Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Günümüzde su ve balıkçılık kaynaklarının iyi ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi ve su ürünleri yetiştiriciliği alanındaki yenilikler, gelecekte gıda güvenliği ve ekosistem sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Bu alanda yapılan çalışmaların ve bilginin kolayca erişilebilir olması, sektörün gelişimini hızlandırabilir. İşte tam da bu noktada, "BlueFuture" adlı platform bir eksiği kapatmak üzere devreye giriyor.

Denizden yada tatlı sudan elde edilen su ürünlerinin yetiştiriciliğinin geleceği değiştirecek dünyaya dalmak ve bu alanda üretilmiş açık kaynak nitelikli içeriklere ulaşmak istediğinde, aradığınız şey için artık tek bir  kaynak mevcut.

Nitelikli açık erişim araştırmaları, eğitim materyalleri ve yayınları bulmayı kolaylaştıracak kaynakları tek bir veritabanında sunmak, endüstrisinin tüm paydaşların erişimini kolaylaştırarak basitleştiriyor.

Kullanıcıların aradıkları dökümanlara masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarından, Android ve ios işletim sistemli akıllı telefonlarından sorunsuz şekilde ulaşmasını sağlayacak kolay kullanılan ve konuyla alakasız işlevlerden arındırılmış arayüzüyle bu platform, su ürünleri sektöründeki yeni kaynaklara erişmek ve bu yayınlar hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüm paydaşlar için erişimi kolaylaştırıcı bir yol olarak sunulmaktadır.

İster araştırmacı, ister sektör profesyoneli, ister öğrenci yada sadece balıkçılığa meraklı biri olun; farklı disiplinlerden içerikleri bir arada sunan bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendiren en son yenilikleri keşfetmek için benzersiz bir kapı görevi görüyor.

Bu web sayfası, temel olarak, su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili bilgilere yönelik bir durak olma işlevini yerine getiriyor ve farklı kategorilerde sunulmuş içerikleriyle oldukça geniş ilgi alanına hitap ediyor. Güvenilir kaynakladan eklenmiş kaynakları bir araya getirip onları rahatsız edici herhangi başka bir içerikle bir araya getirmeden sunarak su ürünleri sektörü ile ilgili döküman, kitap, yayın, eylem planı, atlas, rapor ve hatta dergileri internette aramakla uğraşmanızı ortadan kaldırmayı hedefliyor.

FAO, EUMOFA, NOAA, OCEANA, TÜDAV gibi önemli kurum ve STK'ların yayınlarını yaygın hale getirmenin yanısıra, su ürünleri sektörü ile doğrudan ilgili olan eğitim materyallerini sürdürülebilir yetiştiricilik uygulamaları, yenilikçi balıkçılık teknolojileri, tür yetiştirme ve çevresel etkiler gibi su ürünleri yetiştiriciliğinin çeşitli yönlerini kapsayan çeşitli formatlarda içerikleri PDF formatında kendi kaynaklarından sunar.

Bu materyaller mümkün olduğu kadar düzenli ve herkesin erişebileceği bir şekilde sunularak herkes için son derece önemli olan zamanı boşa harcamamaya yardımcı olarak aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisinde olumlu değişimi tetikleyebilecek işbirlikçi ve bilgili bir topluluğun oluşmasına da katkı sağlamayı hedefler.

Uzman bir profesyonel veya alana yeni giriş yapan biri olun, bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendirecek bilgiye bağlantı kurma konusunda yine değerli bir kaynak vaat ediyor.

bluefuture'a ulaşmak için buraya tıklayın.

Bugün sizlere, dünya genelinde rağbet gören bir deniz mahsülü olan somon balığının renkli dünyasını keşfediyoruz. Somon, sağlıklı bir beslenme kaynağı olmasının yanı sıra denizden elde edilen en iyi yağ asitlerini sunarak birçok avantaj sunuyor. Ancak bugün odaklanacağımız şey, somonun kendine özgü rengi ve bu rengin nasıl oluştuğu.

Doğal yaşam alanındaki somonlar, beslenme alışkanlıklarıyla kendi özgün et renklerini oluştururken, yetiştirilen somonlar için bu biraz daha karmaşık bir süreç. Bu podcastte somon etine rengini veren pigmentlerden, bunların kullanım alanlarından ve kaynaklarından bahsediyoruz.

Somonda daha koyu renkli et rengini tercih etme nedenimiz biraz kültürel gibi görünüyor ve araştırmalar insanların daha koyu renkli somon için ekstra ödeme yapmaya hazır olduğuna dair veriler sunuyor.

Somon balığı hem sağlıklı bir besin kaynağıdır. Onun renkli dünyasını keşfetmek, beslenme alışkanlıklarımızı ve tercihlerimizi anlamamıza yardımcı olabilir.

Dinlediğiniz için teşekkürler!

Suya daldığımızda pek çok farklı şeyle karşılaşırız; renkli balıklar, oradan oraya kaçışan karidesler, çekinden anemonlar ve hatta merakla bize yaklaşan bazı balıklar... Fakat derin ormanların içinden geçip denize ulaşan bazı nehirler pek karşılaşmak istemeyeceğimiz bazı gizemli katilleri barındırıyor: Piranalar.

Denizden Babam Çıksa! podcast serisinin yeni bölümünde, başta Amazon nehri olmak üzere Güney Amerika'nın uzun nehirlerinde yaşayan Pirana balıklarına göz atıyoruz ve onları daha yakından tanımaya çalışıyoruz.

Onları her ne kadar düşük bütçeli ve bol aksiyonlu korku filmlerinin başrolü olarak tanısak da, Piranalar bundan biraz daha fazlası. Etçil ve otçul olmak üzere temelinde iki gruba ayırabileceğimiz bu balıklarla ilgili daha fazla bilgiyi suyun üzerinde kalarak öğrenmek için bu podcasti mutlaka dinleyin!

Dünyada tüketimi halihazırda devam eden en lezzetli deniz mahsullerinden biri olan ton balığının suyun altındaki ve üstündeki yolculuğunu keşfetmeye hazır mısınız?

