Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mavi Ekonomi, denizleri kullanımızı dönüştürmeye yardımcı olabilir

Deniz ekonomisi kavramı henüz yeni ortaya çıkmasına rağmen, ilk olarak 1999 yılında Kanada'nın St. Lawrence kentinde düzenlenen bir forumda gündeme geldi. Bir on yıl sonra Belçikalı ekonomist Gunter Pauli, 2010 yılında yayımlanan Mavi Ekonomi: 10 Yıl - 100 Yenilik - 100 Milyon İş adlı kitabında mavi ekonomi kavramını sistematik bir şekilde açıkladı.

2012 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansı'nda (UNCSD veya Rio+20) mavi ekonomi teşvik edildiğinde, mavi büyümenin geliştirilmesi, nihayet birçok ülke için bir hedef haline gelmeye başladı. Bu ülkeler, mavi ekonomisinin hem toplumsal ve ekonomik kalkınmanın hem gerekli hem de kaçınılmaz bir sonucu hem de bir itici gücü olduğunu fark ettiler.

Kalkınma süreci açısından mavi ekonomi, deniz ekonomisi ve kültürünün belli bir aşamaya ulaşmasıyla ortaya çıkan, deniz ekonomisinin gelişmiş bir aşamasıdır. Bu nedenle, mavi ekonomide yer alan çok yönlü fayda insan toplumlarının gelecekteki sürdürülebilir kalkınması için büyük önem taşıyor.

Mavi ekonomi, yüksek kaliteli ekonomik büyümeyi sağlayan bir motor görevi görür. Sadece deniz ticareti, nakliye, liman altyapısı ve balıkçılık gibi geleneksel denizcilik endüstrilerini değil, aynı zamanda ekosistem turizmi, derin deniz akuakültürü, biyoteknoloji, deniz enerjisi ve deniz tabanı madenciliği gibi denizlerdeki biyolojik ve cansız kaynakların sürdürülebilir kullanımını da içerir.

Deniz kaynaklarının geliştirilmesi ve denizcilik mühendisliği ekipmanları üretimi gibi teknolojilerdeki gelişmeler, petrol ve doğalgaz arama gibi geleneksel denizcilik endüstrilerinin ve balıkçılığın dönüşümünü teşvik ederek deniz ekonomisinin kapsayıcı büyümesine yol açacaktır. Aynı zamanda, akıllı deniz tarımı ve biyotıp gibi deniz sağlığı gibi yeni ortaya çıkan endüstrilerin entegre bir şekilde geliştirilmesi, deniz ekonomilerinin yüksek kalitede büyümesini sağlayacaktır.

Kavram ayrıca hem kara hem de deniz kaynaklarının optimal tahsisini vurgulamaktadır. Kara ve deniz bağlantısının kesişme noktası olarak stratejik değere sahip limanlar, mavi ekonominin gelişmesinde iç ve dış bağlantı için lider rol oynayacaktır. Ayrıca, mavi ekonomi, denizcilik sanayi zincirini sürdürülebilir hatlarda destekleme ve genişletmeye önem vermektedir.

Mavi ekonominin koruyucu ve dönüştürücü gücü

Mavi ekonomisinin toplumsal faydaları da vardır, çünkü sosyal istikrarı korumaya yardımcı olur. Sürdürülebilir kalkınma kavramıyla yönlendirilen mavi ekonomi, uluslararası ticaretin, küresel faktör akışlarının ve yüksek kaliteli ekonomik kalkınmanın teşvikinde önemli ekonomik öneme sahiptir.

Benzer şekilde, yeni ortaya çıkan endüstrilerin gelişmesiyle birlikte daha fazla iş yaratılacak, bu da işsizliğin azaltılmasına, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına, sosyal kapsayıcılığın artırılmasına ve geçim kaynaklarının iyileştirilmesine yardımcı olacaktır. Daha da önemlisi, mavi ekonomi, düşük yatırım, yüksek getiri ve iyi istihdam olanakları ile yenilikçi projelerin geliştirilmesine elverişli olan döngüsel kalkınmayı vurgular.

Deniz ekosistemleri de bundan fayda sağlayacak. Mavi ekonominin gelişimi insan merkezli olmaktan ziyade biyoloji merkezlidir, kaynakların korunmasına önem verir ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını savunur. Deniz kaynaklarını sorumlu bir şekilde kullanma sürecinde, ortaya çıkan mavi ekonomi endüstrileri, deniz kaynaklarının verimli ve akılcı kullanımı yoluyla deniz ortamına verilen zararı azaltmada kilit rol oynayacaktır.

Deniz ekosistemlerinin bozulmasının önlenmesi ve iyileştirilmesi, okyanusun ve içinde yaşayan canlıların doğal afetlere karşı savunma yeteneklerinin artırılması amaçlanmaktadır. Bu hedefle uyumlu olarak, mavi ekonomi, dünya çapında taahhüt edilen sera gazı emisyonlarının azaltılması için önemli bir başlangıç noktası haline gelecektir. Ayrıca, deniz teknolojisi yenilikleri ve siyasi işbirliği, deniz ekosistemlerini koruma çabasına yardımcı olacaktır.

Denizler insan medeniyetinin uzun süredir taşıyıcısıdır ve mavi ekonominin işbirliği ve geliştirilmesi, küresel deniz yönetişimini ve işbirliğini teşvik etmek için önemli bir başlangıç noktası. İkili ve çok taraflı mekanizmalar altında küresel ve bölgesel mavi ekonomi işbirliğinin teşvik edilmesi, ülkelerin çevre kaynaklarını optimize ederken denizcilik, ekonomik, diplomatik ve siyasi açıdan çeşitlendirilmiş işbirliğini güçlendirmelerine yardımcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda uluslararası toplumun işbirliği kuralları oluşturmasına, bir işbirliği sistemi kurmasına, bir işbirliği çerçevesi oluşturmasına, siyasi karşılıklı güveni artırmasına ve küresel okyanus yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesini teşvik etmesine de yardımcı olacak.

Mavi ekonomi işbirliği, hem küresel hem de bölgesel düzeyde ortak bir deniz medeniyeti anlayışının gelişmesine ve deniz kültür mirasının korunmasına öncülük edecek. Bu kavram, kazan-kazan işbirliğini ve tüm uluslar için karşılıklı yararlanmayı vurguluyor. Daha da önemlisi, mavi ekonomi, Ortak geleceğe sahip deniz toplumu mottosu temelinde deniz ekolojik medeniyetinin inşasını teşvik eden ortak bir deniz kültürünün şekillenmesine yardımcı olacak...

Kaynak: sustainability-times.com

Yüksek omega-3 içeriği ile, deniz ürünlerinden sağladığınız faydayı arttıracak 6 yemek

Deniz ürünleri, sadece lezzetli birer seçenek olmanın ötesinde, sağlıklı bir beslenme planının da önemli birer parçası. Doğadan gelen bu besinler, protein, vitamin ve mineraller açısından oldukça da zenginler ve özellikle omega-3 yağ asitleri bakımından muhteviyatları, deniz ürünlerini sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezleri arasına sokmaktadır.

Deniz mahsüllerini pek çok formda tüketiyoruz; bunlar arasında buharda pişirme, ızgara yapma ve haşlama gibi metodlar var ve bunlar, bu metodlarla pişirmeye uygun deniz mahsülleriyle en iyi sonucu veriyor. Şimdi kısaca deniz mahsüllerinden daha fazla fayda sağlamak için harika 6 yemeğe göz atalım.

Miso somon

Somon tatlı tatlarla arası iyi olan bir balık. Burada Japon tarzında glazelenmiş balla karamelize edilmiş bir parça somonu pirinç ve biraz fasülye ile görüyoruz. Biz genellikle fasülyeyi tencerey yemeği olarak yemeye sıcak baksak da, dünyanın farklı mutfaklarında haşlanmış formu da sofralara geliyor.

Domatesli hamsili makarna

Makarna kendine has tüketici kitlesi olan özel bir yiyecek. Bu tarifte makarnanın içinde biraz hamsi var. Hamsiyi isterseniz kızarttırktan sonra isterseniz de füme formunda ekleyebilirsiniz. Hamsi omega-3 yağ asitleri yönünden oldukça zengin bir balık. Bu nedenle makarnanız daha da besleyici olacak.

Fırında uskumru

Uskumru veya muadilleri Türkiye'deki balık pazarlarında da bulunan önemli balıklardan. Palamut ve ton balığı ile uzaktan akraba olan uskumru balığı, Akdeniz tipi beslenmede kendine oldukça sık yer bulan sağlıklı bir seçenek.


Acı soslu ve limonlu alabalık

Alabalık, Türkiye'deki iç sularda yetiştiriciliği en yaygın şekilde yapılan balık ve ülke olarak iyi olduğumuz başlıca alanlardan biri. Alabalık, beyaz etli ve besleyici bir balık. Filetosunun üstüne biraz acı sos ve yanına da ekşi ile tadını seveceksiniz.


Sardalya sandiviçi

Bazen hamsi ile karıştırılan Sardalya, yağlı bir balık olması nedeniyle oldukça lezzetli ve besleyici bir balık. İşlemeye de yatkın olan sardalya, konserve yada tütsülenmiş haliyle de marketlerde yaygın şekilde bulunabilen bir balık. Siz de hafif bir atıştırmalık yada sağlıklı bir akşam yemeği alterantifi olarak biraz işlenmiş sardalya üzerine kırmızı soğan ve yanına yeşillik düşünebilirsiniz.

