Mikropartikül plastik maddeler artık deniz tuzuna da karışıyor

Denizden elde edilebilen inorganik su ürünlerinin başında gelen ve özellike insan beslenmesinde son dönemde kendine önemli yer bulan deniz tuzunda mikropartikül plastik maddeler bulundu. Kaya tuzuna alternatif olarak mutfaklarımıza giren deniz tuzu da böylece plastik atıkların tehdidi altına giren su ürünleri arasında yerini aldı.

İnsanlar tarafından su kaynaklarına bırakılan mikropartiküllerin miktarının 13 milyon ton civarında olduğu tahmin ediliyor ve bunların çoğunluğu deterjan, cilt temizliği ürünleri ve diş macunlarının içinde bulunan, ortalama 5 milimetreden daha küçük parçacıklar. Plastiklerin bir kısmı kimyasal ve mekanik yollarla parçalanıyor olsa da 2014 yılında yapılan bir araştırma deniz yaşamıyla iç içe 5 trilyondan daha fazla plastik parçacık olduğunu belirtiyor.



Mikropartikül plastik maddelerin son tüketicilerden birisi olan insanlara geri dönüşleri arasında önemli yer tutan besin zinciri yolundan daha önce bahsetmiştik. Başta fitoplankton ve kril gibi canlıların beslenmesiyle besin zinciri içine giren partiküller tüketimlik su ürünlerinin bünyelerinde toplanarak hem su ürünlerinin hem de onları tüketenlerin yaşamları için tehlike arz ediyor.

Scientific Reports'da yayınlanan bir başka araştırma ise suyun içindeki mikropartikül plastik maddelerin etkilerinin yalnızca tüketilebilir organik kökenli su ürünlerinin ötesinde olduğunu gösteriyor. Bir inorganik su ürünü olarak kabul edilebilecek olan deniz tuzundaki yabancı maddeleri araştırmak üzere 8 farklı ülkedeki 16 farklı deniz tuzu markasının ürünlerini inceleyen bilim insanlarının elde ettiği sonuç oldukça düşündürücü. Tuzu suda eritip dipte kalan maddeleri inceleyen araştırmacıların bulduğu toplam 72 yabancı maddenin 30 tanesi plastik, 17 tanesi plastik olarak sınıflandırılabilecek pigment ve 4 tanesi de toz olarak tanımlanırken geriye kalan 21 tanesi ise tanımlanamadı. Kimyasal analizler neticesinde ortaya konulan plastik çeşitliliğin çoğunlukla denizlerde atık olarak bulunan plastik maddelerden kaynakladığı ve tuz kirliliği olarak düşünülmediği belirtiliyor. Deniz tuzu örneği alınan ülkeler ise Avusturalya, Fransa, İran, Japonya, Malezya, Yeni Zelanda, Portekiz ve Güney Afrika olurken bir tek Fransa'dan alınan örneklerde herhangi bir atık maddeye ulaşılamadı.



Deniz tuzundaki ve deniz ürünlerindeki mikropartikül plastik maddelerin miktarı şu an için az olduğu için bu maddeleri tüketilmesi şu an için sağlığımız üzerinde herhangi bir zarar teşkil etmiyor fakat su kaynaklarını aynı hızda plastik atıklarla kirletmeye devam etmemiz halinde teşkil etmeyeceği anlamına gelmiyor.

Quartz.com'daki yazıdan yola çıkarak Türkçe'ye adapte edilmiştir.

İklim değişikliği su ürünlerinin besin kompozisyonunu etkiliyor

Dünya üzerinde yaşayan herhangi bir insan için iklim değişikliğinin gözle görülen etkileri yalnızca buzul erilmeleri ve erimeye bağlı olarak deniz seviyesindeki gözle görülür yükseliş ve göz alıcı rengini kaybederek beyazlamış mercanlar olarak tasvir edilebilir. Bu durumların gündelik hayatımıza olan etkileri göreceli olarak daha uzakta olmakla birlikte bize daha yakın bir başka etki daha söz konusu. Su ürünlerinin besin değeri ve bu besin değerlerinin kompozisyonundaki olumsuz değişim.