Scrombridae ailesinin renkli üyelerinin her birisinin kendine has ve ilgi çekici dünyasında dolaşırken, aynı zamanda ton balığı türlerini, çeşitlerini ve ton balığının nerelerde, hangi koşullar altında yaşamaya çalıştıklarını da keşfedeceğiz.

Ton balığının avcılığı ve yetiştiriciliği arasındaki dengeyi anlayarak, sürdürülebilir ton balığı tüketimine nasıl destek olabileceğimizi öğreneceğiz.

Denizden soframıza uzanan bu serüvenin ayrıntıların hakkında bilgi sahibi olurken aynı zamanda, ağır metal yönünden güvenli olan ton balıklarını da keşfedeceğiz. 

Özellikle hekimlik meslek gurubundan pek çok insanın hakkında ileri geri konuştuğu ve uzmanlık alanları olmamasına rağmen üzerinde ahkam kestiği ton balığının ilginç, dinamik sağlık ve hatta lezzet dolu dünyasını keşfetmek için bu podcasti kaçırmayın! 

Yayında bahsi geçen FAO raporunu incelemek ve indirmek için fao.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

Elektrikli balıklar, su altı yaşamının hakkında en fazla şey merak edilen grubu ve dünyada yaklaşık 200 milyon yıldır yaşayan bu balıklardan toplam 350 kadar tür tanımlanmış halde.

Denizden Babam Çıksa podcast'in bu bölümünde, elektrikli balıkların gizemli dünyasına dalıyoruz.

Elektrikli balığın ne olduğundan, en çok bilinen elektrikli balıklara, elektrikli balığın elektriği nasıl ürettiğinden elektrikli balıkların nerede yaşadığına kadar pek çok farklı sorunun yanıtını alırken aynı zamanda elektrikli balıkların neden "elektrikli" olduğununu yanıtını da alıyoruz.

Deniz altı yaşamının bu en fazlam merak edilen grubu hakkında yeni bir şeyler öğrenmek isteyen herkesi bu podcasti dinlemeye davet ediyorum.

Podcastin içinde bahsedilen makalenin linki: cell.com

Suya daldığınızda hepiniz en az bir kere bir denizanası ile karşılaşmışızdır.

Bazen şeffaf renkli, bazen de kendine has mavi yada mor gibi renklere sahip olan bu canlılar, çevre sularımızda doğal olarak varlar. Peki biz onları ne kadar iyi tanıyoruz?

Denizden Babam Çıksa Podcast'in bu bölümünde, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de yaşayan denizanalarıyla tanışıyor ve onların dünyasına kısa bir bakış atıyoruz. Bunun yanında, insanlar ile olan en yaygın etkileşimleri olan denizanası sokmasının mekanizmasına, denizanası sokmasına karşı alınabilecek önlemlerden ve denizanası sokması durumunda yapılması gereken doğru davranışlara değiniyoruz.

Unutmayın, denizanasının evi adı üstünde, deniz. Biz ise denizde misafiriz. Deniz ile olan ilişkimizi saygılı tutmak zorundayız.

Türkiye karasularında yer alan denizanaları ile ilgili nitelikli bir TÜDAV kaynağına bluefuture kaynağından ulaşabilirsiniz.

Çok zorlu iki yılı geride bıraktığımız şu günlerde, artık yaşamımızın bir parçası olarak görmeye alıştığımız COVID 19'un yanı sıra, hareketlenmeye başlayan sosyal ve iş yaşamımız nedeniyle soğuk algınlığı ve gripten de endişeliyiz. Başta TV reklamları ve gezindiğimiz hemen hemen her web sitesindeki reklam alanlarında karşımıza çıkan reklamlardan da anlayacağımız üzere, insanlar bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak ve güçlendirilmiş bağışıklık sistemlerini desteklemek için her zamankinden daha fazla arayış içindeler.

Southampton Üniversitesi'nde beslenme immünolojisi profesörü ve "Beslenme ve bağışıklık: COVID-19 için dersler." isimli bir araştırmanın yazarı Dr. Philip Calder, “Besinler, yediğimiz şeyler, fiziksel aktivite ve sigara içmeme gibi şeylere ek olarak bağışıklık sistemimizin işleyişinin çok önemli bir parçası” diyor. “Bağışıklık sistemi enfeksiyona karşı korunmanın merkezinde yer alır. Son 18 ayda, zayıf bağışıklık sistemleri büyük bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıktı."

Bağışıklık sistemini güçlendirmenin en kolay, hızlı ve güvenilir yolu iyi beslenmeden geçer. Vitaminler ve mineralleri tek kaynaktan gerektiği kadar içeren besin grubu ise tartışmasız şekilde deniz ürünleridir. Özellikle kış aylarında avuç içlerimizi güneşe dönerek vücudumuzda sentezlenmesini sağladığımız D vitamini başta olmak üzere, deniz ürünleri bağışıklık sistemini destekleyen başka iyi mikro besinlerin de kaynağıdır.

420.000'den fazla kişinin katıldığı NIH-AARP Diyet ve Sağlık Çalışmasından elde edilen veriler, deniz ürünleri yemenin solunum kaynaklı ölümleri yüzde 20 oranında azalttığını gösteriyor. Aslında, daha yüksek deniz ürünü tüketimi ve omega-3 yağ asidi alımı, toplamda daha düşükölüm oranı ile önemli ölçüde ilişkili.

Deniz ürünleri tüketimini yalnızca balık grubu ile kısıtlamıyoruz ve kabuklu deniz ürünlerinin de potansiyellerinin farkındayız. Bu iki grupta yer alan tüm ürünler, bağışıklık sisteminin düzgün şekildei işlevlerini yerine getirmesi için gerekli yapı taşları olan besinleri sağlar.

Deniz ürünlerinde yer alan omega-3 yağ asitleri DHA VE EPA, bağışıklık sistemi için çok önemlidir.Anti-inflamatuar oldukları için bağışıklık tepkisinin zararlı etkilerini tersine çevirmeye yardımcı olurlar. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin olan deniz ürünlerini biliyoruz fakat yine de üzerinden bir kez daha geçelim: somon, ringa, hamsi, istiridye, sardalya ve alabalık.