Kıtır nori içinde somon

Suşi ile arası iyi olanlar suşinin etrafına sarılan deniz yosunundan haberdardır. Biraz su yosununun içine kıyma haline getirilmiş yada tütsülenerek yaprak halinde kesilmiş somon koyarak bu farklı sushinin tadını çıkarabilirsiniz. Somon etini çiğ yemek zorunda değilsiniz, fırınlayarak hem yosunu çıtır çıtır yapabilir hem de somonu pişirebilirsiniz.

Kaynak: cleanplates.com

Süs balıkçılığını gözden kaçırıyor muyuz?

Süs balıkçılığı, gıda olarak tüketilmek üzere yetiştirilmiş balıkların dışında, kendi büyüklüğü ile önemli bir iş kolu olup, özellikle deniz süs balıkları yetiştiriciliği yaklaşık $5B bir hacme sahiptir. Su bitkilerini işin içine kattığınızda ise bu hacim düşündüğünüzden daha fazlasına tekabul ediyor.

Genellikle beslenme ve protein ihtiyacının karşılanmasına odaklandığımız su ürünleri sektöründe, süs balıkçılığı için yetiştiricilik göreceli olarak çok fazla ilgi görmeyen fakat bunun aksine çok önemli bir iş kolu. Burası akvaryum balıkları, su bitkileri, mercanlar ve akvaryumda yetiştirmeye uygun olan yumuşakçaların yetiştirilmesini kapsayan ve çevre koşullarından çok az etkilenerek yaklaşık 70 yıldır sessizce ilerleyen bir iş kolu.

Süs balıkçılığı, en az deniz balıklarının yetiştiriciliği kadar önemli. Çünkü yaklaşık 1000 tatlı su balığı akvaryumlarda beslenebiliyor bunlar ticari mal olarak değerlendiriliyor. Bu balıkların %90'ının yetiştiricilikten geldiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu balıkların üretim kaynaklarına baktığımızda, tıpkı tüketilebilir bir su ürünü olan karides gibi Avrupa'nın jeolojik konumuna göre Uzakdoğu ülkeleri olan Çin, Singapur, Endonezya ve Hindistan'ın başı çektiğini görüyoruz, ancak coğrafi konumu nedeniyle akvaryum balıkları, Afrika ve Güney Amerika'dan (özellikle Piranha gibi türler) avcılık ve su ürünleri yetiştiriciliği yoluyla tüm dünyaya tedarik edilmekte.

Çiftliklerde yapılan yetiştiricilik pazarı da göreceli olarak yeni bir metod sayılabilecek olan doku kültürü ürünleriyle büyüyor. Sektör, bazı tatlı su türlerinin yanı sıra birçok farklı özelliğe sahip balıkları da üretiyor.

Deniz süs balıkları yetiştiriciliği, tatlı su türlerine göre nispeten az sayıda çiftlikte ve yaklaşık 100 kadar farklı türü kapsamakta.. Endonezya gibi Güney Asya ülkelerinden ve Filipinler, Fiji, Vanuatu gibi bazı Pasifik ada ülkelerinden yakalanan 1.800'ün üzerinde de yabani tür bulunuyor. Bu sayıyı, okyanuslardan uzaklarda yetiştirilen yaklaşık 150 mercan türü takip ederken, yabani türlerin sayısı da artıyor. Akvaryumlarda bakımı giderek daha popüler hale gelen yakalanan yumuşakçaların sayısı ise 700 kadar, ancak çok azı kontrollü koşullar altında kültüre alınmakta ve üretimleri gerçekleştirilmekte.

Akvaryumda balık yetiştirmek söz konusu olduğunda önümüze pek çok seçenek çıkar ve bu balıkların seçimi biraz da bütçeye, imkanlara, su bulunabilirliğine ve talebe göre değilir. Tuzlu su ve tatlı sularda yaşayan onlarca farklı balık türü olmakla birlikte, bunların içinden bazıları diğerlerinin arasından sıyrılarak öne çıkar ve akvaryumlar tutulmak üzere yaygın şekilde yetiştirilir.

Süs balığı yetiştiriciliği kuluçkahanede başlar ve orada biter.

Tüketilebilir su ürünleri yetiştiriciliği hakkında konuştuğumuzda, politika ve süreç yönetimleri tesisten tesise yada hedeflenen amaca yönelik değişiklik gösterebilmekle birlikte; tesisler genellikle kuluçkahane, yetiştirme, yetiştirme, kafesler/göletler ve işleme bölümlerinden oluşur. Süs balığı yetiştiriciliğinde ise tüm süreç, balıkların yumurtalarının döllendirildiği kuluçkahanede başlar ve biter. Bu nitelik, süs su ürünleri yetiştiriciliğinin daha az sermaye ve işletme gideri ile karakterize edildiği ve büyük ölçekli mali kayıp riskinin daha az olduğu anlamına gelir.

Süs balığı yetiştiriciliğinde kullanılan yemin maliyeti de tüketim balığı yetiştiriciliğine göre daha azdır. Tüketimlik balık yetiştiriciliğinde de yem çok büyük bir maliyet kalemi olarak hep hesap edilir. Bugün herhangi bir akvaryumda gördüğünüz birçok balık, ortalama 6 ay içerisinde 2 – 5 cm büyüklüğe ulaşarak rahatlıkla satılabilmektedir.

Tatlı su süs balığı türlerine göre 10 kata kadar daha fazla kazanç.

Süs balığı yetiştiriciliğinin, genel su ürünleri yetiştiriciliği içinde kazanç bakımından oldukça önemli ve dikkate değer bir yerde olduğundan bahsetmiştim. Bu kategori içinde de bazı sıralamalar yapmamız mümkün.

Tatlı suda yaşayan süs balıklarının yetiştiriciliği göreceli olarak daha kolay ve basit bir başlangıç kitiyle sağlanabiliyor., Tuzlu su türlerinin yetiştiriciliğine başlamak içinse kitleriniz daha farklı ve tatlı suya göre karmaşık kaçıyor, dolayısıyla sermayesi de tatlı suya göre daha yüksek. Ayrıa teknik uzmanlık bilgisi ile deneyim ve beceri konusunda da biraz daha birikim gerektiriyor. Bunlara bağlı olarak tuzlu su akvaryumlarının kurulum, bakım ve işletmelerinden elde edilen kazanç da daha fazla oluyor, kaldı ki bunların içindeki balıkların fiyatları da tatlı su türlerine göre daha yüksekte kalıyor.

Toplumsal bir dönüşüm aracı olarak su ürünleri yetiştiriciliği, sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkı sağlayabilecek mi?

Sidney New South Wales Universitesi'nden yüksek lisans öğrencisi olan Joshua Noiney, Papua Yeni Gine'deki balık yetiştiriciliğinde devrim yaratmak için balıkçılık alanındaki uzmanlığından yararlandı. Araştırmacının girişimi yalnızca yetiştiricilikte reform yapmakla kalmadı, aynı zamanda toplumsal çabayı yapıcı kalkınmaya, şiddeti azaltmaya ve büyümeyi teşvik etmeye yönlendirdi.

Joshua Noiney, 2017'den bu yana New South Wales Sidney Üniversitesi'nde okurken, Papua Yeni Gine'de su ürünleri yetiştiriciliğine dönüştürücü bir yaklaşımı ön plana çıkarmak üzerine çalışıyor. Ülkenin balıkçılık sektörü hakkında sağlam bir geçmişe sahip olan Noiney, ileri teknolojiyi ve temel eğitimi stratejik olarak yerel balık yetiştiriciliği uygulamalarına entegre etti. Bu geçiş yalnızca endüstriyi güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda toplulukları şiddet geçmişinden kolektif ve kişisel ilerlemeye doğru yönlendiren bir toplumsal katalizör görevi de gördü.

Prof. Sammut'un Noiney ile işbirliği içinde yürüttüğü girişim, akademi ve yerinde uygulama arasındaki başarılı ortaklığın örneğini oluşturuyor. Koalisyon; kurumlar, sivil toplum kuruluşları, Avustralya ve Papua Yeni Gine hükümetleri, okullar, hapishaneler ve yerel topluluklar dahil olmak üzere çeşitli paydaşları bir araya getirdi. Birlikte, su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün büyümesinde çok önemli olan  kesintisiz bilgi ve kaynak alışverişini desteklediler.

2009 yılında 11.000 olan balık çiftliği sayısı, her iki ülkeden çok disiplinli ekiplerin ortak çabaları ile 2023 yılına kadar 70.000'in üzerine çıktı. Bu genişleme sadece ekonomik bir zaferi değil, aynı zamanda Papua Yeni Gine'de toplumsal dönüşüm için bir araç olarak sürdürülebilir tarımın etkili gücünü de yansıtıyor. Bu yenilikçi balık yetiştiriciliği modeli sayesinde toplum ilerleme ve istikrar ortamını teşvik eden bir dönüşüm yaşıyor.