Sıcaklık değişiminin ve deniz suyunun asiditesindeki değişimin deniz yaşamı üzerinde çok ciddi sonuçları var. Özellikle kutup sularında yaşayan ve üreyen balıkların üreme döngüleri sekteye uğrarken Avusturalya'daki Southern Cross Üniversitesi'nden araştırmacı Kirsten Benkendorff'a göre sıcaklıktaki artışın başka sinsi sonuçları da var. İklim değişikliğine karşı adapte olabilecek türler için bile pazardaki su ürünleri hala etkilenebilir.

ScienceDirect'te yayınlanan yeni bir araştırmada Dicathais orbita ismindeki bir deniz salyagozu bu yüzyılın sonlarına doğru tahmin edilen deniz suyu sıcaklığına ve asiditesine maruz bırakıldı. Elde eidlen sonuçlarda salyangozun içindeki lipidlerin ve glikojen miktarının azaldığı gözlendi. Bununla birlikte ortam koşullarının salyangozun etine olan etkileri daha düşündürücüydü; salyangoz etindeki protein yarı yarıya azalmıştı. Salyangozunkine benzeyen koşullarda yapılan başka araştırmalar ise yağ asidi konsantrasyonlarındaki düşüşler de dahil olmak üzere diğer kabuklu su ürünlerinin de benzer etkiler altında olduğunu ortaya koydu.

Dünyada D. orbita'nın içinde yer aldığı aileden yılda 250.000 ton kadar hasat ediliyor ve salyangozlar da dahil olmak üzere kabuklu su ürünleri dünyanın farklı yerlerindeki insanlar için önemli bir besin kaynağı fakat su koşullarındaki değişimler bu su ürünlerinin besin yönünden kalitesini ve değerini düşürecek.

Besin çok önemli olmakla birlikte besinle birlikte tat da önemlidir. İsveç Göteborg Üniversitesi'nden Sam Dupont, 30 yerel uzmana bir panel hazırlamadan önce kuzey karidesini gelecekte olması muhtemel çevre koşullarına maruz bıraktı. İsveçliler için son derece önemli olan İsveç Karidesi, maruz kaldığı koşullar neticesinde sürekli olarak görüntü ve tat açısından daha az puan almış ve araştırma dünya çapında daha fazla kapsamlı hale gelmiştir.

İklim değişikliği kaç tane su ürününün besin kalitesini olumsuz etkileyecek?

Dupont bunun kilit soru olduğunu söylüyor; denizlerin asitleşmesi su altındaki her türün duyarlı olduğu bir durumdur.

Araştırma, fitoplanktonun büyüme oranından jumbo kalamarın metabolizma hızına kadar asitleşmenin asitleşmenin etkilerini net olarak ortaya koyuyor. Genel olarak suyun asiditesinin artması, suyun içindeki canlıların enerji toplama ve enerjiyi kullanma biçimlerini etkiliyor. Asiditenin artmasına bağlı olarak gelişen stres faktörü canlının vücudundaki lipid ve protein dengesini değiştirebilir. Bu değişim de su ürünü olarak değerlendirilebilen türlerin besin içeriğinde ve lezzetlerinde negatif etkilere neden olabilir.  Dupont'un yaptığı araştırmanın neticesinde meydana gelen değişimler toksik ve fenolik bileşenlerin artmasına bağlı olarak acılaşma olarak örneklendirilmiş.

Hakaimagazine.com adresindeki makaleden Türkçe'ye adapte edilmiştir.

Tüketime sunulan her 5 su ürününün 1 tanesinin etiketi yanlış bilgi veriyor

Karadeniz somonunuzu nasıl alırdınız?

