Yetiştiricilikten elde edilen balıklar özelinde düşündüğümüzde, her ne kadar alternatif yem hammaddeleri konusunda ciddi ve kapsamlı araştırmalar yürütülse de, aralarında Türkiye'nin de olduğu pek çok ülkede, konu protein ve balık yağı hammaddesi tedariği olduğunda ibreler halen doğadan avlanmış ve özellikle de yağ yönünden zengin Hamsi ve Sardalya gibi küçük balıklara dönüyor.

Nature Food dergisinin yeni sayısında yayınlanan yeni bir makale, doğadan vahşi olarak avlanmış olan balıklardan yetiştiricilik altında üretilen ve ekolojik kıyas bakımından daha büyük olan balıklara olan besin akışı hakkında veri sunması bakımından oldukça ilginç bir yerde duruyor. Araştırmayı yürüten bilim insanları, son ürün olarak kabul ettikleri somon filetosunda kalsiyum, iyot, demir, omega-3, B12 vitamini ve A vitamini olmak üzere dokuz besin maddesinden altısında azalma buldular. Deniz mahsüllerinden elde ettiğimiz en önemli besin sınıfı maddeler arasında yer alan Selenyum ve çinko seviyeleri ise artış var.

Bu sonuçlara ulaşmak için araştırmayı yürüten bilim insanları Norveç'teki somon yetiştiriciliği endüstrisinde kullanılan ve somona odaklanan yemlerde kullanılan bütün haldeki  yemlik balığın yenilebilir kısımlarındaki besin dengesini, yetiştirilen somon filetosuyla karşılaştırdılar ve insan beslenmesinde de önemli yer tutan, kaynak olarak da deniz ürünlerinde yoğunlaşan iyot, kalsiyum, demir, B12 vitamini, A vitamini, EPA ve DHA formlarındaki omega-3, D vitamini, çinko ve selenyum olmak üzere dokuz besin maddesine odaklandılar.

Burada belki de en dikkat çekici olan kıstas ise, kalp sağlığı ve diğer sağlıklı yaşam kriterleri ile doğrudan bağlantısı bulunduğu pek çok araştırma ile kesinleşen omega-3 yağ asitlerinin miktarının, deniz mahsülleri dendiğinde bir markayı temsil eden somon balığının aksine, somonu beslemek için kullanılan diğer yemlik balıklarda daha fazla oluşu.

Wild fish consumption can balance nutrient retention in farmed fish başlıklı araştırmanın baş yazarı olan Dr. David Willer, Cambridge Üniversitesi'nden yaptığı basın açıklamasında, Gördüğümüz şey, yem olarak kullanılan vahşi balık türlerinin çoğunun, yetiştiriştirilen somon filetosundan daha fazla veya benzer oranda mikronutrient yoğunluğuna ve çeşitliliğine sahip olması. diyor.

Somonu tüketmekten ve sektörün sürdürülebilir büyümesini desteklemekten keyif alırken, daha fazla ve daha geniş bir yelpazede sardalya, uskumru ve hamsi gibi yabani balık türlerini tüketerek daha fazla temel besin maddesini doğrudan tabağınıza almayı düşünmelisiniz.

Çalışmada üzerinde durulan ve somon yemlerinde yaygın olarak kullanılan balıklar içinde Pasifik ve Peru hamsisi, Atlantik ringası, uskumru, istavrit ve derin su mezgiti vardı. Bunların hepsi ayrıca son kullanıcıya yönelik deniz ürünü olarak pazarlanıyor ve insanlar tarafından da tüketilebiliyorlar.

İngiltere'de yetişkinlerin yüzde 71'inin kışın D vitamini eksikliği yaşarken, genç kızlarda ve kadınlarda sıklıkla iyot, selenyum ve demir eksikliği görülüyor. Buna rağmen yetişkinlerin yüzde 24'ü haftada bir somon yerken, sadece yüzde 5,4'ü uskumru, yüzde 1'i hamsi ve yalnızca yüzde 0,4'ü ringa balığı tüketiyor.

Araştırma neticesinde elde edilen veriler, bu altı yemlik balığın yetiştiricilik yoluyla elde edilen somon balığının filetosundan daha fazla veya benzer oranda besin maddesi konsantrasyonuna sahip olduğunu gösteriyor. Kalsiyum miktarı, yemlik balık filetolarında somon filetosundan beş kat fazla, iyot miktarı dört kat fazla ve demir, omega-3, B12 vitamini ve A vitamini 1.5 kat fazlaydı. Bunun yanında yemlik balıklarla somonun D vitamini açısından değerleri benzer çıktı.

Çinko ve Selenyum ise somonda yemlik balıklardan daha yüksek bulundu. Bu ekstra mineral miktarının diğer yem bileşenlerinden kaynaklandığını ve somon sektöründe gerçek bir ilerleme işareti olduğunu söylüyor.

Willer, Beslenme alışkanlığımızda, yediğimiz balıklarda birkaç küçük değişiklik yapmak, bu eksikliklerden bazılarını gidermek, hem halkın hem de dünyanın sağlığını iyileştirmede uzun bir yol kat edebilir diyor.

Lancaster Üniversitesi'nden kıdemli yazar Dr. James Robinson, araştırmacı ekibinin şu sonuca vardığını söylüyor: Deniz balıkçılığı, önemli yerel ve küresel gıda sistemleridir, ancak büyük avlar çiftlik yemlerine yönlendiriliyor. İnsanlar için besleyici deniz ürünlerine öncelik vermek, hem diyetleri hem de okyanus sürdürülebilirliğini iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Cambridge Üniversitesi, Lancaster Üniversitesi, Stirling Üniversitesi ve Aberdeen Üniversitesi'nden bilim insanları ekibi, bu yaklaşımın küresel besin eksikliklerini gidermeye yardımcı olabileceğini söylüyor.

Kaynak: thefishsite.com

Görünen o ki, su ürünleri yetiştiriciliği dünyanın farklı yerlerinde kendine özgü ihtisas alanları oluştursa da, bu sektörün geleceği yalnızca yetiştiricilikte olmayacak. Yetiştiricilik için besin olarak yemlik balık kullanımını analiz eden  Wild fish consumption can balance nutrient retention in farmed fish makalesi, besin içerikleri söz konusu olduğunda daha küçük boyutlu olan balıkların "yemlik" olarak düşünülmesindense, insan tüketiminde son ürün olarak da kullanılmasının önemine vurgu yapıyor.