Papua Yeni Gine'de Su Ürünleri Endüstrisi

Su ürünleri yetiştiriciliği Papua Yeni Gine'de gıda güvenliğine, geçim kaynaklarına ve ekonomik kalkınmaya önemli katkıları olan önemli bir endüstri. Bölgenin çeşitli su ekosistemleri, balık yetiştiriciliği faaliyetlerinin genişletilmesi için büyük bir potansiyel sunuyor. Papua Yeni Gine'nin su ürünleri endüstrisi, yaylalardan kıyı bölgelerine kadar farklı çevre koşullarına uyum sağlayan tilapya, sazan ve alabalık gibi çeşitli türleri kapsıyor.

Ülkenin deniz kaynaklarına bağımlılığı ve yabani balık stoklarının aşırı tüketimi göz önüne alındığında, bu sektörün ilerlemesi özellikle önemlidir. Papua Yeni Gine'de balık yetiştiriciliğinin büyümesine odaklanarak, doğal stoklar üzerindeki baskıyı azaltabilecek ve biyolojik çeşitliliği koruyabilecek, yabani balık avcılığına sürdürülebilir bir alternatif yaratmaya çalışıyor.

Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Piyasa Tahminleri ve Eğilimler

Küresel su ürünleri pazarının önümüzdeki on yılda önemli ölçüde genişlemesi bekleniyor. Balık ürünlerinin sağlık açısından faydalarının anlaşılmasıyla artan tüketimin yanı sıra artan küresel nüfus da bu öngörülen büyümeyi destekliyor. Teknolojik gelişmeler, daha sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesi ve su ürünleri yetiştiriciliğinin gelişimini teşvik eden hükümet girişimleri de sektörün desteklenmesine hizmet ediyor. Papua Yeni Gine'nin durumu, yerel balık yetiştiriciliğinin teknolojik entegrasyon ve stratejik kalkınma çabalarından faydalanması nedeniyle dünya çapındaki bu eğilimleri yansıtıyor.

Bu sektörde başarının devam etmesi; hastalık kontrolü, yem kalitesi, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve iklim değişikliğinin etkileri gibi zorlukların ele alınmasına bağlı. Bu sorunların üstesinden gelmenin anahtarı ise uluslararası işbirliği, araştırma ve geliştirmeye yatırım yapılması ve yerel halkın doğrudan katılımını ve endüstrinin büyümesinden faydalanmasını sağlayan toplum temelli girişimlere vurgu yapılması.

Toplumsal Etki ve Sektörel Zorluklar

Su ürünleri yetiştiriciliğinin sürdürülebilir gelişiminin, ekonomik faydaların ötesinde daha geniş toplumsal etkileri var. Noiney ve ekibinin aktif olduğu Papua Yeni Gine gibi bölgelerde balık yetiştiriciliğinin büyümesi, şiddet ve sosyal bozulmanın azalmasıyla ilişkilendirildi. Su ürünleri yetiştiriciliği, alternatif bir geçim kaynağı sağlayarak ve topluluk uyumunu teşvik ederek kırsal alanların genel istikrarına ve refahına katkıda bulunabilir.

Ancak sektör önemli engellerle de karşı karşıya. Balık sağlığı, üreme, yem ve çiftçilik uygulamalarının çevresel sürdürülebilirliği ile ilgili teknik zorluklar ele alınma. Büyümeyi etkili ve adil bir şekilde yönetmek için uygun düzenleyici çerçevelerin oluşturulmasına da ihtiyaç var.

Papua Yeni Gine'de sağlam bir su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün geliştirilmesi çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Kapasite geliştirme, eğitim ve öğretim, kaliteli girdilere erişim ve pazar geliştirme, sektörün uzun vadeli sürdürülebilirliğini ve etkisini güvence altına alacak hayati bileşenlerdir.

Balık yetiştiriciliği ve sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği uygulamalarının daha geniş bağlamı hakkında ek bilgi edinmek isteyenler için Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Balık Merkezi gibi saygın kaynaklar, bu kritik konular hakkında kapsamlı bilgi ve belgeler sunmaktadır. Bu tür platformlar, Joshua Noiney ve ortaklarının Papua Yeni Gine'de gösterdiği ilerlemelerle uyumlu uzmanlık ve veri sunarak dünya çapındaki benzer girişimlere ışık tutuyor.

Abarttığımız kadar var mı: Lüfer

Boğazın kendi halinde ışıldayan ve yer yer de güçlenerek akıntılar yaratan sularına oltasını sallamış olan bir balıkçının iğnesine gümüşi mavi renkli bir balık takılıyor ve balık kaçmaya çalışsa da balıkçının onu bırakmaya niyeti yok. Bu çeşitli zamanlarda boğazdan tutabileceğiniz herhangi bir balık değil, o bugün hikaye olarak anlatılan eski mitlerde adı geçen gerçek bir efsane: Lüfer.

Bu benzersiz yırtıcı, Avrupa ve Asya arasındaki stratejik su yollarında binlerce yıldır gidip geliyor, göreceli olarak kendinden daha şanssız olan avını yakalıyor ve yaşamaya devam ediyor; yada devam etmeye çalışıyor. Homerik mitlerden bugünün modern, kozmopolit ve karmaşasıyla yükselen şehri İstanbul ile tarih boyunca pek çok hikayede adı geçen Çanakkale arasında, lüfer imparatorlukların yükselişine ve düşüşüne, kültürlerin birbiriyle çatışmasına ve insanlık tarihinin gelgitlerine tanıklık etti. Hem de dünyanın hemen hemen tüm denizlerinde; Lüfer dünya üzerinde bulabileceğiniz en yaygın balıklardan yalnızca biri.

Lüfer balığının taksonomik yeri ve özellikleri

Pomatomidae ailesi içinde yer alan Lüferin latince ismi Pomatomus saltatrix. Uzun, hafif iğ şekilli vücudunun ucunda küt ve büyük bir kafası var. Dişleri ise oldukça keskin. Lüferi diğer balıklardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi büyük ve çatallı kuyruğu ve benzersiz rengi. Zaten balığa adını veren de bu gümüşsü-mavi rengi. Körfezlerde, haliçlerde ve resiflerin kıyılarında yaşam alanı bulurken hemen hemen dünyadaki tüm denizlerde bulunur. Etobur bir balıktır ve sportif avcılıkta özellikle aranan bir türdür.

Bu balığı neyin özel yaptığını hiç düşündünüz mü?

Yanardöner pullarla süslenmiş gövdesi, balık sudan tam çıkarken güneş ışığıyla dans ediyormuş gibi görünmüyor mu? Peki ya minyatür birer hançeri andıran sivri dişleri düşlerimizde bizi korkutan korkunç bir yaşam biçiminin temsili değil mi? Bıkmadan, usanmadan ve yorulmadan avını arayışı işe balıkçıların ona verdiği ismi sonuna kadar hak etmesini sağlıyor.

Fiziksel özelliklerinin ötesinde Lüfer, su altı ekosisteminde benzersiz bir halkayı oluşturan özel bir balık. Besin zincirinin en üstünde yer alan avcılardan olması nedeniyle, suyun altındaki dengenin devam ettirilmesinde oldukça hayati bir öneme sahip. Lüferin varlığı İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kullanan yada orada yaşamını devam ettiren pek çok türün sağlıklı bir şekilde yaşamasını ve soylarını devam ettirmesini sağlayan bir garanti gibi.

Aynı balığın farklı büyüklüklerdeki hallerine farklı isimler vermek yalnızca Lüfer’e özgü değil. Bu balık, hayatının farklı aşamalarında defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, kofana ve sırtıkara gibi isimlerle de tanınıyor.

Fotoğraf: fishmasters.com

Gıda takviyesi olarak Omega-3 yağ asitleri

Dengeli bir beslenme alışkanlığı dahilinde, somon, ton balığı, mezgit ve sardalyagiller Omega-3’leri yeterli miktarda almanız için doğru kaynaklar olarak tanımlanabilir. Fakat bu balıkları düzenli olarak tüketmek konusuda sıkıntı çekenler yada belirli bir sağlık sorun nedeniyle balığı bu formda yiyemeyenler için gıda takviyesi formunda omega-3 kaynakları doğru çözüm olarak tavsiye edilebilir.

Gıda takviyeleri şu anda büyük bir pazar ve özellikle konu omega-3 olduğunda karşınıza pek çok seçenek çıkacak. Bunların içinden doğru, işinize yarayacak ve size beklendiğiniz faydaları sağlayacak olanları seçmek oldukça önemli.

Piyasada bulacağınız pek çok Omega-3 yağ asidinin kaynağı genellikle yağlı balıklar. Satın almak istediğiniz ürünün içeriğindeki yağın kaynağının soğuk sularda yaşayan vahşi balıklardan ve kirlilikten uzaktan geldiğinden mümkün olduğu kadar emin olmanız önemli. Bunun yanında alg bazlı Omega-3 yağ asitleri de var, bunlar da vejeteryan ve vegan beslenme alışkanlığına sahip insanların tüketiminde son zamanlarda yükselen bir değer.

Takviye edici gıdalar kadar bunların saflığı da önemli. Gıda takviyeleri civa, PCB yada ona benzer başka hiç bir kirleticiyi içermemeli. Üçüncü parti sertifikasyonlar da size güven sağlayacak başka bir kriter. Lütfen satın almadan önce gıda takviyesinin içindeki hammaddenin hangi organizasyon tarafından sertifikalandırıldığını kontrol edin.