Omega-3 yönünden zengin deniz ürünlerini kısa bir şekilde hatırladıktan sonra, deniz ürünlerinin içindeki hangi bileşenin bağışıklık sistemi için ne tür bir fayda sağladığına bakalım.

B vitamini

B2, B6 ve B12 gibi B grubu vitaminlerinin tümü hastalıklara karşı savaşırken oksijen akışını sağlayan kırmızı kan hücreleri ile beyaz kan hücrelerinin gelişimini teşvik eder. hem balık hem de kabuklu deniz ürünü grubundan temin edilebilir.

D vitamini

Bu vitamin, bağışıklık sisteminin işlevini kontrol eder.  Doğuştan gelen antimikrobiyal tepkisinde önemli rol oynar ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasında rol oynar. En önemli kaynağı balık grubu deniz ürünleri olarak görülmektedir.

Demir

Bağışıklık sisteminin hücrelerinin aktivasyonu ve çoğalmaları için esas olan bir mineraldir. Tüm kabuklu deniz ürünlerinde yaygın olarak bulunur fakat asıl kaynağı olarak midye ile istiridye gösterilmektedir.

Selenyum

Deniz ürünlerinden elde edilebilecek olan faydalar arasında önemli bir yere sahip olan fakat genellikle gözden kaçırılan selenyum, viral mutasyonu hafifletmekte önemli bir görev üstlenir. Oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olan önemli bir antioksidandır ve bu sayede iltihabı azaltarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Denizden çıkan ve tüketilen her mahsülde selenyum vardır. Daha spesifik örnekler vermek gerekirse eğer, ton balığı, sardalye, istiridye, karides dikkate alınabilecek iyi seçeneklerdir.

Çinko

Bağışıklık sisteminin en iyi yardımcılarından biridir ve özellikle yaraların iyileşmesine katkı sağlamak konusunda çok faydalıdır. Vücuttaki hücrelerde yer alır ve bu hücrelerin bakteri ve virüslerle savaşmasında etkilidir. DNA sentezi için de gereklidir. İstridye, yengeç ve istakoz gibi deniz ürünleri iyi birer çinko kaynağıdır. Sardalya, somon, pisi ve dil balığı gibi balıklarından da elde edilebilir.

Hiçbir yiyecek ve takviye edici gıda tek başına hastalıkları önleyemez, ancak deniz ürünlerinde bol miktarda bulunan bu temel besin maddelerini düzenli olarak dahil ederek bağışıklık sistemi desteklenebilir.


Eylül ayı geldi ve okulların açılmasıyla birlikte yeni bir dönemin de başlangıcını yapmış olduk. Özellikle çocuklar, yaklaşık bir buçuk yıllık bir aranın ardından tekrar okula döndüler ve pek çok farklı çevreden gelen çocuklar, aynı ortamda günlerinin çoğunu birlikte geçirecekler.

COVID19'un etkisini göstermeye devam ettiği bu süre içinde, her ne kadar toplumun önemli bir yüzdesi aşılanmış olsa da, çocuklarımızın bağışıklık sistemini güçlü tutmak için onları besinlerle desteklememiz gerekiyor.

Öğrencilerin içinde bulunduğu faaliyetlerde, onlar için gerekli olan besinleri sağlamaktan geçiyor ve deniz ürünleri, öğrenciler için gerekli olan tüm besinlere sahip. Başta balık ve kabuklu deniz ürünleri, beyin gelişimini ve işlevini artıran DHA omega-3 yağı bakımından doğal olarak zengin.

Deniz ürünlerini daha hamilelikte tüketmeye başlamanın da faydaları var.  Ulusal Balıkçılık Enstitüsü tarafından yapılan ve ortaya konulan bazı araştırmalar neticesinde hazırlanan bir rehberde, hamilelik sırasında haftada 2-3 kez deniz ürünü yiyen annelerin çocuklarının merdiven çıkma, sesleri kopyalama ve bardaktan içme gibi dönüm noktalarına daha hızlı ulaştığını gösteriyor. Ve yaş spektrumunun diğer ucunda, yakın tarihli bir araştırma, deniz ürünleri açısından zengin bir diyet yemenin hafıza kaybı ve bunamaya karşı korunmaya yardımcı olabileceğini buldu.

Omega 3 yağ asitlerine ek olarak, çocuklarda uygun büyümeyi desteklemeye yardımcı olan demir ve B vitaminlerini de içerir. Yalnızca bu grup vitaminler değil, kemikler, bağışıklık ve kalp sağlığı için önemli bir besin olan D vitamini de bol miktarda sağlar. Çinko ise deniz ürünlerinden alabileceğiniz bir diğer önemli bileşendir. Özellikle yaralanmaların iyileşmesinde ve iltihabın giderilmesinde çinko seviyelerinin önemi var.

Sanıldığının aksine, deniz ürünleri son derece esnek ve çok yönlü pişirmeye uygun yiyeceklerdir. Herhangi bir deniz ürünü, hangi pişirme yöntemiyle pişirilmiş olsun her ailenin en çok sevdiği ve tüketmekten keyif aldığı yiyecekler arasında kolayca yer alabilir. Ayrıca, çocuklarınıza deniz ürünleri sunmak, onların erken yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olur.

 
Çocuklarınıza deniz ürünlerini nasıl sevdirebilirsiniz?

Çocuklar genellikle deniz ürünlerini tüketmek konusunda ailelerine zorluk çıkarma eğilimi gösterirler.  Bununla başa çıkmak için yeni formlar geliştirebilir ve eğer çocuğunuz deniz ürünlerini tüketmek konusunda sıkıntı yaşıyorsa ona bu formu değiştirilmiş yiyecekleri verebilirsiniz. 