Gıda takviyesi olarak Omega-3 yağ asitleri

Dengeli bir beslenme alışkanlığı dahilinde, somon, ton balığı, mezgit ve sardalyagiller Omega-3’leri yeterli miktarda almanız için doğru kaynaklar olarak tanımlanabilir. Fakat bu balıkları düzenli olarak tüketmek konusuda sıkıntı çekenler yada belirli bir sağlık sorun nedeniyle balığı bu formda yiyemeyenler için gıda takviyesi formunda omega-3 kaynakları doğru çözüm olarak tavsiye edilebilir.

Gıda takviyeleri şu anda büyük bir pazar ve özellikle konu omega-3 olduğunda karşınıza pek çok seçenek çıkacak. Bunların içinden doğru, işinize yarayacak ve size beklendiğiniz faydaları sağlayacak olanları seçmek oldukça önemli.

Piyasada bulacağınız pek çok Omega-3 yağ asidinin kaynağı genellikle yağlı balıklar. Satın almak istediğiniz ürünün içeriğindeki yağın kaynağının soğuk sularda yaşayan vahşi balıklardan ve kirlilikten uzaktan geldiğinden mümkün olduğu kadar emin olmanız önemli. Bunun yanında alg bazlı Omega-3 yağ asitleri de var, bunlar da vejeteryan ve vegan beslenme alışkanlığına sahip insanların tüketiminde son zamanlarda yükselen bir değer.

Takviye edici gıdalar kadar bunların saflığı da önemli. Gıda takviyeleri civa, PCB yada ona benzer başka hiç bir kirleticiyi içermemeli. Üçüncü parti sertifikasyonlar da size güven sağlayacak başka bir kriter. Lütfen satın almadan önce gıda takviyesinin içindeki hammaddenin hangi organizasyon tarafından sertifikalandırıldığını kontrol edin.

Hangisi için olursa olsun, yeni bir gıda takviyesi kullanmaya başlamadan önce mutlaka sağlık danışmanlığını aldığınz sağlık profesyonelinden yardım almayı ihmal etmeyin. Masum bir beslenme takviyesi gibi görünüyor olsa bile, bu Omega-3 için de geçerli. Uzmanınız size çeşitli tahlillerin neticesinde kullanmanız gereken miktarı, günlük kullanım dozunuzu, gerekli olan bir başka bilgiyi, etkileşim mekanizmalarını anlatacaktır.

Omega-3 yağ asitleri yaşamınız için gerekli, hayati rol oynayan ve çeşitli fonksiyonların gerçekleşmesini üstlenen besin maddeleri. Deniz ürünlerinden yada başka diğer kaynaklardan Omega-3 yağ asitlerini almanız vücudunuzun ihtiyaç duyduğu yakıtı ona vermenizi sağlayacaktır.

Hangisi daha iyi bir Omega-3 yağ asidi kaynağı; somon mu kril mi?

Hemen hemen tüm deniz mahsüllerinin Omega-3 içerdiğini söyleyebiliriz, fakat bazılarının muhteviyatı diğerlerinden daha yüksek. Bunların içinde somon balığı bir pazarlama dehası olarak içlerinde en fazla öne çıkanlardan. Bu tabii ki, iki önemli omega-3 yağ asidi çeşidi olan EPA ve DHA içermediği anlamına gelmiyor.

Bununla birlikte küçük karidesçiklere benzeyen ve genellikle pembemsi kırmızı renkte olan kril bir başka iyi ve insan vücudunun emebildiği türden bir omega-3 yağ asidi kaynağı. Daha büyük olan karides sandığımızın aksine kril kadar değil de ortalama miktarda omega-3 sağlayan bir diğer kaynak.

Burada sanırım biraz kril’e odaklanmamız lazım.

Kril, yumuşakçalar içinde karides benzeri bir canlı ve okyanustaki besin zinciri içinde oldukça önemli bir yer tutuyor. Okyanusun geri kalanıyla kıyasladığımızda oldukça küçükler, 1-6 cm aralığında. Dünyadaki tüm denizlerde varlar fakat genellikle soğuk ve besin yönünden zengin sularda yaşıyorlar. Burada bahsettiğimiz sular ise aslında Antarktika.

Bu minik karidesçikler, hayatlarının büyük bölümünü açık denizde dikey göçler yaparak geçiriyor. Gün içinde tipik şekilde derin sulardayken geceleri fitoplakton ve diğer mikroplankton ile beslenmek için yüzeye doğru yükseliyorlar.

Bizim balıklardan da bildiğimiz bir davranış şekli olarak, kril de kalabalık ve yoğun sürüler halinde yaşıyor ve besleniyor. Bunun temel sebebi ise bildiğiniz gibi, avcılardan korunmak, daha büyük görünmek ve tabii ki daha fazla besin bulmayı başarmak. Normal şartlar altında, besin sıkıntısı, yaşam koşullarında zorluklar ve tabii ki av olma hali söz konusu olmazsa, Kril ortalama 6 yıl yaşıyor.

Kimler krille besleniyor?

Bu grubun temel avcıları arasında kendilerinden daha büyük olan balıklar, balinalar, penguenler ve tabii ki deniz kuşları var. Oldukça ekstrem koşullar olarak tanımlayabileceğimiz açık deniz şartlarında, kril anlayacağınız pek çok diğer türün önemli bir besin maddesini oluşturuyor.

Omega-3 yağ asitleri vücudunuz için gerekli ve yaşamınızı devam ettirmeniz için hayati rol oynayan bir besin maddesi. Deniz mahsüllerini yada diğer omega-3 yönünden zengin yiyecekleri beslenme alışkanlığınıza dahil etmeniz, vücudunuza ihtiyaç duyduğu yakıtı sağlamak açısından oldukça önemli.

Kriller süzerek beslenen canlılar. Yani solungaçlarından geçen su akımının içindeki plankton benzeri küçük canlılarla besleniyor. Bunu sağlamak için de ayaklarıyla bir su akımı yaratıyorlar.

Kril, taşıdığı değerin fark edilmesinin ardından ticari olarak hem gıda takviyelerinde omega-3 kaynağı olarak kullanılmak hem de su ürünleri yetiştiriciliğinde yem hammaddesi olarak kullanılmak üzere avlanmaya başlandı. Fakat balıkçılığın bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde yapıldığı her alanda olduğu gibi, krilin eldesinde de önümüzdeki zamanlar içinde bazı sorunların ortaya çıkması ve krilde yaşanan sorunun tüm deniz yaşamını etkilemesi kaçınılmaz.