Hangisi için olursa olsun, yeni bir gıda takviyesi kullanmaya başlamadan önce mutlaka sağlık danışmanlığını aldığınz sağlık profesyonelinden yardım almayı ihmal etmeyin. Masum bir beslenme takviyesi gibi görünüyor olsa bile, bu Omega-3 için de geçerli. Uzmanınız size çeşitli tahlillerin neticesinde kullanmanız gereken miktarı, günlük kullanım dozunuzu, gerekli olan bir başka bilgiyi, etkileşim mekanizmalarını anlatacaktır.

Omega-3 yağ asitleri yaşamınız için gerekli, hayati rol oynayan ve çeşitli fonksiyonların gerçekleşmesini üstlenen besin maddeleri. Deniz ürünlerinden yada başka diğer kaynaklardan Omega-3 yağ asitlerini almanız vücudunuzun ihtiyaç duyduğu yakıtı ona vermenizi sağlayacaktır.

Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

İşi bilenler için balık pişirmek oldukça kolay ve zevkli bir iş gibi görünse de bu işin kendine has püf noktaları da yok değil.

Bunlardan ilki, balık seçerken kullanmayı planladığınız pişirme yöntemini göz önünde bulundurmanız.

Bazı balıklar belirli pişirme tekniklerine daha uygundur. Örneğin, narin beyaz etli balıklar haşlama ve buharda pişirme için idealdir; somon gibi daha sert balıklar ise ızgarada veya kızartılarak pişirilebilir.

Hadi bunlarla ilgili bazı şeyleri kontrol edelim.

Taze balık seçmek, lezzetli, doyurucu ve güvenli bir bir yemek için çok önemlidir. Taze balıkların gözleri çökük veya bulanık olmaz, parlak ve nettir.. Solungaçlar parlak kırmızı ve nemli olmalı, yapışkan veya kahverengi olmamalıdır. Pullar parlak olmalı ve cilde sıkı bir şekilde yapışık olmalıdır.

Taze balığın eti sert olmalı ve hafifçe bastırıldığında eski halini kolayca almalıdır. Tezgahtaki yumuşak veya umuşak görünen balıklardan kaçının çünkü bu, tazeliğin belirgin bir göstergesidir. Taze balığın hafif, deniz tazeliğinde bir kokusu olmalıdır. Balığın güçlü, balık kokusu varsa, büyük olasılıkla eski demektir ve bunları satın almaktan kaçınılmalıdır.

Balıkları, güvenilir balıkçılardan veya taze deniz ürünleri reyonları olan marketlerden satın almak şu an için en iyi yol gibi görünüyor. Bazı yerlerde kasa arkalarında balık satan satıcılar da var, fakat oldukça hassas bir ete sahip olan balığın tazeliği ve üzerindeki bakteri yükü hakkında pek bir şey öğrenemediğimiz bu satıcılar, beraberinde aynı zamanda risk de taşıyor. Paketlenmiş balıkların son kullanma tarihlerini kontrol edin ve bu tarihin yaklaştığı veya geçmiş olanları almaktan kaçının. En iyi kaliteyi ve lezzeti sağlamak için mevsiminde olan balıkları seçin. Birçok balık türünün en bol ve lezzetli olduğu dönemler zirve sezonlarıdır.

Balıkları aşırı pişirmenin, balığın dokusu ve lezzetiyle ve genel mutfak deneyimini etkileyen birçok olumsuz sonucundan söz edebiliriz.

Fazla pişirilen balıklar nemini kaybederek kuru ve lastiksi bir forma dönüşür. Bu tür bir yemek kimse tarafından pek tercih edilmez. Belki sokak kedileri. Bu olay şöyle gerçekleşir, fazla ısı alan etin yapısındaki proteinler büzülür ve sıkılaşır, bu da eti daha sert ve yemesini sevimsiz hale getirir, balığın hassas tadı kolayca kaybolur. Yüksek ısı, balığa tat veren doğal yağları ve enzimleri parçalar, bu sayede geriye besin değeri de dahil olmak üzere pek bir şey kalmaz. Uzun süreli ısıya maruz kalmak, omega-3 yağ asitlerini, proteini ve diğer temel besin maddelerini bozarak balık üketiminden elde etmek istediğimiz faydalardan yararlanmamızın önüne geçer.

Aşırı pişirmeyi önlemek ve lezzetli ve yemeğinizi lezzetli hale getirmek için, balığın çeşidine bağlı olarak önerilen pişirme sürelerine ve sıcaklıklarına uymak çok önemlidir. Balığın iç sıcaklığını kontrol etmek için bir yiyecek termometresi kullanmak iyi bir fikir olabilir. Ayrıca balığın kalınlığını da göz önünde bulundurun ve pişirme süresini buna göre ayarlayın. Daha kalın balık kesimleri, ince balık kesimlerine kıyasla biraz daha uzun pişirme süreleri gerektirebilir.

Balığın besinleri yıl boyunca değişiklik gösterir ve lezzetini ve yağ içeriğini etkiler. Sıcak aylarda balıklar fitoplankton, zooplankton ve diğer besin açısından zengin kaynakların tüketiminin artması nedeniyle daha zengin ve daha lezzetli bir profile sahip olma eğilimindedir. Besin kaynaklarının kıtlaştığı soğuk aylara hazırlık amacıyla bu dönemde yağ rezervlerini arttırır. Bu artan yağ içeriği, sonbahar ve kış aylarında daha tereyağımsı ve lezzetli bir tada katkıda bulunur. Balıkların yumurtlama döngüsü de lezzetlerini etkileyebilir. Yumurtlama sırasında balıklar üremeye daha fazla enerji ayırırlar, bu da et lezzetinde ve etin yağ içeriğinde düşüşe neden olabilir.

Su sıcaklığı balığın metabolizmasında ve besin emiliminde rol oynar. Daha soğuk su sıcaklıkları metabolizmayı yavaşlatabilir ve balıkların daha yağsız, dolayısıyla daha az lezzetli olmasına neden olabilir. Daha yüksek sıcaklıklar ise yağ birikimini teşvik edebilir ve lezzeti artırabilir. Balığın yakalandığı yer de tadını etkileyebilir. Farklı bölgelerden gelen balıklar; beslenme, su koşulları ve çevresel faktörlerdeki farklılıklara bağlı olarak farklı tat profillerine sahip olabilir.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

 

Popüler balık pişirme yöntemleri nelerdir?

Balık pişirmenin birçok farklı yolu vardır, ancak en popüler yöntemlerden bazıları şunlardır:

Haşlama, balıkların lezzetli bir sıvı içinde kaynatılması şeklinde yapılan bir pişirme yöntemidir. Balıkları haşlarken lezzetli ve aromatik bir sıvı kullanmak yemeğin lezzetini arttıracaktır. Su, şarap, süt, narenciye suyu ve bira bu yöntemde balıkla birlikte kullanılmaya uygundur. Bu, somon ve alabalık gibi hassas balıklar için idealdir. Ayrıca bu yöntem deniz ürünleri bazlı çorbaların pişirilmesinde de kullanılır. Haşlanmış balık, tek başına veya daha büyük bir yemeğin parçası olarak tüketilebilen çok yönlü bir yemektir ve sofradaki herkesi memnun edecek sağlıklı ve lezzetli bir seçenektir.

Buharda pişirme, balık pişirmenin yaygın ve sağlıklı bir yoludur çünkü balığın nemini ve besin değerlerini korumaya yardımcı olur. Balık buharda pişirildiğinde nemli ortamda pişirilir, bu da kurumasını önler. Bu pişirme yönteminde yemeğe kalori yükleyebilecek herhangi bir ilave yağın kullanılması gerekmez.

Buharda pişirilmiş balık, diğer yöntemlerle pişirilen balığın dokusuna göre sıklıkla tercih edilen hassas ve pul pul bir dokuya sahiptir. Balık buharda pişirildiğinde yavaş ve nazikçe pişirilir, bu da balığın sertleşmesini veya aşırı pişmesini önlemeye yardımcı olur.

Buharda pişirme yoğun çalışan insanlar için hafta içinde ve akşamları yapmak için mükemmel , basit ve kolay bir yöntemidir. Buharda pişirilmiş balıklar birkaç dakika içinde pişirilebilir ve herhangi bir özel ekipman veya beceri gerektirmez. Ayrıca çeşitli soslarla ve pirinç, sebze yada erişte gibi garnitürlerle ve mezelerle servis edilebilir, bu da yemeğinizi beğeninize göre daha fazla kişiselleştirmenize olanak tanır.
Balıkları buharda pişirirken, balığın tencerenin dibine yapışmasını önlemek için buharda pişirme sepeti veya rafı kullanmak iyidir. Balığın lezzetini arttırmak için buharda pişirilen sıvıya zencefil, yeşil soğan ve limon gibi aromatikler de ekleyebilirsiniz.

Izgara, balığın yaygın, ısıyı iyi derecede eşit şekilde ileten ve dayanıklı bir kapta yada sıcağa dayanıklı tel gibi bir malzemenin üzerinde doğrudan ateşte ve yüksek sıcaklıkta pişirilme yöntemidir. Bu yöntem ton balığı ve -eğer herşeye rağmen tüketiyorsanız- kılıç balığı gibi sert etli balıklar için ideal bir yöntemdir. Fakat hamsi ve sardalya gibi balıklar da ızgaraya girerler. Bunlar da yağlı balıklar olduğundan ızgarada pişebilirler.