Özellikle Akdeniz'deki su ürünü olarak ticari değeri olan türlerin soylarının devamını sağlamak ve doğru boydaki balıkların pazara çıkması için girişimlerde bulunan Oceana tarafından yayınlanan yeni bir araştırma, su ürünleri pazarında var olan menülerde yada etiketlerdeki bilgilerin 1/5'inin yanlış olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya konu olan bilgiler, dünya çapında 25.000 su ürününün incelenmesiyle elde edildi.

Bu yanlış bilgilendirme ve etiketlemeler yüzünden dünyadaki bir çok insanın göreceli olarak daha az değerli olan su ürünlerini daha değerli olan türler sanarak yemiş oldukları düşünülüyor. Bu davranış bir "sahtekarlık" olarak düşünüldüğünde, sahtekarlığın en fazla fileto formunda sosla birlikte sunulan Asya yayınbalığında yapıldı. Bu balık göreceli olarak daha pahalı ticari değere sahip olan levrek, morina ve orfozun da yer aldığı 18 türün yerine geçti.



Ocena'nın yayınladığı rapor 55 ülkedeki 200'ün üzerindeki araştırmanın bir meta-analizini sunuyor. Yalnızca İtalya'daki örneklenen ve araştırmacılar tarafından levrek, orfoz ve kılıç olarak örneklenen balıkların %82'sinin farklı tür olduğu görüldü. Bünyesindeki civa miktarı son derece fazla olan ve tüketiminde dikkat edilmesi gereken kral uskumrunun Güney Afrika'da barakuda ve görsel olarak barakudaya benzeyen wahoo olarak satıldığı gözlendi. Hong Kong'daki 29 deniz tarağı örneklemesinin ise yalnızca 1 tanesinin gerçekten deniz tarağı olduğu ortaya çıktı.



Araştırmayı interaktif hale getirmeyi amaçlayan araştırmacılar, ellerindeki verileri bir harita üzerinde sundular. Hakemli kağıtlar, DNA analizleri, gazete araştırmalarına barındıran veriler arasında da Oceana'nın kendi araştırma verilerinin de bir kısmı yer alıyor. Raporun genelinde perakende, toptancı ve ithalatçıların her kademesinde yalnış etiketlemelerin var olduğuna dikkat çekiliyor.

Su ürünlerinin etiketlenmesinde yapılan sahtekarlıklar, harita üzerinde pembe ve koyu kırmızı arasında derecelendirilmiş. Fransa, İtalya ve Türkiye hattındaki Güney Avrupa bölgesine baktığımızda su ürünleri etiketlerinin güvenilirliği konusunda genellikle koyu kırmızı derecelendirme yapılmış. Türkiye'deki tek örnekleme ise Ankara'dan.

Ocena'nın yeni araştırmasına buradan göz atabilirsiniz. Raporu indirmek için buraya tıklayın.

nytimes.com kaynağındaki makaleden yola çıkılarak Türkçe'ye adapte edilmiştir.

Bilinçli su ürünleri tüketimi için kime hangi sorumluluklar düşüyor?

Su ürünlerinin içeriklerine baktığımızda karşımıza çıkan profillerin şu anda toplumun ihtiyaç duyduğu besin ihtiyaçlarını karşılamak için son derece doğru ve yerinde olduğunu görüyoruz. Somon, levrek, çipura, karides, ıstakoz, midye, istiridye gibi su ürünlerinin hemen hemen hepsinin sunduğu protein, yağ, aminoasit, vitamin ve mineral miktarı karasal kaynaklı olanlardan çok daha iyi durumda. Fakat bu besinlerden elde edilecek olan kaynakların elde edilişlerinden tüketilmelerine kadarki basamaklarının da dikkatli planlanması gerekiyor.