Kırmızı et ile Omega yağ asitleri arasındaki ilişkiler

İnek, koyun ve keçi hatta domuz eti insan beslenmesinde uzun süredir var olan ve var olmaya devam edecek olan besin kaynakları arasında. Bu etler protein, demir ve diğer besinler yönünden oldukça zengin olmakla birlikte, kırmızı etin omega-3 yağ asitleri ile olan ilişkisi biraz daha karmaşık ve aynı zamanda pek de anlaşılır değil.

Kırmızı et omega-3 içerir mi? Evet, fakat kısmen, yani balıklar kadar değil. Bunun çeşitli nedenleri var, gelin nasıl olduğuna bir bakalım.

Hayvanın beslenmesi: Yeşil otla beslenen hayvanların etlerindeki omega-3 miktarı daha fazladır. Çünkü yeşilliklerde ALA var, hayvan yediğinde bunu EPA ve DHA’ya çevirmiş oluyor.  EPA ve DHA ise bizim daha fazla fayda sağladığımız formdu. Fakat eğer hayvan yeşil otla değilde tahıl ve kuru otlarla beslendiyse bu ALA içeriği ya azalıyor yada hiç kalmıyor.

Etin kesimi ise buradaki bir başka önemli konu. Adı üstünde, yağdan ve yağ asitlerinden bahsediyoruz. Kırmızı etin yağlı kesimlerinden daha fazla omega-3 elde edebiliriz, fakat yağsız kesimlerden hayır, elde edemeyiz.

Pişirme metodu da bir başka önemli kriter. Kırmızı eti pişirmek için genellikle daha yüksek ısılar kullanıyoruz. Bu yüksek ısı da omega-3’leri bozarak işlevsiz hale getiriyor. Eğer yine de kırmızı etten omega-3 faydası elde etmek istiyorsanız fırınlama, ızgara yada haşlama metodlarını kullanmalısınız.

Kırmızı et, neden doğru bir omega-3 kaynağı olarak düşünülemez?

Kırmızı et bir miktar omega-3 içermesine rağmen, birazdan sayacağım temel nedenlerle dahi, güvenilir ve sürdürülebilir bir omega-3 yağ asidi kaynağı olarak tanımlanamaz.

Bunlar; bu et türünün ihtiyaç duyulan omega-3 miktarını ve formunu karşılamaması, kalp ve diğer hastalıklarla ilişkili olduğu pek çok kez ortaya konan yüksek miktarda  doymuş yağ içermesi ve aslında her ne kadar yeşillikle beslenmiş olsa da, kırmızı etten elde ettiğimiz ALA formunu çok da başarılı bir şekilde EPA ve DHA’ya çeviremiyor oluşumuz olarak sıralanabilir.

Kaç çeşit Omega-3 yağ asidi vardır ve bu yağ asitlerini nereden buluruz?

Temel olarak, omega yağ asitlerini üç bölüme ayırabiliriz. Bunlar omega 3, omega 6 ve omega 9 olarak tanımlanır.

Omega-3’ler Eicosapentaenoic acid (EPA), Docosahexaenoic acid (DHA) ve Alpha linoleic acid (ALA).

EPA’lar kalp sağlığını destekler, iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olur. DHA’lar beyin gelişiminde ve fonksiyonlarının sürdürülmesinde önemli bir rol oynar. ALA’lar bitkisel kökenli omega yağ asitleridir ve vücutta kullanımları için EPA ve DHA’ya çevrimlerinin yapılması gereklidir.

EPA ve DHA’ları ALA’dan ayrıdan en önemli özellikleri vücut tarafından emilmeye hazır olmalarıdır. ALA’nın faydalı bir şekilde kullanılması için öncelikli olarak EPA ve DHA’ya çevrilmesi gerekir.

Omega-6’lar çoğunlukla bitkisel kökenlerden gelirler ve Linoleik asit (LA) ile Araşidonik Asit (AA) bunların içinde en önemlilerdir. LA esansiyel bir yağ asididir ve enerji üretimi için kullanılır. AA ise iltihaplanma ve bağışıklık sistemi fonksiyonları için gereklidir.

Son ve diğer ikisine oranla daha az dikkat çeken, üzerinde daha az konuştuğumuz omega grubu ise omega-9 yağ asitleri. Bunlar da bitki bazlı kaynaklardan geliyorlar ve en çok bilineni Oleik asit (OA). Bu zeytinyağının birincil yağ asidi ve herhangi bir aksi durum söz konusu olmadığında vücutta sentezlenebildikleri için genellikle dışarıdan alınmaları konusunda bir teşvikleri yok.

Omega-3’leri nerede buluruz?

Omega-3’lerin en önemli kaynaklarının başında somon, sardalya, ton balığı, uskumru gibi yağlı balıklar geliyor. Bunun yanında, yalnızca hayvansal kaynaklardan değil de bitkisel kaynaklardan da omega-3 elde edebiliyoruz, keten tohumu, chia tohumu ve fındık da, vücudunun tarafından başka faydalı yağ asidi formlarına çevrilebilen Alfa linoleik asit yönünden zengin.

Omega-3 yağ asitleri nedir ve bu yağlar neden böylesine önemli?

Omega-3 yağ asitlerini muhtemelen hepiniz duydunuz, fakat bunlar gerçekten ne?

Vücudunuzu bir yarış otomobili gibi düşünün. Omega-3 yağ asitleri bu sürüşü pürüzsüzce, sağlıklı bir kalple ve keskin bir zekayla devam ettirmenizi sağlayan yüksek oktanlı yakıt. Yağlar vücudunuz için birer yapı taşı. Omega-3’ler ise sağlıklı yaşamınız için gerekli olan özel birer “iyi”yağ. Omega yağ asitlerinden bazı ları söz konusu olduğunda , vücudunuz bunları kendi kendine üretemiyor, dolasıyla dışardan almanız gerekiyor.

Hadi şimdi soğuk sulara dalalım ve Omega-3 yağ asitleriyle tanışalım.

Omega-3’lerin keşfi, 1920’lerde Arktik bir topluluk olan İnuit’lerin beslenme alışkanlıklarını inceleyen araştırmalara dayanıyor. Bu sağlam sağlıklarıyla bilinen halk, zengin yağlarla dolu balıklardan oldukça fazla tüketen bir toplum. Bu tüketim alışkanlığını anlamaya yönelik merak, araştırmacıların iyi yaşamın arkasındaki keşfedilmemiş sır olan omega-3 yağ asitlerini keşfetmesine öncülük etti.