Balıkların ızgarada pişirilmesi, balığın halihazırda var olandoğal lezzetini katmerleyen benzersiz bir dumanlı tadın oluşmasını sağlar. Izgaranın yüksek ısısı, balık etinde var olan şekeri karamelize ederek derin, karmaşık tatlar üreten bir Maillard reaksiyonu yaratır. Burada bahsettiğim şeker, çaya karıştırdığımız gibi değil. Balığın dışını çıtır, kömürleşmiş bir görünüm oluştururken, iç kısmını nemli ve kolayca ayrışabilecek şekilde tutar. Dokulardaki bu kontrast, iyi ızgaralanmış bir balık yemeğinin önemli bir unsurudur.

Izgara yapmak nispeten sağlıklı bir pişirme yöntemidir çünkü biraz yağ veya isterseniz tereyağı gerektirir  ve yemek genel olarak az yağlıdır. Kullandığımız balık yağlıysa - burada hamsi ve sardalya gibi balıklardan bahsediyorum - ekstra yağ kullanma ihtiyacı daha da azalır. Balık, az yağlı, yüksek proteinli bir besin kaynağıdır ve ızgara, balığı besleyici ve doyurucu bir yemek haline getirir. Balık ızgarası yapmak, kapsamlı hazırlık veya özel ekipman gerektirmeyen basit bir pişirme yöntemidir. Izgara önceden ısıtıldıktan sonra pişirme işlemi hızlı ve kolaydır. Bu pişirme yöntemi çok yönlüdür ve narin beyaz balıklardan sert etli ton balığına kadar çok çeşitli balık türlerini pişirmenize olanak tanır. Izgara balığınızın lezzetini kişiselleştirmek için farklı marinatlar, ovalamalar ve baharatlarla da denemeler yapabilirsiniz.

Fırınlama, pek çok balık yöntemi için kullanabileceğiniz çok yönlü bir yöntemdir ve balığı ister bütün ister fileto halinde, bu yöntemle pişirebilirsiniz. Herkesin kolaylıkla yapabileceği kolay ve hızlı bir yöntemdir. Fırınlama, balığın doğal tatlarının yavaşça gelişmesine olanak tanıyarak ince ve hassas bir tat profili oluşturur. Izgara veya kızartmanın aksine fırınlama, balığın doğal tadının ortaya çıkmasına izin vererek baskın dumanlı veya damağa hoş gelmeyen yağlı tatlar vermez.

Bu yöntem balığın nem içeriğini koruyarak etli ve ağızda kolay dağılan bir et profilinin oluşmasını sağlar. Fırının kapalı ortamı, pişirme esnasında buharı hapsederek balık etinin kurumasını önleyerek yemeğin daha sulu ve lezzetli olmasını sağlar.

Kızartma, ızgara gibi geniş balık çeşidiyle birlikte kullanılabilecek hızlı ve kolay bir pişirme yöntemidir. Bu yöntem küçük balıklar veya sotelik parçalar halinde kesilmiş balıklar için idealdir. Kızartma, balığa zengin, gevrek bir dış görünüm ve sulu, yumuşak bir iç kısım kazandırır. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyini yakarak doku ve tatlarda hoş bir kontrast yaratır.

Tıpkı fırınlama gibi kızartma da özel ekipman veya kapsamlı uzmanlık gerektirmeyen, iyi bilinen ve toplumun pek çok kesimi tarafından erişilebilir bir pişirme yöntemi olarak karşımıza çıkar. Çoğu mutfağın fritöz, daha modern haliyle AirFryer veya tavaya erişimi vardır, bu da onu ev aşçıları için uygun bir seçenek haline getirir.

Kızartılmış balıka yemeğe görsel çekicilik katan altın renkli, çıtır bir dış yüzeyi vardır. Çıtır kaplama aynı zamanda balığın şeklini korumaya yardımcı olarak onu her açıdan hoş bir yemek haline getirir. Kızartma, çeşitli tatlandırıcıların ve baharatların dahil edilmesine olanak tanır ve tabakta bir tatlar senfonisi yaratır. Balıkları kızartmadan önce marine edebilir, bir hamur veya galeta unu ile kaplayabilir veya yağa otlar ve baharatlar ekleyebilirsiniz.

Bu yöntem balığın sertleşmesine, fazla nemin giderilmesine ve lezzetinin artırılmasına yardımcı olur. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyinde olması muhtemel bakterileri de öldürerek balığı daha da güvenli hale getirir. Nispeten hızlı ve etkili bir pişirme yöntemidir. Yağın yüksek ısısı balığın çabuk pişmesini sağlayarak yemeğin zamanında hazırlanmasını sağlar. Balık fazla yağ çekmesin diye yağı önceden kızdırmalı ve piştikten sonra da yağın altını kapatmadan balığı içinden almalısınız.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

 

Neden balıkları bir çok farklı şekilde pişiriyoruz?

İnsanlar yüzyıllardır yemek pişiriyor ve bunu yapmalarının bir çok haklı gerekçeleri var. Yiyecekleri pişirmek, besinlerin sindirimini ve emilimini kolaylaştırır, ayrıca bizi hasta edebilecek bakterileri ve diğer zararlı mikroorganizmaları da öldürür. Ayrıca yemeğin pişirilmesi lezzetini arttırır.

Balık ise insanoğlunun tükettiği en eski yiyeceklerden biridir. Arkeolojik kanıtlar, insanların on dört bin yıl önce bile balık yediğini gösteriyor. Balık iyi bir protein, omega-3 yağ asitleri ve diğer temel besin kaynağıdır. Aynı zamanda nispeten düşük kalorili bir besindir, bu da onu kilo vermeye veya sağlıklı bir kiloyu korumaya çalışan insanlar için sağlıklı bir seçenek haline getirir.

Balığın pişirilmesine dair en eski kanıt yaklaşık on bin yıl öncesine dayanıyor. Bu kanıt, insanların açık ateşte veya sıcak kömürde balık pişirdiğini gösteriyor. Balığın pişirilmesinin balığın korunmasına ve etinin daha lezzetli olmasına yardımcı olduğu açık bir gerçek. Genellikle balığın içerdiği maddelerden ve sağlıklı yaşam için faydalarından bahsederiz ancak insanların balığı avlayıp onunla beslenmelerinin bazı başka nedenleri vardır.

Başlıca zıpkınla, çeşitli formlardaki oltalarla ve örme ağlarla avlama gibi çeşitli yöntemlerle avcılık yapılmakta ki, bunlar bugün bile geçerli yöntemler. Bunlar çok fazla teknoloji veya beceri gerektirmediğinden ilk insanların balığa kolayca erişebilmesine katkı sağladı.

Başlangıçta insanlar bugüne göre daha kontrollü miktarda balık tutuyordu, böylece balık popülasyonu nispeten hızlı bir şekilde yenilenebiliyordu. Bu sayede balık avı sürdürülebilir kılınırken balık kolay ulaşılabilir ve bol miktarda elde edilebilen bir besin kaynağı haline geldi. Pişirme yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte bu yiyecek çiğ, pişmiş, kurutulmuş veya tütsülenmiş olarak da tüketilebilir hale gelerek yaygınlaştı. Ayrıca balık çorbası, balık güveç ve suşi gibi çeşitli yemeklerin yapımında da kullanılarak çeşitlendi ve zenginleşti. Bu genişleme ve çoğalma başta balık olmak üzere deniz mahsüllerini çok yönlü bir besin kaynağı haline getirdi.

Balık pişirme yöntemlerinin çeşitlenmesinin Orta Çağ'da başladığı görülmekte. Bu süre zarfında fırınlama, ızgara ve kızartma gibi yeni pişirme teknikleri de geliştirildi. Bu yeni teknikler insanların çeşitli şekillerde balık pişirmesine, yeni ve heyecan verici yemekler yaratmasına olanak sağladı.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

Yosun ormanları su kalitesinin düzeltilmesinin yanında pek çok faydasağlayabilir.

Denizel ortamların asiditesinin deniz yaşamına olan etkisinin büyüklüğünün farkına varılmasının üzerinden yaklaşık on sene ve bu durumun incelenmesine dair standartların geliştirilmesinin üzerindense beş sene geçti.

2007 yılında yapılan bir çalışma, asiditenin mercan resifleri üzerine olan etkisinin sanayileşme öncesi döneme göre iki kata kadar daha fazla etkili olduğu ve bu durumun, mercanların iskelet oluşumlarını %40'a yakın bir oranda etkilediği ortaya kondu. Bununla birlikte bazı mercan türlerinin bu duruma daha az hassasiyet gösterdiği da görüldü.

Dünyanın en büyük su ürünleri üreticilerinin başında gelen Çin'de yapılan bir araştırma, suların asiditesini normal koşullarda tutmak için bazı deniz yosunu türlerinin kullanılabileceğini gösteriyor.

Kuzeydoğu Çin'deki Lidao Town şehrinin kıyı sularının bulunduğu bölge, tüketilebilir bir su yosunu türü olan Laminaria japonica'yı yetiştirmek için son derece uygun koşulları barındırıyor. Bölgede, 500 kilometre karelik bir alanda deniz yosunu yetiştiriciliği yapılıyor ve yıllık 400.000 tonluk bir verimle ürün alınıyor. 