  • Genellikle cezbedici bir tüketim formu olarak sunulan fast-food formu, çocukları cezbetmek için kullanılabilecek başlıca ürünlerdir. Kıyma yapılarak köfte haline getirilmiş balık, karides ya da yengeç etleri ızgarada pişirilerek hamburger olarak verilebilir.
  •  Schinitzel de çocukların çok severek tükettiği bir başka formdur. İnce dilimlenmiş yada dövülerek inceltilmiş etten yapılan bu yiyeceğin üzeri çıtır çıtır olması için galeta unu yada bayat ekmekle kaplanır. Böylece deniz ürünlerinin kendine has olan kokusu da baskılanabilir.
  • Çorba formu, deniz ürünleri için bizde çok yaygın olmamakla birlikte, bütün halde deniz ürünlerine ihtiyaç duymadan yapabileceğiniz özel bir yemektir. Temizlenmiş balıklardan geriye kalan ana kılçık, kafa ve küçük et parçaları ile birlikte havuç, patates ve isteğe bağlı olarak bezelye ile brokoliyi bir arada pişirerek elde edeceğiniz balık çorbasıyla sindirimin kolaylaşmasını da destekleyebilirsiniz.
Yeni eğitim - öğretim yılında çocuklarınızın sağlığını desteklemek ve bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak için onlara düzenli olarak deniz ürünleri yedirmeyi ihmal etmeyin.

Fotoğraf: ftempo.com
 

Kalamar mürekkebi, Akdeniz ve Japon mutfağına oldukça yeni bir ektir. Kendine özgü tuzlu tadı ve benzersiz rengi ile ilginç bir tarif ilavesi yapar.

Ancak, bu kalamar mürekkebinin tam olarak ne olduğunu ve herhangi bir sağlık yararı olup olmadığını bizim mutfakta çok da bilinen bir şey değil. Bu yazıda, bundan ve daha fazlasından bahsedeceğiz.

Kalamar mürekkebi veya kafadanbacaklı mürekkebi, çeşitli kafadan bacaklı türleri tarafından üretilen koyu renkli bir mürekkeptir. Genellikle bu su hayvanları tarafından avcılarından saklanmak için koruyucu bir önlem olarak salınır.

Bu mürekkebin ana bileşeni, ona koyu veya mavi-siyah rengini veren melanindir. Melanin, ciltlerinden, saçlarından ve göz renginden sorumlu çoğu organizmada bulunan bir pigmenttir. Aynı zamanda diğerleri arasında aspartik asit, alanin, lösin ve arginin dahil olmak üzere çeşitli amino asitler içerir. Kalamar mürekkebi ayrıca enerji seviyenizi iyileştirmeye yardımcı olan zengin bir taurin kaynağıdır.

Kalamar mürekkebinin kullanımı

Kalamar mürekkebini kullanmak için onu basitçe, kalamarın kendisinden çıkarabilir veya doğrudan satın alabilirsiniz. Geleneksel kullanım alanları arasında yazı yazmak, kaligrafi ve boya yapmak da yer alan kalamar mürekkebini Akdeniz ve Japon mutfağında makarna, sos, risotto, pirinç, köfte ve salatalarda da kullanıyorlar.

Kalamar mürekkebinin tadı neye benziyor?

Pek çok insan, bu mürekkebin tadının gerçekten tuzlu olduğunu, neredeyse salamura gibi tadı olduğunu söylüyor. Mürekkebi daha çok takdir eden diğerleri, mürekkebi çok hafif ve neredeyse farkedilemez olduğunu iddia ediyor - birçok insan onu yalnızca deneysel ve şok değeri (koyu siyah rengiyle ilgili olarak) için deniyor.

Kalamar mürekkebinin gerçek tadı biraz kekre veya tuzlu olarak tanımlanabilir, ancak doğru miktarda kullanıldığında yemeğe çok zengin ve temiz bir dokunuş katarak deniz benzeri bir tadı andırır.

Bir sonraki yazıda kalamar mürekkebinin faydalarına göz atacağız.


Kobalamin olarak da bilinen bu B vitamini takım oyuncusudur. Sağlığımız üzerinde büyük etkisi olan metil grupları oluşturmak ve kullanmak için folat kullanan bir dizi enzimle çalışır.

Küçük bir kimyasal grup (üç hidrojenin bağlı olduğu bir karbon atomu) olmasına rağmen, tüm hücrelerimizin DNA'larını yapmak, hasar gören DNA'yı onarmak, protein üretimi ve düzenlemesinde yer alan DNA ile RNA'yı yapmak, düzenlemek, kolaylaştırmak ve yaklaşık 30 trilyon hücremizin tümünün büyümesi ve çoğalmasıiçin  metile ihtiyacı vardır. 

B12 Vitamini, vücudumuzda ne işe yarar?

B12'nin çalışmaları 5 ana başlıkta incelenebilir: 

DNA sentezi: vitamin hücre bölünmesini ve kan oluşumunu etkiler.  

Enerji metabolizması: B12, mitokondride enerji üretimi için hayati önem taşır. 

Lipid metabolizması: B12 vitamini, merkezi sinir sistemi ve beyindeki sinirlerin koruyucusu olan hücre zarı ve miyelin kılıflarının oluşturulması ve bakımı için önemlidir. 

Hormonların ve nörotransmiterlerin sentezi: vitamin, önemli nörotransmiterler üretmek için gereklidir ve bu nedenle ruh halini, ruh halini ve algıları etkiler. 

Detoksifikasyon: homosistein ve siyanür, B12'nin yanı sıra nitrik oksit ve peroksinitrit gibi radikallerle nötralize edilir. Vitamin, nitrozatif stres için önemli bir rakiptir.
 
B12 vitamini, bu önemli metabolik süreçler için gerekli olan temel, biyolojik bir yapı taşıdır. B12 vitamini olmadan vücutta zararlı etkileri olan bu hayati fonksiyonlar sürdürülemez.
 
B12 vitamini eksikliğinde neler olur?
 