Omega-3 yağ asitleri neden önemli?

Bu yağlar vücudunuz için birer süper kahraman ve yaşamınızı etkileyen pek çok olumsuz şeyle mücadele etmekte oldukça iyiler. Bunlardan bazıları şöyle:

Kalp sağlığını güçlendirmek: Omega 3 yağ asltleri tansiyonu düzenlenmesi, kolesterolün düşürülmesi, kan damarlarının esnekliğinin korunması ve kalp hastalıklarının oluşmasının azaltılmasına yardımcı olmaya kadar, kalple ilgili pek çok alanda öne çıkan bir madde.

Zihninizi odaklamak: Omega-3 yağ asitleri beynin ve beyin fonksiyonlarının gelişimi için kritik öneme sahip. Dolayısıyla açık, odaklanma sorunu yaşamayan bir zihin, güçlü bir hafıza, başarılı bir öğrenme ve bilişsel gerilemelerin önlenmesinde iyi bir yardımcı.

Güçlü ve sağlıklı bir vücut: Bu yağ asitleri hücrelerin yapısına dahil oldukları için sağlıklı hücre gelişiminde de hayati bir rol oynuyorlar. Kasları, eklemleri ve kemikleri desteklemeleri de bir başka önemli konu.

Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

İşi bilenler için balık pişirmek oldukça kolay ve zevkli bir iş gibi görünse de bu işin kendine has püf noktaları da yok değil.

Bunlardan ilki, balık seçerken kullanmayı planladığınız pişirme yöntemini göz önünde bulundurmanız.

Bazı balıklar belirli pişirme tekniklerine daha uygundur. Örneğin, narin beyaz etli balıklar haşlama ve buharda pişirme için idealdir; somon gibi daha sert balıklar ise ızgarada veya kızartılarak pişirilebilir.

Hadi bunlarla ilgili bazı şeyleri kontrol edelim.

Taze balık seçmek, lezzetli, doyurucu ve güvenli bir bir yemek için çok önemlidir. Taze balıkların gözleri çökük veya bulanık olmaz, parlak ve nettir.. Solungaçlar parlak kırmızı ve nemli olmalı, yapışkan veya kahverengi olmamalıdır. Pullar parlak olmalı ve cilde sıkı bir şekilde yapışık olmalıdır.

Taze balığın eti sert olmalı ve hafifçe bastırıldığında eski halini kolayca almalıdır. Tezgahtaki yumuşak veya umuşak görünen balıklardan kaçının çünkü bu, tazeliğin belirgin bir göstergesidir. Taze balığın hafif, deniz tazeliğinde bir kokusu olmalıdır. Balığın güçlü, balık kokusu varsa, büyük olasılıkla eski demektir ve bunları satın almaktan kaçınılmalıdır.

Balıkları, güvenilir balıkçılardan veya taze deniz ürünleri reyonları olan marketlerden satın almak şu an için en iyi yol gibi görünüyor. Bazı yerlerde kasa arkalarında balık satan satıcılar da var, fakat oldukça hassas bir ete sahip olan balığın tazeliği ve üzerindeki bakteri yükü hakkında pek bir şey öğrenemediğimiz bu satıcılar, beraberinde aynı zamanda risk de taşıyor. Paketlenmiş balıkların son kullanma tarihlerini kontrol edin ve bu tarihin yaklaştığı veya geçmiş olanları almaktan kaçının. En iyi kaliteyi ve lezzeti sağlamak için mevsiminde olan balıkları seçin. Birçok balık türünün en bol ve lezzetli olduğu dönemler zirve sezonlarıdır.

Balıkları aşırı pişirmenin, balığın dokusu ve lezzetiyle ve genel mutfak deneyimini etkileyen birçok olumsuz sonucundan söz edebiliriz.

Fazla pişirilen balıklar nemini kaybederek kuru ve lastiksi bir forma dönüşür. Bu tür bir yemek kimse tarafından pek tercih edilmez. Belki sokak kedileri. Bu olay şöyle gerçekleşir, fazla ısı alan etin yapısındaki proteinler büzülür ve sıkılaşır, bu da eti daha sert ve yemesini sevimsiz hale getirir, balığın hassas tadı kolayca kaybolur. Yüksek ısı, balığa tat veren doğal yağları ve enzimleri parçalar, bu sayede geriye besin değeri de dahil olmak üzere pek bir şey kalmaz. Uzun süreli ısıya maruz kalmak, omega-3 yağ asitlerini, proteini ve diğer temel besin maddelerini bozarak balık üketiminden elde etmek istediğimiz faydalardan yararlanmamızın önüne geçer.

Aşırı pişirmeyi önlemek ve lezzetli ve yemeğinizi lezzetli hale getirmek için, balığın çeşidine bağlı olarak önerilen pişirme sürelerine ve sıcaklıklarına uymak çok önemlidir. Balığın iç sıcaklığını kontrol etmek için bir yiyecek termometresi kullanmak iyi bir fikir olabilir. Ayrıca balığın kalınlığını da göz önünde bulundurun ve pişirme süresini buna göre ayarlayın. Daha kalın balık kesimleri, ince balık kesimlerine kıyasla biraz daha uzun pişirme süreleri gerektirebilir.

Balığın besinleri yıl boyunca değişiklik gösterir ve lezzetini ve yağ içeriğini etkiler. Sıcak aylarda balıklar fitoplankton, zooplankton ve diğer besin açısından zengin kaynakların tüketiminin artması nedeniyle daha zengin ve daha lezzetli bir profile sahip olma eğilimindedir. Besin kaynaklarının kıtlaştığı soğuk aylara hazırlık amacıyla bu dönemde yağ rezervlerini arttırır. Bu artan yağ içeriği, sonbahar ve kış aylarında daha tereyağımsı ve lezzetli bir tada katkıda bulunur. Balıkların yumurtlama döngüsü de lezzetlerini etkileyebilir. Yumurtlama sırasında balıklar üremeye daha fazla enerji ayırırlar, bu da et lezzetinde ve etin yağ içeriğinde düşüşe neden olabilir.