L. japonica, hızlı büyüme özelliği gösteren bir deniz yosunu ve hızlı büyümesi, bulunduğu suyun içindeki koşulları "normal şartlar altında" tutmasına yardımcı oluyor. Çünkü, kısa zamanda fazla miktarda üreyebilen yosun, fotosentez yoluyla bulunduğu ortamdaki karbondioksidi alarak bünyesinde tutuyor bunu kullanıyor.Suyun asiditesini düzenleyerek kabuklu canlıların bünyelerindeki kalsiyumun çözünmesini engelleyerek bu canlılar için aynı zamanda korunaklı bir alan sağlıyor.

Çin'in başka bir kısmında ise Laminaria japonica ile birlikte yetiştiriciliğe deniz tarakları da alınıyor. L. japonica ile birlikte kültüre alınan taraklar, yosunun gövdesine tutunarak orada güvenli bir büyüme alanı yakalıyor.

Yosunların, büyüme ve karbodioksidi absorbe ederek ortamdan uzaklaştırma yeteneklerinin karadaki bitkisel kökenli canlılardan daha fazla olduğu biliniyor. Yosunların yetiştiriciliğini yapmanın global ölçekte başka bir yetiştiricilik yapmaktan neredeyse 600 kat daha iyi olduğu ifade ediliyor, çünkü bu tür yosunlar tıptan tüketime kadar pek çok alanda kendine kullanım alanı bulabiliyor. Ayrıca yosun çiftlikleri, içinde bulundukları suların kalitesini ve koşullarını göreceli olarak iyileştirdikleri için diğer canlıların da bu alanlarda yaşam ihtimali ve oranı artıyor.

Yapılan bir çalışma, yosun yetiştiriciliği ile yılda 12 milyar ton biyometan elde edilebileceğini ifade ederken yılda 19 milyar ton gibi büyük miktardaki bir karbodioksidin de tutulumunun sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Ayrıca yıllık 34 milyar tonluk bir biyometan eldesinin mümkün olabileceğinin altını çiziyor.

Bütün bunlar, dünyadaki tüm su yüzeyinin yalnızca %9'luk bölümünün yosun ormanlarıyla kaplanması sayesinde gerçekleşebilir. Bugün, bir yılda atmosfere çıkan karbodioksit miktarının 53 milyar ton olduğu biliniyor ve insanların elinde, fosil yakıtlardan elde ettikleri yakıt enerjisi ihtiyaçlarını biyometandan elde ederek emisyonlarını dengelemek için harika bir fırsat var.

Yosun ormanlarının dünyada üzerindeki tüm faydaları bununla da sınırlı değil. Büyük miktarlardaki balık stokları için doğal bir ortam olarak kabul edilebilecek yosun ormanları, sürdürülebilir programlar dahilinde balık popülasyonlarının artışı ve bu artıştan elde edilecek protein kaynağı için de mükemmel ortamlar.

Küresel ısınmanın ve suların git gide artan asiditesinin artmasının önüne geçmek için yosun ve alg teknolojileri önümüze benzersiz fırsatlar sunsa da, bugün bu sistemlerden faydalanmak için bir hayli çalışarak yol almamız gerekiyor. Dünya üzerindeki aşırı avcılık, kıyı suları ve açık denizlerde meydana gelen fiziksel ve kimyasal kirlilikler deniz çayırları ile yosunların yaşam alanlarını tehdit ediyor. Bütün bu çalışmalara başlamadan önce, denizel kirliliklerin engellenmesinin yollarının da araştırılması gerekiyor.

Kaynak: quartz.com

Balıkçılıkla ilgili nitelikli kaynaklar için kapsamlı bir kütüphane: bluefuture

Günümüzde su ve balıkçılık kaynaklarının iyi ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi ve su ürünleri yetiştiriciliği alanındaki yenilikler, gelecekte gıda güvenliği ve ekosistem sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Bu alanda yapılan çalışmaların ve bilginin kolayca erişilebilir olması, sektörün gelişimini hızlandırabilir. İşte tam da bu noktada, "BlueFuture" adlı platform bir eksiği kapatmak üzere devreye giriyor.

Denizden yada tatlı sudan elde edilen su ürünlerinin yetiştiriciliğinin geleceği değiştirecek dünyaya dalmak ve bu alanda üretilmiş açık kaynak nitelikli içeriklere ulaşmak istediğinde, aradığınız şey için artık tek bir  kaynak mevcut.

Nitelikli açık erişim araştırmaları, eğitim materyalleri ve yayınları bulmayı kolaylaştıracak kaynakları tek bir veritabanında sunmak, endüstrisinin tüm paydaşların erişimini kolaylaştırarak basitleştiriyor.

Kullanıcıların aradıkları dökümanlara masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarından, Android ve ios işletim sistemli akıllı telefonlarından sorunsuz şekilde ulaşmasını sağlayacak kolay kullanılan ve konuyla alakasız işlevlerden arındırılmış arayüzüyle bu platform, su ürünleri sektöründeki yeni kaynaklara erişmek ve bu yayınlar hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüm paydaşlar için erişimi kolaylaştırıcı bir yol olarak sunulmaktadır.

İster araştırmacı, ister sektör profesyoneli, ister öğrenci yada sadece balıkçılığa meraklı biri olun; farklı disiplinlerden içerikleri bir arada sunan bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendiren en son yenilikleri keşfetmek için benzersiz bir kapı görevi görüyor.

Bu web sayfası, temel olarak, su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili bilgilere yönelik bir durak olma işlevini yerine getiriyor ve farklı kategorilerde sunulmuş içerikleriyle oldukça geniş ilgi alanına hitap ediyor. Güvenilir kaynakladan eklenmiş kaynakları bir araya getirip onları rahatsız edici herhangi başka bir içerikle bir araya getirmeden sunarak su ürünleri sektörü ile ilgili döküman, kitap, yayın, eylem planı, atlas, rapor ve hatta dergileri internette aramakla uğraşmanızı ortadan kaldırmayı hedefliyor.

FAO, EUMOFA, NOAA, OCEANA, TÜDAV gibi önemli kurum ve STK'ların yayınlarını yaygın hale getirmenin yanısıra, su ürünleri sektörü ile doğrudan ilgili olan eğitim materyallerini sürdürülebilir yetiştiricilik uygulamaları, yenilikçi balıkçılık teknolojileri, tür yetiştirme ve çevresel etkiler gibi su ürünleri yetiştiriciliğinin çeşitli yönlerini kapsayan çeşitli formatlarda içerikleri PDF formatında kendi kaynaklarından sunar.

Bu materyaller mümkün olduğu kadar düzenli ve herkesin erişebileceği bir şekilde sunularak herkes için son derece önemli olan zamanı boşa harcamamaya yardımcı olarak aynı zamanda su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisinde olumlu değişimi tetikleyebilecek işbirlikçi ve bilgili bir topluluğun oluşmasına da katkı sağlamayı hedefler.

Uzman bir profesyonel veya alana yeni giriş yapan biri olun, bu web sayfası, su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğini şekillendirecek bilgiye bağlantı kurma konusunda yine değerli bir kaynak vaat ediyor.

bluefuture'a ulaşmak için buraya tıklayın.

Somon etine kendine has o rengi veren şey ne?

Bugün sizlere, dünya genelinde rağbet gören bir deniz mahsülü olan somon balığının renkli dünyasını keşfediyoruz. Somon, sağlıklı bir beslenme kaynağı olmasının yanı sıra denizden elde edilen en iyi yağ asitlerini sunarak birçok avantaj sunuyor. Ancak bugün odaklanacağımız şey, somonun kendine özgü rengi ve bu rengin nasıl oluştuğu.

Doğal yaşam alanındaki somonlar, beslenme alışkanlıklarıyla kendi özgün et renklerini oluştururken, yetiştirilen somonlar için bu biraz daha karmaşık bir süreç. Bu podcastte somon etine rengini veren pigmentlerden, bunların kullanım alanlarından ve kaynaklarından bahsediyoruz.

Somonda daha koyu renkli et rengini tercih etme nedenimiz biraz kültürel gibi görünüyor ve araştırmalar insanların daha koyu renkli somon için ekstra ödeme yapmaya hazır olduğuna dair veriler sunuyor.

Somon balığı hem sağlıklı bir besin kaynağıdır. Onun renkli dünyasını keşfetmek, beslenme alışkanlıklarımızı ve tercihlerimizi anlamamıza yardımcı olabilir.

Dinlediğiniz için teşekkürler!

Amazon nehrinin derinliklerinden yükselen katiller: Pirana

Suya daldığımızda pek çok farklı şeyle karşılaşırız; renkli balıklar, oradan oraya kaçışan karidesler, çekinden anemonlar ve hatta merakla bize yaklaşan bazı balıklar... Fakat derin ormanların içinden geçip denize ulaşan bazı nehirler pek karşılaşmak istemeyeceğimiz bazı gizemli katilleri barındırıyor: Piranalar.

Denizden Babam Çıksa! podcast serisinin yeni bölümünde, başta Amazon nehri olmak üzere Güney Amerika'nın uzun nehirlerinde yaşayan Pirana balıklarına göz atıyoruz ve onları daha yakından tanımaya çalışıyoruz.

Onları her ne kadar düşük bütçeli ve bol aksiyonlu korku filmlerinin başrolü olarak tanısak da, Piranalar bundan biraz daha fazlası. Etçil ve otçul olmak üzere temelinde iki gruba ayırabileceğimiz bu balıklarla ilgili daha fazla bilgiyi suyun üzerinde kalarak öğrenmek için bu podcasti mutlaka dinleyin!