B12 Vitamini Eksikliği B12 vitamini birçok temel metabolik süreçte yer aldığından, genel sağlığın korunmasında merkezi bir rol oynar. Bu nedenle B12 vitamini eksikliğinin ciddi sonuçları olabilir. Şimdi B12 vitamininin vücuttaki işlevlerine göre eksikliğinde meydana gelebilecek olan değişimlere bakalım:
 
DNA sentezi: Anemi, hasarlı mukozalar, kanser riski
Enerji metabolizması: Kronik yorgunluk, tembellik, düşük performans
Lipid metabolizması: Sinirlerde karıncalanma, uyuşma, kronik ağrı, felç, demans kaynaklı hasar
Hormonlar ve Nörotransmiterler: Depresyon, psikozlar, şizofreni
Detoksifikasyon: Kronik hastalıklar, immün yetmezlik
 
Bunlar, B12'nin sağlık üzerindeki muazzam ve çeşitli etkilerinin sadece birkaç örneğidir. Aslında, sayısız B12 vitamini eksikliği semptomu vardır; birçok açıdan bu vitaminin önemini tam olarak daha yeni yeni kavramaya başlıyoruz. 
 
b12-vitamin.com adresindeki yayından Türkçe'ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir. 


Vücudunuzun eser miktarda da olsa ihtiyaç duyduğu temel bir metal olan çinko (Zn) başta sağlıklı bir bağışıklık sistemi ve protein sentezi için çok önemlidir. Çinko ayrıca,büyüme ve gelişme için de mutlaka dışarıdan alınması gereken önemli bir maddedir. İnsan vücudu çinko üretemez ve fazla miktarlarda çinkoyu da  depolayamaz, bu da onu günlük beslenmenin içinde önemli kılar.

Çinko’nun önemi nedir?

Çinko, protein sentezinde, hücre sinyalizasyonunda / nörotransmisyonunda hayati bir rol oynar ve insan vücudunun bağışıklık sistemindeki hücre üretimini düzenlemeye yardımcı olur. Tat ve koku gibi önemli iki duyu için de önemlidir. İnsan vücudunda çinkonun normal çalışması için gerekli olan 300'den fazla farklı enzim vardır ve araştırmacılar, yaklaşık 100.000 proteinin 3.000 tanesinin bu hayati minerale sahip olduğuna inanıyor.

Normal bir insanın vücudunda herhangi bir zamanda iki ila üç gram çinko vardır. Bu çinko çeşitli metabolik işlemlerde kullanılır ve normalde, boşaltım ve idrar kanallarından atılır, Sık kullanıldığı ve fazlası vücutta tutulamadığı için sık sık yerine yenisinin konulması gerekir. Eğer vücudunuzda yeteri kadar çinko yoksa, bazı yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

Çinko’nun vücuttaki işlevi nedir?

Çinko, vücudun neredeyse tüm hücrelerinde bulunur. Buada 30 - 100 trilyon kadar hücreden bahsediyoruz.  Magnezyum ve B vitaminleri gibi yardımcı besinlerle birlikte, sağlıklı hücre bölünmesi ve, yeni hücrelerin oluşumu için gereklidir. Ayrıca, hassas hücresel bileşenlere zarar vermeden önce oldukça reaktif, serbest radikalleri emen güçlü antioksidan enzim SOD yani bakır / çinko süperoksit dismutazin’in düzgün çalışması için gerekli olan önemli bir antioksidan mineraldir. Bu yaşlanmayı geciktirici enzimin düzgün çalışması için yeterli seviyelerde hem bakır hem de çinkoya ihtiyacı vardır. Her iki elementin de eksikliği bu önemli, koruyucu enzim sisteminin işlevini bozar.

Çinko eksikliğinin belirtileri nelerdir?


Çinko eksikliği; büyüme geriliği, düşük tansiyon, iştahsızlık, zayıf bağışıklık ve ishal gibi birçok semptomla karakterizedir. Ayrıca kemik büyümesinin gecikmesine, tat ve koku kaybına, soluk cilde, yorgunluğa ve erkeklerde sertleşme sorunlarının görülmesine neden olabilir. Çinko eksikliğinin ayrıca depresyon, kardiyovasküler hastalıklar, diabetes mellitus, Alzheimer hastalığı ve Wilson hastalığı ile sonuçlandığı gösterilmiştir. Bu semptomların çoğu, diğer altta yatan sağlık koşulları nedeniyle de ortaya çıkabilir. Bu nedenle, bir uzmana danışmanız ve çinko eksikliği olup olmadığını doğrulamak için tıbbi muayeneye gitmeniz önemlidir.

Çinko eksikliği daha çok kimlerde görülür?

  • Gastrointestinal rahatsızlıkları olan kişiler.
  • Hamile veya emziren kadınlar.
  • Yalnızca anne sütüyle beslenen daha büyük bebekler.
  • Vejetaryenler ve veganlar.
  • Orak hücre hastalığı olan kişiler.
  • Alkol bağımlılığından muzdarip olanlar.

 

Çoğu insanın severek tükettiği ve pazarda taze, ayıklanmış, marine edilmiş ve ayıklanarak dondurulmuş formları bulunan karideslerin dünya denizlerinde onlarca farklı türü var ve karides yetiştiriciliği önemli bir su ürünü yetiştiriciliği alanı. Su ürünleri yetiştiriciliğinin ortaya çıktığı yer olan Çin ile yakın coğrafya Hindistan ve tabii ki A.B.D. karides yetiştiriciliği konusunda önemli çalışmalar yapan ülkelerin başında geliyor.

Türkiye kıyılarından yakalanan hangi karidesler yenebilir nitelikte?

Her ne kadar "Denizden babam çıksa onu bile yerim" mottosuyla hareket etsek de, özellikle kendi kıyılarımızda yer alan ve diğerlerine göre daha fazla tüketilebilir olan karidesleri tanımakla işe başlayalım.

Palaemon longirostris, Metapenaeus monoceros, Penaeus japonicus, Penaeus japonicus, Penaeus semisulcatus, Penaeus kerathrurus bizim denizlerden en fazla çıkan karides çeşitlerimiz.