Çevreye daha duyarlı, sürdürülebilir ve bilinçli bir su ürünleri tüketimi artık yalnızca sürdürülebilirlik şekilde elde edilmiş su ürünlerini tüketmekten geçmiyor. Üretim, hasat, işleme, pazarlama ve tüketicinin sorumlulukları da artık sürdürülebilirlik ve çevrecilik kriterleri içinde değerlendiriliyor.

Çevreci su ürünleri tüketimi bilincinin ilk basamağı, su ürünlerinin üretimi tesislerinde başlıyor.



  • Çalışanların çalışma ortamlarındaki emniyetlerinin ve güvenliğinin sağlanması

  • Tesisin karbon emisyonunun azaltılması ve uygun olan teknolojileri benimsemek

  • Ekoturizme katkıda bulunmak için projeler geliştirmek

  • Kaçak avcılıkla başa çıkmak ve azaltmak için çaba sarf etmek

  • Biyoçeşitliliği korumak

  • Soğuk zinciri benimsemek ve kullanmak


İşleme sürecinde dikkat edilmesi gereken bazı kriterler:



  • Enerji verimliliğini iyileştirmek için çalışmalar yapmak

  • Karbon emisyonunu düşürecek önlemler almak

  • Uygun teknolojiler geliştirmek ve benimsemek

  • Ortaya çıkan yan ürünleri geri dönüştürmek için süreçler geliştirmek

  • Altyapı çalışmaları yapmak ve altyapıları geliştirmek

  • İnovasyon için yatırım yapmak ve inovasyonu geliştirmek


Toptan yada perakende su ürünleri tedarikçilerine düşen görevler:



  • Su ürünlerinin taşınması sırasında kullanılan araç gereçlerini iyileştirilmesi ve modernleştirilmesi

  • Geri dönüştürülmüş yada geri dönüştürülebilir ambalajlar kullanması

  • Atık miktarını azaltmak için önlemler alması


Perakende su ürünleri satıcılarına düşen sorumluluklar:



  • Paketlemede kullanılan malzeme miktarını azaltmak ve bu maddeleri geri dönüştürülebilir malzemelerden seçmek

  • Atık miktarını azaltmak için yöntemler geliştirmek

  • Transfer için kullandığı araçları çevreye duyarlı hale getirmek

  • Sürdürülebilir su ürünleri tüketimi alışkanlığını öne çıkarmak


Tüketicilerin su ürünleri tüketiminde üstlenmesi gereken sorumluluklar:



  • Geri dönüşümü teşvik etmek

  • Besin atıklarını azaltmak

  • Tüketim alışkanlıklarını iyileştirmek

  • Sürdürülebilir su ürünleri tüketimi hakkında bilgilendirmek ve besinlerin karbon ayak izlerini azaltmak

  • Geri dönüştürülebilir atık yönetimi hakkında bilinçlendirmek


Doğa ile uyum içindeki bir su ürünleri kaynağını sağlamak ve bu süreçte değişen koşullara adapte olabilmek için toplumun içindeki hemen hemen her kademedeki gerçek ve tüzel kişilerin çabaları yavaşta olsa karşılığını buluyor. Daha saygılı avlama metodları ile dünyadaki su ürünleri kaynağının yönü avcılıktan yetiştiriciliğe doğru dönerken aynı zamanda türlerin korunması ve popülasyonlarının kendilerini toparlayabilmesi için gerekli girişimler de yapılıyor. Yetiştiriciliği daha iyi ve verimli bir hale getirebilmek için araştırmalar ardı ardına yayınlanırken çevreyi ve deniz ekosistemi üzerine çalışan girişimlerin sayısı artıyor.

2050 yılında denizlerde balıktan ağır plastik olacak

Dünya çapında, çevre alanında çalışan 180 uzmanın görüşlerine dayanan Ellen MacArthur Vakfı tarafından yayınlanan raporda okyanuslardaki plastik kirliliği ve bu kirliliğin boyutlarına dikkat çekiliyor.

Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan bir rapor, eğer önlem alınmazsa dünya denizlerini kirleten plastik atıkların miktarının 2050 yılında aynı denizde yaşayan balıkların toplam ağırlığından daha fazla olacağına dikkat çekiyor. MacArthur Vakfı tarafından hazırlanan rapor çevre alanında çalışan 180 uzman bilim insanının görüşlerine dayanıyor ve plastik kirliliğinin etkilerine karşı toplumda bir bilinçlendime ve uyandırma etkisi yaratmayı umuyor.

Güncel tahminlere göre okyanuslarda hali hazırda 150M metrik tonluk plastik atık bulunuyor. Eğer insanlar bugünkü hızda plastik üretmeye devam ederse 2025 yılında her üç ton balık ağırlığına karşı 1 ton plastik atıklar denizlerde olacak ve 2050 yılında da denizlerdeki plastik madde miktarı balıkların ağırlığından daha fazla olacak. Bunu daha iyi anlamak ve algılayabilmek için basite indirgediğimizde karşımıza her dakika bir çöp kamyonu kadar plastiğin denizlerle buluştuğu çıkıyor.



Son 5 yılda 20 kat artmış olmakla birlikte 2014 yılındaki küresel plastik üretimi miktarı 343 Milyon tona ulaştı. Önümüzdeki 20 yıl için öngörülen plastik üretimi miktarı çevre için pek aydınlık bir gelecek vaadetmiyor; ilk 20 yılda 2; 2050 yılına kadar da sektörün 4 kat büyüyeceği düşünülüyor. Bu artışın temel sebebi ise aslında çok basit; plastikleri etkili bir şekilde yeniden kullanamıyoruz. Raporda dikkat çeken bir diğer önemli başlık ise plastik atıkların toplandığı alanlardan kaçan plastik maddelerinin miktarı. Global ölçekte %32 gibi büyük bir oran, plastiklerin doğrudan sulara karıştığı oranı temsil ediyor.

%50'den fazlası geri dönüşüme katılabilmiş olan demir, çelik ve kağıt aksine plastiklerin geri dönüşümü üzerine tutulan kayıtlar da zayıf. Raporda yayınlanan bir istatistik, tüketimde kullanılan plastiklerin %95 gibi çok büyük bir oranının tek kullanımlık ambalajlar olduğunu ve bunun $120B ekonomik kayıba neden olduğunu ortaya koyuyor. Okyanuslar içinse bu maliyet kat be kat daha fazla. Çünkü sulara karışmış olan plastik maddeler sudaki canlılar tarafından besin sanılarak tüketiliyor ve bu durum onların ölümü ile sonuçlanıyor. Deniz canlıların ölümü demek popülasyonların tehlikeye girmesi ve su ekosisteminin sonunun gelmesi demek. Kaldı ki sudaki plastik çözünmesinin yüzlerce yıl sürdüğünü ve toksik etkilerini düşünürsek, plastiklerin su ortamından tamamen ve etraflarına zarar vermeden yok olması neredeyse hiç sürdürülebilir değil.



2050 yılında denizlerdeki plastik miktarının balıklardan fazla olacağı öngörüsünün tek destek kaynağı aşırı su kirliliği değil, aynı zamanda dünya denizlerindeki aşırı avcılığın da bu sonuçta etkisi büyük. Dünya Doğal Hayatı Koruma Fonu (WWF)'nin yayınladığı bir makaleye göre halihazırda dünyadaki avlanabilir su ürünlerinin %53'lük oranı halihazırda sömürüldü ve bu hızla gidildiği taktirde - herhangi bir önlem alınmazsa- 2048 yılında dünya sularında kalan diğer su ürünleri türlerinin çöküşü öngörülüyor.