Su sıcaklığı balığın metabolizmasında ve besin emiliminde rol oynar. Daha soğuk su sıcaklıkları metabolizmayı yavaşlatabilir ve balıkların daha yağsız, dolayısıyla daha az lezzetli olmasına neden olabilir. Daha yüksek sıcaklıklar ise yağ birikimini teşvik edebilir ve lezzeti artırabilir. Balığın yakalandığı yer de tadını etkileyebilir. Farklı bölgelerden gelen balıklar; beslenme, su koşulları ve çevresel faktörlerdeki farklılıklara bağlı olarak farklı tat profillerine sahip olabilir.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

 

Popüler balık pişirme yöntemleri nelerdir?

Balık pişirmenin birçok farklı yolu vardır, ancak en popüler yöntemlerden bazıları şunlardır:

Haşlama, balıkların lezzetli bir sıvı içinde kaynatılması şeklinde yapılan bir pişirme yöntemidir. Balıkları haşlarken lezzetli ve aromatik bir sıvı kullanmak yemeğin lezzetini arttıracaktır. Su, şarap, süt, narenciye suyu ve bira bu yöntemde balıkla birlikte kullanılmaya uygundur. Bu, somon ve alabalık gibi hassas balıklar için idealdir. Ayrıca bu yöntem deniz ürünleri bazlı çorbaların pişirilmesinde de kullanılır. Haşlanmış balık, tek başına veya daha büyük bir yemeğin parçası olarak tüketilebilen çok yönlü bir yemektir ve sofradaki herkesi memnun edecek sağlıklı ve lezzetli bir seçenektir.

Buharda pişirme, balık pişirmenin yaygın ve sağlıklı bir yoludur çünkü balığın nemini ve besin değerlerini korumaya yardımcı olur. Balık buharda pişirildiğinde nemli ortamda pişirilir, bu da kurumasını önler. Bu pişirme yönteminde yemeğe kalori yükleyebilecek herhangi bir ilave yağın kullanılması gerekmez.

Buharda pişirilmiş balık, diğer yöntemlerle pişirilen balığın dokusuna göre sıklıkla tercih edilen hassas ve pul pul bir dokuya sahiptir. Balık buharda pişirildiğinde yavaş ve nazikçe pişirilir, bu da balığın sertleşmesini veya aşırı pişmesini önlemeye yardımcı olur.

Buharda pişirme yoğun çalışan insanlar için hafta içinde ve akşamları yapmak için mükemmel , basit ve kolay bir yöntemidir. Buharda pişirilmiş balıklar birkaç dakika içinde pişirilebilir ve herhangi bir özel ekipman veya beceri gerektirmez. Ayrıca çeşitli soslarla ve pirinç, sebze yada erişte gibi garnitürlerle ve mezelerle servis edilebilir, bu da yemeğinizi beğeninize göre daha fazla kişiselleştirmenize olanak tanır.
Balıkları buharda pişirirken, balığın tencerenin dibine yapışmasını önlemek için buharda pişirme sepeti veya rafı kullanmak iyidir. Balığın lezzetini arttırmak için buharda pişirilen sıvıya zencefil, yeşil soğan ve limon gibi aromatikler de ekleyebilirsiniz.

Izgara, balığın yaygın, ısıyı iyi derecede eşit şekilde ileten ve dayanıklı bir kapta yada sıcağa dayanıklı tel gibi bir malzemenin üzerinde doğrudan ateşte ve yüksek sıcaklıkta pişirilme yöntemidir. Bu yöntem ton balığı ve -eğer herşeye rağmen tüketiyorsanız- kılıç balığı gibi sert etli balıklar için ideal bir yöntemdir. Fakat hamsi ve sardalya gibi balıklar da ızgaraya girerler. Bunlar da yağlı balıklar olduğundan ızgarada pişebilirler.

Balıkların ızgarada pişirilmesi, balığın halihazırda var olandoğal lezzetini katmerleyen benzersiz bir dumanlı tadın oluşmasını sağlar. Izgaranın yüksek ısısı, balık etinde var olan şekeri karamelize ederek derin, karmaşık tatlar üreten bir Maillard reaksiyonu yaratır. Burada bahsettiğim şeker, çaya karıştırdığımız gibi değil. Balığın dışını çıtır, kömürleşmiş bir görünüm oluştururken, iç kısmını nemli ve kolayca ayrışabilecek şekilde tutar. Dokulardaki bu kontrast, iyi ızgaralanmış bir balık yemeğinin önemli bir unsurudur.

Izgara yapmak nispeten sağlıklı bir pişirme yöntemidir çünkü biraz yağ veya isterseniz tereyağı gerektirir  ve yemek genel olarak az yağlıdır. Kullandığımız balık yağlıysa - burada hamsi ve sardalya gibi balıklardan bahsediyorum - ekstra yağ kullanma ihtiyacı daha da azalır. Balık, az yağlı, yüksek proteinli bir besin kaynağıdır ve ızgara, balığı besleyici ve doyurucu bir yemek haline getirir. Balık ızgarası yapmak, kapsamlı hazırlık veya özel ekipman gerektirmeyen basit bir pişirme yöntemidir. Izgara önceden ısıtıldıktan sonra pişirme işlemi hızlı ve kolaydır. Bu pişirme yöntemi çok yönlüdür ve narin beyaz balıklardan sert etli ton balığına kadar çok çeşitli balık türlerini pişirmenize olanak tanır. Izgara balığınızın lezzetini kişiselleştirmek için farklı marinatlar, ovalamalar ve baharatlarla da denemeler yapabilirsiniz.

Fırınlama, pek çok balık yöntemi için kullanabileceğiniz çok yönlü bir yöntemdir ve balığı ister bütün ister fileto halinde, bu yöntemle pişirebilirsiniz. Herkesin kolaylıkla yapabileceği kolay ve hızlı bir yöntemdir. Fırınlama, balığın doğal tatlarının yavaşça gelişmesine olanak tanıyarak ince ve hassas bir tat profili oluşturur. Izgara veya kızartmanın aksine fırınlama, balığın doğal tadının ortaya çıkmasına izin vererek baskın dumanlı veya damağa hoş gelmeyen yağlı tatlar vermez.

Bu yöntem balığın nem içeriğini koruyarak etli ve ağızda kolay dağılan bir et profilinin oluşmasını sağlar. Fırının kapalı ortamı, pişirme esnasında buharı hapsederek balık etinin kurumasını önleyerek yemeğin daha sulu ve lezzetli olmasını sağlar.