  • P. longirostris genel anlamda en fazla yayılım göstermiş olan karides türümüz. Marmara denizi, Saros körfezi, Edremit körfezi, Çandarlı körfezi, Sığacık körfezi, Finike körfezi, Taşucu körfezi, Mersin körfezi ve İskenderun körfezi bu karidesin avcılığının yapılabildiği yerler. Görüldüğü üzere sıcaklık ve tuzluluk yönünden epey farklı coğrafyalara adapte olabilmiş bir tür. 
  • M. monoceros ise daha çok Akdeniz'de Finike ile Taşucu körfezlerinde avlanıyor. 
  • P. japonicus, Antalya, Mersin ve İskenderun körfezlerinden yakalanan bir karides türü ve sıcak, tuzlu suları sevdiğini yakalanma alanlarından anlayabiliyoruz. 
  • P. semisulcatus, Taşucu ile İskenderun körfezleri arasındaki bölümlerden yakalanıyor.
  • P. kerathrurus ise P. longirostris gibi Akdeniz, Ege ve Marmara'da çokça avlanan, adaptasyonu yüksek bir karidesimiz.

Burada belirtilen karideslerin ülke ve hatta ülkeler içinde belirli bölgelerde dahi farklı farklı isimleri var.

Penaeus japonicus "kral karides", Penaeus semisulcatus "yeşil kaplan karidesi" ya da jumbo karides, Parapenaeus longirostris "derin su pembe karidesi", Metapenaeus monoceros "benekli karides" ve Palaemon longirostris ise basitçe "teke" olarak bilinmekte. Ayrıca tüketim konusunda tercih edilen başka türler de yok değil...

Kaynak: Türkiye denizlerinde bulunan karides türleri üzerine etüt; M. Levent Artüz, 2004

Karidesin besin içeriği nasıl?

Yaklaşık bir tenis topu büyüklüğüne tekabul eden ve içinde 8 - 10 adet karidesin olduğu yaklaşık 100 gramlık bir porsiyon 100 kaloriye yakın. Bu nedenle karides sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmak isteyen kişilerin öğünleri içinde önemli bir yer tutabilir. Bu porsiyon içinde 1.4 mg yağ,  180 mg kadar kolesterol ve 19,5 g kadar protein var. Beslenme düzenine dikkat edenler için, karideste dikkat edilmesi gereken önemli iki bileşen ise 805 mg Sodyum ve 260 mg ile Fosfor.

Karides nasıl pişirmeye nereden başlamalıyız?

Deniz ürünlerinin standardize edilmiş tariflerle pişirilmesi zaten kendi doğalarına aykırı. Karides de diğer deniz ürünleri gibi belirli formüllerle değil de yaratıcılıkla pişirilebilecek bir ürün. Çiğ tüketilebileceği gibi tavada sote, açık ateşte ızgara ve buğulama gibi yöntemler karidesi tüketmeden önce size yol gösterebilecek olan ve herkesin bildiği adımlar.

Pazardan taze olarak tedarik edildiğinde temizlemesi ve pişirilmesi zor gibi görünen karides, yemeye hazırlanması göründüğü kadar zor bir ürün değil. Önümüzdeki bir kaç gün boyunca kendine özel yöntemlerle kolayca hazırlanabilen karideslerle ilgili bir kaç tarife göz atacağız...

Türkiye için baktığımızda, su ürünleri sektörü tıpkı dünyada olduğu gibi sürekli büyüyen ve nitelikli protein kaynağı olarak son derece önemli bir birimi temsil ediyor. Ülkemizde su ürünleri teknikerliği, su ürünleri mühendisliği ve balıkçılık teknolojisi mühendisliği gibi farklı akademik derecelerden 2 yada 4 yıllık eğitim sonunda mezun olan profesyonellerin önlerindeki iş yaşamları genellikle su ürünleri yetiştiriciliği alanında başlıyor ve ilerliyor.

Su ürünlerinin eldesini nitelikli bir şekilde, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik kriterlerini göz önünde tutarak verimli bir şekilde sürdürmeyi ve arttırmayı amaçlayan, açık deniz balıkçılığı konusunda kendi için fırsatlar yaratan İskoçya'da, su ürünleri programlarından mezun olanlar için İskoç Su Ürünleri İnovasyon Merkezi (SAIC) tarafından bazı yeni kariyer planlama yol haritaları belirlenmeye başlandı.



İskoçya, su yosunu yetiştiriciliğindeki ilk politikalarını belirledi.

SAIC tarafından planlanan bu kariyer hedeflerinin temelini su ürünleri programlarında okuyan öğrencilerin ülkedeki su ürünleri sektörü içinde iş üreten firmalarda 18 aylık staj yapmaları oluşturuyor. Her disiplinden öğrenciye açık olan bu staj programı öğrencilerin sektörün içinde yer alan ve sektörün farklı birimleri için çözüm üreten şirketleri daha yakından tanıma, onların iş akış süreçlerini ilk elden gözlemleme, vizyonlarını algılama ve belki de en önemlisi üstlendikleri misyonların su ürünleri sektörü içindeki konumunu ve bu konumun öneminin değerini kavrama imkanı sunuyor.

İskoçya su ürünleri sektörünün 2030 yılı için koyduğu büyüme hedeflerine ulaşması için ihtiyaç duyulan nitelikli iş gücü ve becerinin sektördeki firmalarla kolay entegrasyonunu sağlaması amacıyla da son derece önemli ve gerekli görülen bu staj programı sayesinde sektörün geleceğinde rol oynayacak olan genç profesyoneller kadar sektörde şu anda oyuncu konumunda bulunan şirketler ve girişimler de yeni bir vizyon kazanacak. Zaman yönetimi metodları, örgütsel yönetim kabiliyetleri, liderlik, network oluşturma gibi nitelikli kazanımları da alacak olan öğrenciler bu sayede iş yaşamına katıldıklarında daha iş yaşamının getirdiği süreçlere daha hızlı adapte olabilecek.



Türkiye'deki su ürünleri programlarında okuyan öğrencilerin eğitim hayatları boyunca yaklaşık 2 aylık bir staj süreleri yer alıyor ve bu staj süresi içinde genellikle avlama, yetiştiricilik ve işleme gibi temel alanlara yönlendiriliyor. Halbuki dünyadaki tüketilebilir su ürünleri sektörünün tek bileşenleri bu üç başlıktan oluşmuyor; özellikle Türkiye'de de bilişim, teknoloji geliştirme (su altı görüntüleme ve sensör teknolojileri gibi), pazarlama / pazarlama iletişimi, genetik - hastalık araştırmaları, üreme metodları geliştiriciliği, genetik modifikasyon, çoklukültür tesisleri teknolojileri, balıkçılık ağları tasarımı, su kalitesi kontrolü, akademi dışı eğitimcilik ve tek hücre proteinlerinin günlük yaşama katılması gibi birbirinden farkı konularda da öğrencilerin doğru şekilde yönlendirilerek kariyer planlamalarının yapılması gerekiyor.