Büyük ölçekli kirliliğin ve aşırı avcılığın üstesinden kolaylıkla gelinemeyecek gibi görünüyor fakat büyük ölçekli çözüme ulaşmak için bireysel olarak alabileceğimiz önlemler ve çözümler var. Halihazırda dünya denizlerinin yalnızca %4'ü özel alan statüsünde korunmaktadır ve bu oranın arttırılması stokların toparlanmasını sağlamak adına büyük önem taşımaktadır. Ayrıca daha iyi bir balıkçılık yönetimi ile sürdürülebilir balıkçılık yöntemleri ile var olan kuralların daha etkin kullanımı da bu süreçlerin yavaşlatılması ve etkilerinin geriye dönmesi için çok önemli uygulamalardır.

Her ne kadar su ürünlerini tüketmeyi tamamen bırakmak kesin ve etkili bir çözüm gibi dursa da bu gerçekleşmeyecek bir hayaldir. Fakat çözüm sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiş kaynaklardan ve türlerle kısıtlamaktan geçiyor olabilir. İşin plastik kullanımı boyutlarına baktığımızda ise alabileceğimiz bireysel önlemler arasında plastik ürün ve ambalajların kullanımını azaltmaktan ve mümkünse plastiklerin kullanımını tamamen kaldırmak sayılabilir.

Ellen MacArthur Vakfı plastik kirliliği sorunun aşılması için plastik üreticileri ve uluslararası politika arasında geniş kapsamlı bir işbirliği çağrısı yapıyor. Plastik talebini ve dolayısıyla denizlere bırakılan plastik miktarını azaltmak için paketleme alışkanlığı ve davranışlarında köklü bir değişiklik gerekiyor. Özellikle daha kolay geri dönüştürülebilen plastikler biyolojik kökenli plastiklerin geliştirilmesi bu aşamada önemli görülüyor.

WWF tarafından yayınlanan raporu okumak için tıklayın.

Scubadiverlife.com adresindeki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.



Plastik atıkların ekoloji üzerine etkisi yalnızca bu iki görüşten ibaret değil. Özellikle içsulardaki ve denizlerdeki plankterler mikropartikül plastik maddeleri; bazı balıklar ise suya karışan elyafları yiyor ve bu maddeler besin zinciri sayesinde tüketilebilir su ürünlerinin bünyelerine kadar giriyor.

İşin bir de tüketilebilir su ürünlerinden hariç olarak ekolojik yaşam üzerine etkisi var. Toksik etkileri ile su içinde ölü bölgeler oluşturarak su altı yaşamını kısıtlarken büyük miktarlardaki atığın su yüzeyini kapmalasıyla suyun içindeki çözünmüş gaz dengesini de bozuyor ve gölgeleme ile su altı çayırlarının güneşlenmesini de kısıtlıyor. Ayrıca tür taşınımına aracılık etmesiyle istilacı türlerin doğal su akışlarıyla yer değiştirmesinin de sorumluları arasında...

Yaz gelirken: su ürünleri ile yapabileceğiniz 7 yeni yemek tarifi

Özellikle balıklar olmak üzere denizden çıkan hemen hemen her su ürünü, yazın sofralarımızda yer verdiğimiz başlıca gıda maddelerinden oluyor.

Balık, kalamar, karides, ıstakoz, ahtapot yada midye gibi su ürünleri, farklı yörelerde farklı pişirme metodları ile birbirinden farklı damak tadlarına hitap ediyor. Hazır tatil sezonu yeniden açılmaya başlamışken su ürünlerini kullanarak yapabileceğiniz yeni 7 yenilikçi yemek tarifini paylaşmanın zamanı.

Susam ve acılı ızgara somon



Klasik olarak bildiğimiz somonu bu yemekten ayıran en önemli özellik, bu yemekte somonun üzerine susam ve dereotu karışımının eklenmesi ve salatasının içine wasabi denilen, genellikle sushi tüketiminde sıklıkla kullanılan, oldukça acı ve görüntüsü itibariyle yeşil olan bir bitkinin kökünün eklenmiş olması. Fakat bu yemeğin acı kaynağında turşu süs biberi de kullanılabilir.