Kızartma, ızgara gibi geniş balık çeşidiyle birlikte kullanılabilecek hızlı ve kolay bir pişirme yöntemidir. Bu yöntem küçük balıklar veya sotelik parçalar halinde kesilmiş balıklar için idealdir. Kızartma, balığa zengin, gevrek bir dış görünüm ve sulu, yumuşak bir iç kısım kazandırır. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyini yakarak doku ve tatlarda hoş bir kontrast yaratır.

Tıpkı fırınlama gibi kızartma da özel ekipman veya kapsamlı uzmanlık gerektirmeyen, iyi bilinen ve toplumun pek çok kesimi tarafından erişilebilir bir pişirme yöntemi olarak karşımıza çıkar. Çoğu mutfağın fritöz, daha modern haliyle AirFryer veya tavaya erişimi vardır, bu da onu ev aşçıları için uygun bir seçenek haline getirir.

Kızartılmış balıka yemeğe görsel çekicilik katan altın renkli, çıtır bir dış yüzeyi vardır. Çıtır kaplama aynı zamanda balığın şeklini korumaya yardımcı olarak onu her açıdan hoş bir yemek haline getirir. Kızartma, çeşitli tatlandırıcıların ve baharatların dahil edilmesine olanak tanır ve tabakta bir tatlar senfonisi yaratır. Balıkları kızartmadan önce marine edebilir, bir hamur veya galeta unu ile kaplayabilir veya yağa otlar ve baharatlar ekleyebilirsiniz.

Bu yöntem balığın sertleşmesine, fazla nemin giderilmesine ve lezzetinin artırılmasına yardımcı olur. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyinde olması muhtemel bakterileri de öldürerek balığı daha da güvenli hale getirir. Nispeten hızlı ve etkili bir pişirme yöntemidir. Yağın yüksek ısısı balığın çabuk pişmesini sağlayarak yemeğin zamanında hazırlanmasını sağlar. Balık fazla yağ çekmesin diye yağı önceden kızdırmalı ve piştikten sonra da yağın altını kapatmadan balığı içinden almalısınız.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

 

Neden balıkları bir çok farklı şekilde pişiriyoruz?

İnsanlar yüzyıllardır yemek pişiriyor ve bunu yapmalarının bir çok haklı gerekçeleri var. Yiyecekleri pişirmek, besinlerin sindirimini ve emilimini kolaylaştırır, ayrıca bizi hasta edebilecek bakterileri ve diğer zararlı mikroorganizmaları da öldürür. Ayrıca yemeğin pişirilmesi lezzetini arttırır.

Balık ise insanoğlunun tükettiği en eski yiyeceklerden biridir. Arkeolojik kanıtlar, insanların on dört bin yıl önce bile balık yediğini gösteriyor. Balık iyi bir protein, omega-3 yağ asitleri ve diğer temel besin kaynağıdır. Aynı zamanda nispeten düşük kalorili bir besindir, bu da onu kilo vermeye veya sağlıklı bir kiloyu korumaya çalışan insanlar için sağlıklı bir seçenek haline getirir.

Balığın pişirilmesine dair en eski kanıt yaklaşık on bin yıl öncesine dayanıyor. Bu kanıt, insanların açık ateşte veya sıcak kömürde balık pişirdiğini gösteriyor. Balığın pişirilmesinin balığın korunmasına ve etinin daha lezzetli olmasına yardımcı olduğu açık bir gerçek. Genellikle balığın içerdiği maddelerden ve sağlıklı yaşam için faydalarından bahsederiz ancak insanların balığı avlayıp onunla beslenmelerinin bazı başka nedenleri vardır.

Başlıca zıpkınla, çeşitli formlardaki oltalarla ve örme ağlarla avlama gibi çeşitli yöntemlerle avcılık yapılmakta ki, bunlar bugün bile geçerli yöntemler. Bunlar çok fazla teknoloji veya beceri gerektirmediğinden ilk insanların balığa kolayca erişebilmesine katkı sağladı.

Başlangıçta insanlar bugüne göre daha kontrollü miktarda balık tutuyordu, böylece balık popülasyonu nispeten hızlı bir şekilde yenilenebiliyordu. Bu sayede balık avı sürdürülebilir kılınırken balık kolay ulaşılabilir ve bol miktarda elde edilebilen bir besin kaynağı haline geldi. Pişirme yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte bu yiyecek çiğ, pişmiş, kurutulmuş veya tütsülenmiş olarak da tüketilebilir hale gelerek yaygınlaştı. Ayrıca balık çorbası, balık güveç ve suşi gibi çeşitli yemeklerin yapımında da kullanılarak çeşitlendi ve zenginleşti. Bu genişleme ve çoğalma başta balık olmak üzere deniz mahsüllerini çok yönlü bir besin kaynağı haline getirdi.

Balık pişirme yöntemlerinin çeşitlenmesinin Orta Çağ'da başladığı görülmekte. Bu süre zarfında fırınlama, ızgara ve kızartma gibi yeni pişirme teknikleri de geliştirildi. Bu yeni teknikler insanların çeşitli şekillerde balık pişirmesine, yeni ve heyecan verici yemekler yaratmasına olanak sağladı.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

Yosun ormanları su kalitesinin düzeltilmesinin yanında pek çok faydasağlayabilir.

Denizel ortamların asiditesinin deniz yaşamına olan etkisinin büyüklüğünün farkına varılmasının üzerinden yaklaşık on sene ve bu durumun incelenmesine dair standartların geliştirilmesinin üzerindense beş sene geçti.

2007 yılında yapılan bir çalışma, asiditenin mercan resifleri üzerine olan etkisinin sanayileşme öncesi döneme göre iki kata kadar daha fazla etkili olduğu ve bu durumun, mercanların iskelet oluşumlarını %40'a yakın bir oranda etkilediği ortaya kondu. Bununla birlikte bazı mercan türlerinin bu duruma daha az hassasiyet gösterdiği da görüldü.

Dünyanın en büyük su ürünleri üreticilerinin başında gelen Çin'de yapılan bir araştırma, suların asiditesini normal koşullarda tutmak için bazı deniz yosunu türlerinin kullanılabileceğini gösteriyor.

Kuzeydoğu Çin'deki Lidao Town şehrinin kıyı sularının bulunduğu bölge, tüketilebilir bir su yosunu türü olan Laminaria japonica'yı yetiştirmek için son derece uygun koşulları barındırıyor. Bölgede, 500 kilometre karelik bir alanda deniz yosunu yetiştiriciliği yapılıyor ve yıllık 400.000 tonluk bir verimle ürün alınıyor. 