Bunları sağlamak için de su ürünleri fakültelerinin farklı sektörlerle etkileşim içinde olması ve farklı sektörlerdeki staj imkanlarını sağlayarak, destekleyerek ve onaylayarak vizyon transferi yapmanın önünü açması gerekiyor. Su ürünleri sektörünün bileşenleri konusunda dışa bağımlılığı azaltmanın yolu buradan geçiyor.



Su ürünleri mühendislerinin yapabileceği 9 yenilikçi iş

İskoçya'nın su ürünleri sektörüne verdiği önemden yola çıkarak geliştirdiği ve SAIC ile birlikte hayata geçirdiği bu staj uygulamasının bir başka iyi yanı da sektördeki şirketler ile gelecekte o sektörde çalışacak olan kişiler arasında bağlantı kurması. İyi bir iş bulabilmek için halen liyakatın geçerli olduğu lokasyonlarda doğru kişilerle doğru kanallardan doğru yöntemlerle bağlantı kurmanın önemi hala çok önemli ve geçerli bir metod.

"Her ne kadar her seferinde üç tarafı denizlerle çevrili olan" diye başlasak da, Türkiye'deki su ürünleri sektörünün işleyişini ve sektöre olan katılımı arttırmak için her şeyden önce mesleki örgütlenmenin başarılı bir şekilde sağlanması gerekiyor. Liyakate dayalı bir kariyer planlamasının sağlanması için kişiye özel değil sektördeki her profesyonelin erişimine açık olan portalların ve programların geliştirilerek bu örgütlülük çatısı altında sunulması gerekiyor. Stajlar, sektörel iş arama ve yerleştirme operasyonları, eğitim dökümanları, doğru bilgilerin sunulduğu materyallerin geliştirilmesi kariyer planlamalarının somut ve sonuç odaklı gerçekleştirilmesini sağlayacak.
Dünyada da günden güne büyüyen su ürünleri sektörünün Türkiye'ye yansımaları da bir o kadar etkileyici ve parlak. Dış piyasanın artan su ürünleri talebine büyük ölçüde karşılık veren Türkiye üretim merkezli su ürünleri firmalarının kazançları da bu talebe bağlı olarak artıyor.

Peki bu artış sektörde iş yapan profesyonellerin kazançlarını nasıl etkiliyor?

2016 yılında yayınladığımız ve şimdiye dek 100'den fazla kişiye organik yollarla ulaşan Su Ürünleri Tüketim Alışkanlıkları Anketi'nin yanında, 2017 yılının aynı döneminde sektör çalışanlarına yönelik bir araştırma olan ve su ürünleri sektöründe çalışan profesyonellerin kazanç araştırma anketini oluşturduk. Tamamen anonim olarak yanıtlayabileceğiniz ankete ulaşmak için buraya tıklayabilir yada aşağıdaki formu doğrudan doldurabilirsiniz.

Kültürel yapısı kadar ilginç, dünya üzerinde eşine pek az rastlanan coğrafi ve ekolojik koşulları ile İstanbul, Karadeniz'i Ege'ye Marmara vasıtası ile birleştirmenin ötesinde, iklime ve su ekosistemine bağlı özel faktörleri ile dünyanın sayılı lokal ekosistemlerinden birisini oluşturuyor.

Su altı coğrafik faktörleri ve denizel etmenler birleştiğinde incelenmesi gereken onlarca farklı başlığa ev sahipliği yapan İstanbul Boğazı ve Adalar çevresi ilginç bir ekolojik mirası bünyesinde barındırıyor. Üstelik bu sistem, alınan bazı önlemler ve yapılan girişimlerle geçtiğimiz yıllara göre iyileşme ve toparlanma eğilimi gösteriyor. Bu da bölgenin geleceği açısından son derece önemli bir gelişme.

İstanbul Boğazı'nda bu denli farklı türden su ürününün bulunmasının temel sebebi, akıntılarla sürekli karışan Ege -Marmara ile Karadeniz sularının buluştuğu yerde olmasıdır. Farklı fiziksel özelliklere sahip suların buluştuğu bu noktada her iki denizin türlerinin bir arada olduğu görülür. Teknik olarak bir fay çöküntüsü olan İstanbul Boğazı, aralarında neredeyse iki katlık bir tuzluluk farklı bulunan Marmara ve Karadeniz'de yaşayan canlıların tümü için önemli bir geçiş noktasıdır.

Konu elbette ki balık olduğunda, İstanbul kendi içinde başlı başına bir tüketim kültürünü içinde barındırıyor. Farklı zamanlarda, boğazın farklı yerlerinde lokalize olan yada kanalı göç etmek yada metabolik bir faaliyeti yerine getirmek için kullanan balıklar avlanarak tüketicilere sunuluyor.

Boğaz ve çevresinde pek çok farklı türden su ürünü elde edilebiliyor olmakla birlikte biz boğazdaki balıklara göz atıyor olacağız.

Sardalya



İnsan sağlığı için son derece önemli olan Omega 3 yağ asitleri yönünden son derece zengin olan Sardalya, Hamsi balığının biraz daha büyüğü gibi görünse de, yağlı yapısı onu Hamsi'den ayırır. Yeşilden gümüş - beyaza doğru değişen renkleri ve yanal çizgisi etrafındaki siyah noktacıkları, onu benzerlerinden daha kolay ayırt etmemize yardımcı olur. Kasım ve Ocak ayları haricindeki tüm dönemlerde ürerler ve her bir yumurtlamada 20.000 kadar yumurta bırakırlar.