Ton balığının olayı ne?!

Dünyada tüketimi halihazırda devam eden en lezzetli deniz mahsullerinden biri olan ton balığının suyun altındaki ve üstündeki yolculuğunu keşfetmeye hazır mısınız?

Scrombridae ailesinin renkli üyelerinin her birisinin kendine has ve ilgi çekici dünyasında dolaşırken, aynı zamanda ton balığı türlerini, çeşitlerini ve ton balığının nerelerde, hangi koşullar altında yaşamaya çalıştıklarını da keşfedeceğiz.

Ton balığının avcılığı ve yetiştiriciliği arasındaki dengeyi anlayarak, sürdürülebilir ton balığı tüketimine nasıl destek olabileceğimizi öğreneceğiz.

Denizden soframıza uzanan bu serüvenin ayrıntıların hakkında bilgi sahibi olurken aynı zamanda, ağır metal yönünden güvenli olan ton balıklarını da keşfedeceğiz. 

Özellikle hekimlik meslek gurubundan pek çok insanın hakkında ileri geri konuştuğu ve uzmanlık alanları olmamasına rağmen üzerinde ahkam kestiği ton balığının ilginç, dinamik sağlık ve hatta lezzet dolu dünyasını keşfetmek için bu podcasti kaçırmayın! 

Yayında bahsi geçen FAO raporunu incelemek ve indirmek için fao.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

Elektrikli balıklar: deniz altının en gizemli ve hakkında en çok şey merak edilen grubu

Elektrikli balıklar, su altı yaşamının hakkında en fazla şey merak edilen grubu ve dünyada yaklaşık 200 milyon yıldır yaşayan bu balıklardan toplam 350 kadar tür tanımlanmış halde.

Denizden Babam Çıksa podcast'in bu bölümünde, elektrikli balıkların gizemli dünyasına dalıyoruz.

Elektrikli balığın ne olduğundan, en çok bilinen elektrikli balıklara, elektrikli balığın elektriği nasıl ürettiğinden elektrikli balıkların nerede yaşadığına kadar pek çok farklı sorunun yanıtını alırken aynı zamanda elektrikli balıkların neden "elektrikli" olduğununu yanıtını da alıyoruz.

Deniz altı yaşamının bu en fazlam merak edilen grubu hakkında yeni bir şeyler öğrenmek isteyen herkesi bu podcasti dinlemeye davet ediyorum.

Podcastin içinde bahsedilen makalenin linki: cell.com

Denizanası sokması ve denizanası sokmasının ardından yapmamız gerekenler

Suya daldığınızda hepiniz en az bir kere bir denizanası ile karşılaşmışızdır.

Bazen şeffaf renkli, bazen de kendine has mavi yada mor gibi renklere sahip olan bu canlılar, çevre sularımızda doğal olarak varlar. Peki biz onları ne kadar iyi tanıyoruz?

Denizden Babam Çıksa Podcast'in bu bölümünde, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de yaşayan denizanalarıyla tanışıyor ve onların dünyasına kısa bir bakış atıyoruz. Bunun yanında, insanlar ile olan en yaygın etkileşimleri olan denizanası sokmasının mekanizmasına, denizanası sokmasına karşı alınabilecek önlemlerden ve denizanası sokması durumunda yapılması gereken doğru davranışlara değiniyoruz.

Unutmayın, denizanasının evi adı üstünde, deniz. Biz ise denizde misafiriz. Deniz ile olan ilişkimizi saygılı tutmak zorundayız.

Türkiye karasularında yer alan denizanaları ile ilgili nitelikli bir TÜDAV kaynağına bluefuture kaynağından ulaşabilirsiniz.

Deniz ürünleri tüketimi bağışıklık sisteminizi nasıl güçlendirir?

Çok zorlu iki yılı geride bıraktığımız şu günlerde, artık yaşamımızın bir parçası olarak görmeye alıştığımız COVID 19'un yanı sıra, hareketlenmeye başlayan sosyal ve iş yaşamımız nedeniyle soğuk algınlığı ve gripten de endişeliyiz. Başta TV reklamları ve gezindiğimiz hemen hemen her web sitesindeki reklam alanlarında karşımıza çıkan reklamlardan da anlayacağımız üzere, insanlar bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak ve güçlendirilmiş bağışıklık sistemlerini desteklemek için her zamankinden daha fazla arayış içindeler.

Southampton Üniversitesi'nde beslenme immünolojisi profesörü ve "Beslenme ve bağışıklık: COVID-19 için dersler." isimli bir araştırmanın yazarı Dr. Philip Calder, “Besinler, yediğimiz şeyler, fiziksel aktivite ve sigara içmeme gibi şeylere ek olarak bağışıklık sistemimizin işleyişinin çok önemli bir parçası” diyor. “Bağışıklık sistemi enfeksiyona karşı korunmanın merkezinde yer alır. Son 18 ayda, zayıf bağışıklık sistemleri büyük bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıktı."

Bağışıklık sistemini güçlendirmenin en kolay, hızlı ve güvenilir yolu iyi beslenmeden geçer. Vitaminler ve mineralleri tek kaynaktan gerektiği kadar içeren besin grubu ise tartışmasız şekilde deniz ürünleridir. Özellikle kış aylarında avuç içlerimizi güneşe dönerek vücudumuzda sentezlenmesini sağladığımız D vitamini başta olmak üzere, deniz ürünleri bağışıklık sistemini destekleyen başka iyi mikro besinlerin de kaynağıdır.

420.000'den fazla kişinin katıldığı NIH-AARP Diyet ve Sağlık Çalışmasından elde edilen veriler, deniz ürünleri yemenin solunum kaynaklı ölümleri yüzde 20 oranında azalttığını gösteriyor. Aslında, daha yüksek deniz ürünü tüketimi ve omega-3 yağ asidi alımı, toplamda daha düşükölüm oranı ile önemli ölçüde ilişkili.

Deniz ürünleri tüketimini yalnızca balık grubu ile kısıtlamıyoruz ve kabuklu deniz ürünlerinin de potansiyellerinin farkındayız. Bu iki grupta yer alan tüm ürünler, bağışıklık sisteminin düzgün şekildei işlevlerini yerine getirmesi için gerekli yapı taşları olan besinleri sağlar.

Deniz ürünlerinde yer alan omega-3 yağ asitleri DHA VE EPA, bağışıklık sistemi için çok önemlidir.Anti-inflamatuar oldukları için bağışıklık tepkisinin zararlı etkilerini tersine çevirmeye yardımcı olurlar. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin olan deniz ürünlerini biliyoruz fakat yine de üzerinden bir kez daha geçelim: somon, ringa, hamsi, istiridye, sardalya ve alabalık.

Omega-3 yönünden zengin deniz ürünlerini kısa bir şekilde hatırladıktan sonra, deniz ürünlerinin içindeki hangi bileşenin bağışıklık sistemi için ne tür bir fayda sağladığına bakalım.

B vitamini

B2, B6 ve B12 gibi B grubu vitaminlerinin tümü hastalıklara karşı savaşırken oksijen akışını sağlayan kırmızı kan hücreleri ile beyaz kan hücrelerinin gelişimini teşvik eder. hem balık hem de kabuklu deniz ürünü grubundan temin edilebilir.

D vitamini

Bu vitamin, bağışıklık sisteminin işlevini kontrol eder.  Doğuştan gelen antimikrobiyal tepkisinde önemli rol oynar ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasında rol oynar. En önemli kaynağı balık grubu deniz ürünleri olarak görülmektedir.

Demir

Bağışıklık sisteminin hücrelerinin aktivasyonu ve çoğalmaları için esas olan bir mineraldir. Tüm kabuklu deniz ürünlerinde yaygın olarak bulunur fakat asıl kaynağı olarak midye ile istiridye gösterilmektedir.

Selenyum

Deniz ürünlerinden elde edilebilecek olan faydalar arasında önemli bir yere sahip olan fakat genellikle gözden kaçırılan selenyum, viral mutasyonu hafifletmekte önemli bir görev üstlenir. Oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olan önemli bir antioksidandır ve bu sayede iltihabı azaltarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Denizden çıkan ve tüketilen her mahsülde selenyum vardır. Daha spesifik örnekler vermek gerekirse eğer, ton balığı, sardalye, istiridye, karides dikkate alınabilecek iyi seçeneklerdir.

Çinko

Bağışıklık sisteminin en iyi yardımcılarından biridir ve özellikle yaraların iyileşmesine katkı sağlamak konusunda çok faydalıdır. Vücuttaki hücrelerde yer alır ve bu hücrelerin bakteri ve virüslerle savaşmasında etkilidir. DNA sentezi için de gereklidir. İstridye, yengeç ve istakoz gibi deniz ürünleri iyi birer çinko kaynağıdır. Sardalya, somon, pisi ve dil balığı gibi balıklarından da elde edilebilir.

Hiçbir yiyecek ve takviye edici gıda tek başına hastalıkları önleyemez, ancak deniz ürünlerinde bol miktarda bulunan bu temel besin maddelerini düzenli olarak dahil ederek bağışıklık sistemi desteklenebilir.

Okula yeni başlayan çocuklarınızın beslenme alışkanlığına neden deniz ürünlerini katmalısınız?