L. japonica, hızlı büyüme özelliği gösteren bir deniz yosunu ve hızlı büyümesi, bulunduğu suyun içindeki koşulları "normal şartlar altında" tutmasına yardımcı oluyor. Çünkü, kısa zamanda fazla miktarda üreyebilen yosun, fotosentez yoluyla bulunduğu ortamdaki karbondioksidi alarak bünyesinde tutuyor bunu kullanıyor.Suyun asiditesini düzenleyerek kabuklu canlıların bünyelerindeki kalsiyumun çözünmesini engelleyerek bu canlılar için aynı zamanda korunaklı bir alan sağlıyor.

Çin'in başka bir kısmında ise Laminaria japonica ile birlikte yetiştiriciliğe deniz tarakları da alınıyor. L. japonica ile birlikte kültüre alınan taraklar, yosunun gövdesine tutunarak orada güvenli bir büyüme alanı yakalıyor.

Yosunların, büyüme ve karbodioksidi absorbe ederek ortamdan uzaklaştırma yeteneklerinin karadaki bitkisel kökenli canlılardan daha fazla olduğu biliniyor. Yosunların yetiştiriciliğini yapmanın global ölçekte başka bir yetiştiricilik yapmaktan neredeyse 600 kat daha iyi olduğu ifade ediliyor, çünkü bu tür yosunlar tıptan tüketime kadar pek çok alanda kendine kullanım alanı bulabiliyor. Ayrıca yosun çiftlikleri, içinde bulundukları suların kalitesini ve koşullarını göreceli olarak iyileştirdikleri için diğer canlıların da bu alanlarda yaşam ihtimali ve oranı artıyor.

Yapılan bir çalışma, yosun yetiştiriciliği ile yılda 12 milyar ton biyometan elde edilebileceğini ifade ederken yılda 19 milyar ton gibi büyük miktardaki bir karbodioksidin de tutulumunun sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Ayrıca yıllık 34 milyar tonluk bir biyometan eldesinin mümkün olabileceğinin altını çiziyor.

Bütün bunlar, dünyadaki tüm su yüzeyinin yalnızca %9'luk bölümünün yosun ormanlarıyla kaplanması sayesinde gerçekleşebilir. Bugün, bir yılda atmosfere çıkan karbodioksit miktarının 53 milyar ton olduğu biliniyor ve insanların elinde, fosil yakıtlardan elde ettikleri yakıt enerjisi ihtiyaçlarını biyometandan elde ederek emisyonlarını dengelemek için harika bir fırsat var.

Yosun ormanlarının dünyada üzerindeki tüm faydaları bununla da sınırlı değil. Büyük miktarlardaki balık stokları için doğal bir ortam olarak kabul edilebilecek yosun ormanları, sürdürülebilir programlar dahilinde balık popülasyonlarının artışı ve bu artıştan elde edilecek protein kaynağı için de mükemmel ortamlar.

Küresel ısınmanın ve suların git gide artan asiditesinin artmasının önüne geçmek için yosun ve alg teknolojileri önümüze benzersiz fırsatlar sunsa da, bugün bu sistemlerden faydalanmak için bir hayli çalışarak yol almamız gerekiyor. Dünya üzerindeki aşırı avcılık, kıyı suları ve açık denizlerde meydana gelen fiziksel ve kimyasal kirlilikler deniz çayırları ile yosunların yaşam alanlarını tehdit ediyor. Bütün bu çalışmalara başlamadan önce, denizel kirliliklerin engellenmesinin yollarının da araştırılması gerekiyor.

Kaynak: quartz.com

Balıkçılıkla ilgili nitelikli kaynaklar için kapsamlı bir kütüphane: bluefuture

Günümüzde su ve balıkçılık kaynaklarının iyi ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi ve su ürünleri yetiştiriciliği alanındaki yenilikler, gelecekte gıda güvenliği ve ekosistem sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Bu alanda yapılan çalışmaların ve bilginin kolayca erişilebilir olması, sektörün gelişimini hızlandırabilir. İşte tam da bu noktada, "BlueFuture" adlı platform bir eksiği kapatmak üzere devreye giriyor.

Denizden yada tatlı sudan elde edilen su ürünlerinin yetiştiriciliğinin geleceği değiştirecek dünyaya dalmak ve bu alanda üretilmiş açık kaynak nitelikli içeriklere ulaşmak istediğinde, aradığınız şey için artık tek bir  kaynak mevcut.

Nitelikli açık erişim araştırmaları, eğitim materyalleri ve yayınları bulmayı kolaylaştıracak kaynakları tek bir veritabanında sunmak, endüstrisinin tüm paydaşların erişimini kolaylaştırarak basitleştiriyor.

Kullanıcıların aradıkları dökümanlara masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarından, Android ve ios işletim sistemli akıllı telefonlarından sorunsuz şekilde ulaşmasını sağlayacak kolay kullanılan ve konuyla alakasız işlevlerden arındırılmış arayüzüyle bu platform, su ürünleri sektöründeki yeni kaynaklara erişmek ve bu yayınlar hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüm paydaşlar için erişimi kolaylaştırıcı bir yol olarak sunulmaktadır.

İster araştırmacı, ister sektör profesyoneli, ister öğrenci yada sadece balıkçılığa meraklı biri olun; farklı disiplinlerden içerikleri bir arada sunan bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendiren en son yenilikleri keşfetmek için benzersiz bir kapı görevi görüyor.

Bu web sayfası, temel olarak, su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili bilgilere yönelik bir durak olma işlevini yerine getiriyor ve farklı kategorilerde sunulmuş içerikleriyle oldukça geniş ilgi alanına hitap ediyor. Güvenilir kaynakladan eklenmiş kaynakları bir araya getirip onları rahatsız edici herhangi başka bir içerikle bir araya getirmeden sunarak su ürünleri sektörü ile ilgili döküman, kitap, yayın, eylem planı, atlas, rapor ve hatta dergileri internette aramakla uğraşmanızı ortadan kaldırmayı hedefliyor.

FAO, EUMOFA, NOAA, OCEANA, TÜDAV gibi önemli kurum ve STK'ların yayınlarını yaygın hale getirmenin yanısıra, su ürünleri sektörü ile doğrudan ilgili olan eğitim materyallerini sürdürülebilir yetiştiricilik uygulamaları, yenilikçi balıkçılık teknolojileri, tür yetiştirme ve çevresel etkiler gibi su ürünleri yetiştiriciliğinin çeşitli yönlerini kapsayan çeşitli formatlarda içerikleri PDF formatında kendi kaynaklarından sunar.