Hamsi



Küçük boyutlarına rağmen son derece besleyici ve lezzetli olan Hamsi, Karadeniz'den Boğazı kullanarak Marmara'ya geçen balıklardandır. Büyük ve yoğun sürüler halinde dolaşan bu balıklar, özellikle kış aylarında bol miktarda avlanarak düşük fiyattan İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin pek çok pazarına sunulur. Büyük bir üreme göçünün parçası olarak boğaza yaklaşan hamsi, büyük balıkçı gemileri tarafından hızlıca çevirme ağları ile toplanır (Balıkçı gemileri ile ilgili detaylı bilgiye ulaşmak için buraya tıklayın).

Lüfer



1 Eylül ile 31 Mart tarihleri arasında av sezonunda olan lüfer, boğazdaki ekonomik değeri en yüksek olan canlılardan birisi. Çok keskin dişlere sahip olan bu balık, özellikle karvior-kanibalist beslenir. En lezzetli olduğu dönem sonbahar ile kış aylarındadır. Soyu tehlikede olan Lüfer'in avcılığının duraklatılması için sivil toplum girişimleri yapılmaktadır.

Karagöz



1 Ağustos ile 31 Mart tarihleri arasında avlanabilen Karagöz, kuyruk sapı kısmındaki büyük siyah leke ile özelleşen bir balıktır. Genellikle kayalık bölgelerde, bol girintili çıkıntılı adacıkların içinde rastlanır.  Ağız yapısı küçük olduğu için, yemini ısırarak küçük parçalara ayırır ve iyice yumuşayan yemi tek seferde yutar. Küçük balıklarla ve kabuklularla beslenir.

Sinarit



Tıpkı Karagöz'de olduğu gibi 1 Ağustos ile 31 Mart tarihleri arasında avlanabilen bu balık doğal ortamında büyük boyutlara gelebilen bir balıktır. Saldırarak avlanan bir balık olduğundan, avcılığında da parlak ve ilgisini çekecek hareketli materyaller kullanılır. Taşlık ve kayalık diplerde, enkaz ve batıklarda sıklıkla rastlanır.

Trança



Denizde karşılaşılabilecek olan en inatçı, hırçın ve güçlü balıklardan birisi olan Trança, genellikle kıyılarda kolayca yakalanabilecek bir balık değildir. Karanlık, derin, taşlık zeminlerde ve kayalıkların arasında sıklıkla rastlanır. Avcılığında canlı yemler ağırlıklı olarak kullanılır. Yemin çeşitleri ise sübyeler, kalamar, karides ve küçük balıklar olarak sıralanabilir.

Çipura



Çeşitli boylarda çeşitli isimler alan Çipura, Türkiye'de, özellikle Ege'de çok yaygın şekilde yetiştirilip avlansa da, boğaz bölgesinde de avcılığı yapılan önemli türlerdendir. Balıkçılar arasında da yaygın olarak bilinen şekli ile çipura, son derece temkinli, tedirgin ve aynı zamanda ürkek bir balıktır. Gördüğü yeme direk olarak saldırmaz, onu ilk önce uzaktan izler ve takip eder. Beslenme alışkanlığı içinde tükettiği kabuklu canlılar, onun güçlü bir çeneye sahip olduğunun en önemli kanıtıdır.

Levrek



Çipura ile birlikte Türkiye'de en fazla yetiştiriciliği yapılan balıktır. Çipura gibi çoğunlukla etçil beslenen ve girişken, atik, saldırgan bir balık olan levrek, kumluk zeminlerde ve taşlıklar arasında sıklıkla bulunurken, aynı zamanda iskele ve duba ayaklarının etrafında, sığ limanlarda, durgun sularda ve suya vuran gölgeliklerde sıklıkla yaşamını sürdürür. İstanbul Boğazı'ndaki popülasyonunda aşırı avcılığa bağlı azalma mevcuttur ve bu durum, halen tür için büyük bir tehdittir.

Zargana



İnce, uzun, esnek, kıvrak ve parlak derisi ile suyun içinde olduğu kadar suyun dışında da büyük ilgi gören Zargana, suyun daha çok ışık alan bölgesinde yaşar ve orada beslenir. Vücut yapısı ile ters orantılı olarak son derece hırçın ve saldırgan olan bu balık, tipik şekilde diğer balıklar, yumuşakçalar ve kabuklularla beslenir. Boğazdan Ege'nin güneyine kadarki su alanında yayılım gösterir. Sıcak havalarda açıkta, soğuk havalarda kıyılara yaklaşır. Sürüler halinde dolaşır, suyun içinde yüzerken oka benzer.

Kefal

Farklı sulara olan tolerans yüksekliği ile en geniş yaşam alanına sahip balık türlerinden birisi olan kefaller, İstanbul Boğazı'nda, özellikle ağız kısmında Marmara Denizi'nin karakteristik özelliğini gösteren Haliç çevresinde üreme ve saklanma amaçlı olarak yılın belli aylarında toplanır. Dişli ve saldırgan balıklar için naif yapılarıyla son derece kolay ve ilgi çekici hedeflerdir. Beslenme alışkanlıları, yiyeceklerini küçük parçalara ayrırarak parça parça yeme eğilimi gösterir. Bu sebeple, avcılıkları sırasında avlama bölgesinde parçalanmış ekmek gibi yemler suyun üstüne saçılarak balıkların ilgileri çekilir. Çok ürkek balıklardır ve yakalandıkları esnada yoğun pul dökülmesi gözlenebilir.

Dünyadaki balık avcılığının en büyük sorunlarından biri, yumurta dökmeden avlanan balıkların popülasyonlarının devamını sağlayacak gücü yakayamayarak sayılarının azalmasıdır. Bu sebeple, balık avcılığı yapılırken kurallara, zamanlara ve av şekilleri ile avcılıkta kullanılan av araçlarına dikkat edilmelidir. Avcılığın yanında yetiştiriciliğe de yatırım ve önem vermek, su ürünlerinin geleceklerini kurtarmak için alabileceğimiz başlıca önlemlerdendir. Dünya üzerinde yürütülen bazı kampanyalar, su ürünlerinin avcılığını azaltarak yatırımları yetiştiricilik metodlarına yönlendirmektedir.