Tahin soslu ve sebzeli balık



Tıpkı yoğurt gibi, tahin de nötr tadı ile hem tatlıların hem de tuzluların içine girebilen önemli ve içeriği yönünden son derece faydalı bir malzeme. Susamların ezilmesiyle elde edilen tahin, ıspanak, semizotu yada ısırganotu gibi yeşil yapraklı sebzelerle ve balıkla birleşerek bir öğünde alınması gereken tüm besinlerin tamamlayıcısı oluyor. Sebzeli tahinli balık yemeği için tatlı su ve deniz balıklarının çoğu kullanılabilir.

Sarımsaklı avokado ezmesi üzerinde karides



Akdeniz bölgesindeki yetiştiriciliğinin artmasıyla birlikte avokadonun Türk mutfağındaki kullanımı da günden güne artıyor. Etli yemeklerde olduğu kadar su ürünleri yemekleriyle de gösterdiği uyum sayesinde besleyici, lezzetli ve kıvamlı bir meze olarak balıkların, karidesin ve ahtapot gibi diğer su ürünlerinin yanına giriyor. Kızartılarak zeytinyağına batırılmış ve roka ile karıştırılmış sarımsaklı avokado ezmesi üzerindeki karidesler avokadonun iyi ve lezzetli kullanım örneğini oluşturuyor.

Pankek hamuru üzerinde taze somon



Her ne kadar tütsülenmiş balık tüketmek konusunda hala ciddi tereddütlerimiz olsa da, toplumun bir kesiminin su ürünleri tüketim alışkanlıkları içine bu tüketim şekli girmeyi başardı. Farklı ağaçların odunları ile tütsülenerek birbirinden farklı ve lezzetli tatların elde edildiği somonları artık raflarımızda bulabiliyoruz.

Türk tüketim kültürü içinde de olan, basitçe biraz un, yumurta ve suyla hazırlanabilen pankek hamurunun üzerine koyacağınız biraz peynir ve bir dilim somon ile güzel bir atıştırmalık hazırlayabilirsiniz.

Atıştırmalık kızarmış karidesler



Kolay ve hızlı pişmesi sayesinde karides, su ürünleri mutfağı için adeta bir kurtarıcı niteliğinde. Bizdeki lavaş ekmeği içindeki salata ve kızarmış karidesler de özel ama bir o kadar da keyifli akşam üstü atıştırmalıklarını oluşturuyor. Kırmızı lahana, soğan ve limonla birlikte servis edilen kızarmış karideslere aynı zamanda acı sos, ketçap ve maydonoz da ilave edebilirsiniz.

Avokadolu çıtır somon ve pirinç pilavı



Karidesle olduğu kadar balıklarla da iyi geçinen avokadonun bu seferki kullanımı püre halinde değil de bütün halinde karşımıza çıkıyor. Klasik olarak tavada kızartılmış ve üzeri çıtırlaştırılmış somon ve beyaz pirinç kullanılarak hazırlanmış olan pilavın yanında biraz limon ve taze mevsim sebzeleri besleyici ve pratik bir akşam yemeği olarak görülüyor.

Mangolu karides ızgara



Su ürünlerini özellikle çocuklara sevdirmenin yollarından birisi de onları daha cazip ve tatlı hale getirmek. Mangonun şekerli tadı ise çocukları cezbederken aynı zamanda onların su ürünlerinin besleyici etlerinden faydalanmalarına da destek oluyor.

Harlı ateşteki tavada yada ızgarada biraz tuz ile birlikte pişirilen karideslerin üzerine biraz sarımsak, limon, isteğe bağlı karabiber ve bir küçük boy mango; hatta dilerseniz tam olgunlaşmamış bir şeftaliyi doğrayarak çocuklarınızın bu yemekten daha fazla keyif almasını sağlayabilirsiniz!