Bu materyaller mümkün olduğu kadar düzenli ve herkesin erişebileceği bir şekilde sunularak herkes için son derece önemli olan zamanı boşa harcamamaya yardımcı olarak aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisinde olumlu değişimi tetikleyebilecek işbirlikçi ve bilgili bir topluluğun oluşmasına da katkı sağlamayı hedefler.

Uzman bir profesyonel veya alana yeni giriş yapan biri olun, bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendirecek bilgiye bağlantı kurma konusunda yine değerli bir kaynak vaat ediyor.

bluefuture'a ulaşmak için buraya tıklayın.

Somon etine kendine has o rengi veren şey ne?

Bugün sizlere, dünya genelinde rağbet gören bir deniz mahsülü olan somon balığının renkli dünyasını keşfediyoruz. Somon, sağlıklı bir beslenme kaynağı olmasının yanı sıra denizden elde edilen en iyi yağ asitlerini sunarak birçok avantaj sunuyor. Ancak bugün odaklanacağımız şey, somonun kendine özgü rengi ve bu rengin nasıl oluştuğu.

Doğal yaşam alanındaki somonlar, beslenme alışkanlıklarıyla kendi özgün et renklerini oluştururken, yetiştirilen somonlar için bu biraz daha karmaşık bir süreç. Bu podcastte somon etine rengini veren pigmentlerden, bunların kullanım alanlarından ve kaynaklarından bahsediyoruz.

Somonda daha koyu renkli et rengini tercih etme nedenimiz biraz kültürel gibi görünüyor ve araştırmalar insanların daha koyu renkli somon için ekstra ödeme yapmaya hazır olduğuna dair veriler sunuyor.

Somon balığı hem sağlıklı bir besin kaynağıdır. Onun renkli dünyasını keşfetmek, beslenme alışkanlıklarımızı ve tercihlerimizi anlamamıza yardımcı olabilir.

Dinlediğiniz için teşekkürler!

Amazon nehrinin derinliklerinden yükselen katiller: Pirana

Suya daldığımızda pek çok farklı şeyle karşılaşırız; renkli balıklar, oradan oraya kaçışan karidesler, çekinden anemonlar ve hatta merakla bize yaklaşan bazı balıklar... Fakat derin ormanların içinden geçip denize ulaşan bazı nehirler pek karşılaşmak istemeyeceğimiz bazı gizemli katilleri barındırıyor: Piranalar.

Denizden Babam Çıksa! podcast serisinin yeni bölümünde, başta Amazon nehri olmak üzere Güney Amerika'nın uzun nehirlerinde yaşayan Pirana balıklarına göz atıyoruz ve onları daha yakından tanımaya çalışıyoruz.

Onları her ne kadar düşük bütçeli ve bol aksiyonlu korku filmlerinin başrolü olarak tanısak da, Piranalar bundan biraz daha fazlası. Etçil ve otçul olmak üzere temelinde iki gruba ayırabileceğimiz bu balıklarla ilgili daha fazla bilgiyi suyun üzerinde kalarak öğrenmek için bu podcasti mutlaka dinleyin!

Klorella ve spirulina: Denizin büyük değeri, tüketilebilir algler

Tüketilebilir algler, geçmişten bu yana insanların beslenmesinde önemli bir protein kaynağı olarak dikkat çekiyor.

Algler, dünya üzerinde 2.5 milyar yıldır var ve onlar hakkında henüz herşeyi bilmiyoruz. Tek yada çok hücreli olabilen bu deniz canlıları oldukça geniş bir yelpazede bulunuyor. Özellikle Uzak Doğu'da, örneğin Çin, Kore, Vietnam ve Japonya gibi bölgelerde deniz yosunlarının tarih boyunca tüketildiğini görüyoruz. Ancak alglerin günümüzdeki popülerliği ve önemi, özellikle protein içeriği keşfedildikten sonra arttı.

Alglerin sağlık açısından önemi, özellikle Klorella ve Spirulina gibi tek hücreli alglerde yüksek protein içeriğinin keşfedilmesiyle anlaşıldı. Bu algler, özellikle savaş dönemlerinde gıda krizine çare olmak için de kullanılmıştır.

Günümüzde tüketilebilir algler, özellikle Klorella ve Spirulina, beslenme dünyasında giderek popülerlik kazanıyor. Bu algler, yüksek besin değerleri, düşük su ayak izleri ve çevre dostu bir protein kaynağı olarak öne çıkıyor. Spirulina, tam protein içeriği ve zengin vitamin ve mineral kaynaklarıyla dikkat çekiyor. Ancak alglerin tüketiminde dikkat edilmesi gereken bazı faktörler bulunuyor, örneğin ürünün saflığı, menşei ve kurutma yöntemi gibi. Tüketilebilir algler, gelecekteki gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik açısından büyük bir potansiyele sahiptir ve beslenme dünyasında önemli bir rol oynayabilirler.

Alglerle ilgili kapsamlı bir yolculuğa çıkmak için bu podcast bölümünü kaçırmayın!

Çağlar boyunca havyar

DBC podcast'in yeni bölümünde oldukça elit ve bir zenginlik alameti olan havyarı konuk ediyoruz ve havyarın tarihinde gizemli bir gezintiye çıkıyoruz.

Bu bölümde, dünya üzerindeki en özel ve nitelikli deniz mahsüllerinden birisi olan havyarla ilgili olarak şu konu başlıklarına merak ettiklerinize yanıt buluyoruz:

    Havyar nedir ve hangi balığın yumurtasına havyar denir, hangisine denmez?
    Havyarın "ana üreticisi" olan Mersin balıkları hakkında neler biliyoruz?
    En kaliteli havyar hangi balıktan gelir, kaliteli havyarı gerçekten tanıyor muyuz?
    Mersin balığının dünya üzerindeki yetiştiriciliği nasıl?
    Tarih boyunca havyar hangi imparatorluklarla özdeşleşti?
    Mersin balığını korumak için alınan önlemler neler?
    Aldığınız balık yumurtası gerçekten havyar mı?
    İyi havyarı nasıl anlarsınız?
    İyi havyar nasıl tanımlanır?


Bu bölümde de beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.>