Eylül ayı geldi ve okulların açılmasıyla birlikte yeni bir dönemin de başlangıcını yapmış olduk. Özellikle çocuklar, yaklaşık bir buçuk yıllık bir aranın ardından tekrar okula döndüler ve pek çok farklı çevreden gelen çocuklar, aynı ortamda günlerinin çoğunu birlikte geçirecekler.

COVID19'un etkisini göstermeye devam ettiği bu süre içinde, her ne kadar toplumun önemli bir yüzdesi aşılanmış olsa da, çocuklarımızın bağışıklık sistemini güçlü tutmak için onları besinlerle desteklememiz gerekiyor.

Öğrencilerin içinde bulunduğu faaliyetlerde, onlar için gerekli olan besinleri sağlamaktan geçiyor ve deniz ürünleri, öğrenciler için gerekli olan tüm besinlere sahip. Başta balık ve kabuklu deniz ürünleri, beyin gelişimini ve işlevini artıran DHA omega-3 yağı bakımından doğal olarak zengin.

Deniz ürünlerini daha hamilelikte tüketmeye başlamanın da faydaları var.  Ulusal Balıkçılık Enstitüsü tarafından yapılan ve ortaya konulan bazı araştırmalar neticesinde hazırlanan bir rehberde, hamilelik sırasında haftada 2-3 kez deniz ürünü yiyen annelerin çocuklarının merdiven çıkma, sesleri kopyalama ve bardaktan içme gibi dönüm noktalarına daha hızlı ulaştığını gösteriyor. Ve yaş spektrumunun diğer ucunda, yakın tarihli bir araştırma, deniz ürünleri açısından zengin bir diyet yemenin hafıza kaybı ve bunamaya karşı korunmaya yardımcı olabileceğini buldu.

Omega 3 yağ asitlerine ek olarak, çocuklarda uygun büyümeyi desteklemeye yardımcı olan demir ve B vitaminlerini de içerir. Yalnızca bu grup vitaminler değil, kemikler, bağışıklık ve kalp sağlığı için önemli bir besin olan D vitamini de bol miktarda sağlar. Çinko ise deniz ürünlerinden alabileceğiniz bir diğer önemli bileşendir. Özellikle yaralanmaların iyileşmesinde ve iltihabın giderilmesinde çinko seviyelerinin önemi var.

Sanıldığının aksine, deniz ürünleri son derece esnek ve çok yönlü pişirmeye uygun yiyeceklerdir. Herhangi bir deniz ürünü, hangi pişirme yöntemiyle pişirilmiş olsun her ailenin en çok sevdiği ve tüketmekten keyif aldığı yiyecekler arasında kolayca yer alabilir. Ayrıca, çocuklarınıza deniz ürünleri sunmak, onların erken yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olur.

 
Çocuklarınıza deniz ürünlerini nasıl sevdirebilirsiniz?

Çocuklar genellikle deniz ürünlerini tüketmek konusunda ailelerine zorluk çıkarma eğilimi gösterirler.  Bununla başa çıkmak için yeni formlar geliştirebilir ve eğer çocuğunuz deniz ürünlerini tüketmek konusunda sıkıntı yaşıyorsa ona bu formu değiştirilmiş yiyecekleri verebilirsiniz. 

  • Genellikle cezbedici bir tüketim formu olarak sunulan fast-food formu, çocukları cezbetmek için kullanılabilecek başlıca ürünlerdir. Kıyma yapılarak köfte haline getirilmiş balık, karides ya da yengeç etleri ızgarada pişirilerek hamburger olarak verilebilir.
  •  Schinitzel de çocukların çok severek tükettiği bir başka formdur. İnce dilimlenmiş yada dövülerek inceltilmiş etten yapılan bu yiyeceğin üzeri çıtır çıtır olması için galeta unu yada bayat ekmekle kaplanır. Böylece deniz ürünlerinin kendine has olan kokusu da baskılanabilir.
  • Çorba formu, deniz ürünleri için bizde çok yaygın olmamakla birlikte, bütün halde deniz ürünlerine ihtiyaç duymadan yapabileceğiniz özel bir yemektir. Temizlenmiş balıklardan geriye kalan ana kılçık, kafa ve küçük et parçaları ile birlikte havuç, patates ve isteğe bağlı olarak bezelye ile brokoliyi bir arada pişirerek elde edeceğiniz balık çorbasıyla sindirimin kolaylaşmasını da destekleyebilirsiniz.
Yeni eğitim - öğretim yılında çocuklarınızın sağlığını desteklemek ve bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak için onlara düzenli olarak deniz ürünleri yedirmeyi ihmal etmeyin.

Kalamar mürekkebi nedir ve nasıl kullanılır?

Fotoğraf: ftempo.com
 

Kalamar mürekkebi, Akdeniz ve Japon mutfağına oldukça yeni bir ektir. Kendine özgü tuzlu tadı ve benzersiz rengi ile ilginç bir tarif ilavesi yapar.

Ancak, bu kalamar mürekkebinin tam olarak ne olduğunu ve herhangi bir sağlık yararı olup olmadığını bizim mutfakta çok da bilinen bir şey değil. Bu yazıda, bundan ve daha fazlasından bahsedeceğiz.

Kalamar mürekkebi veya kafadanbacaklı mürekkebi, çeşitli kafadan bacaklı türleri tarafından üretilen koyu renkli bir mürekkeptir. Genellikle bu su hayvanları tarafından avcılarından saklanmak için koruyucu bir önlem olarak salınır.

Bu mürekkebin ana bileşeni, ona koyu veya mavi-siyah rengini veren melanindir. Melanin, ciltlerinden, saçlarından ve göz renginden sorumlu çoğu organizmada bulunan bir pigmenttir. Aynı zamanda diğerleri arasında aspartik asit, alanin, lösin ve arginin dahil olmak üzere çeşitli amino asitler içerir. Kalamar mürekkebi ayrıca enerji seviyenizi iyileştirmeye yardımcı olan zengin bir taurin kaynağıdır.

Kalamar mürekkebinin kullanımı

Kalamar mürekkebini kullanmak için onu basitçe, kalamarın kendisinden çıkarabilir veya doğrudan satın alabilirsiniz. Geleneksel kullanım alanları arasında yazı yazmak, kaligrafi ve boya yapmak da yer alan kalamar mürekkebini Akdeniz ve Japon mutfağında makarna, sos, risotto, pirinç, köfte ve salatalarda da kullanıyorlar.

Kalamar mürekkebinin tadı neye benziyor?

Pek çok insan, bu mürekkebin tadının gerçekten tuzlu olduğunu, neredeyse salamura gibi tadı olduğunu söylüyor. Mürekkebi daha çok takdir eden diğerleri, mürekkebi çok hafif ve neredeyse farkedilemez olduğunu iddia ediyor - birçok insan onu yalnızca deneysel ve şok değeri (koyu siyah rengiyle ilgili olarak) için deniyor.

Kalamar mürekkebinin gerçek tadı biraz kekre veya tuzlu olarak tanımlanabilir, ancak doğru miktarda kullanıldığında yemeğe çok zengin ve temiz bir dokunuş katarak deniz benzeri bir tadı andırır.

Bir sonraki yazıda kalamar mürekkebinin faydalarına göz atacağız.

B12 vitamini nedir ve vücutta ne işe yarar?


Kobalamin olarak da bilinen bu B vitamini takım oyuncusudur. Sağlığımız üzerinde büyük etkisi olan metil grupları oluşturmak ve kullanmak için folat kullanan bir dizi enzimle çalışır.

Küçük bir kimyasal grup (üç hidrojenin bağlı olduğu bir karbon atomu) olmasına rağmen, tüm hücrelerimizin DNA'larını yapmak, hasar gören DNA'yı onarmak, protein üretimi ve düzenlemesinde yer alan DNA ile RNA'yı yapmak, düzenlemek, kolaylaştırmak ve yaklaşık 30 trilyon hücremizin tümünün büyümesi ve çoğalmasıiçin  metile ihtiyacı vardır. 

B12 Vitamini, vücudumuzda ne işe yarar?

B12'nin çalışmaları 5 ana başlıkta incelenebilir: 

DNA sentezi: vitamin hücre bölünmesini ve kan oluşumunu etkiler.  

Enerji metabolizması: B12, mitokondride enerji üretimi için hayati önem taşır. 

Lipid metabolizması: B12 vitamini, merkezi sinir sistemi ve beyindeki sinirlerin koruyucusu olan hücre zarı ve miyelin kılıflarının oluşturulması ve bakımı için önemlidir. 

Hormonların ve nörotransmiterlerin sentezi: vitamin, önemli nörotransmiterler üretmek için gereklidir ve bu nedenle ruh halini, ruh halini ve algıları etkiler. 

Detoksifikasyon: homosistein ve siyanür, B12'nin yanı sıra nitrik oksit ve peroksinitrit gibi radikallerle nötralize edilir. Vitamin, nitrozatif stres için önemli bir rakiptir.
 
B12 vitamini, bu önemli metabolik süreçler için gerekli olan temel, biyolojik bir yapı taşıdır. B12 vitamini olmadan vücutta zararlı etkileri olan bu hayati fonksiyonlar sürdürülemez.
 
B12 vitamini eksikliğinde neler olur?
 
B12 Vitamini Eksikliği B12 vitamini birçok temel metabolik süreçte yer aldığından, genel sağlığın korunmasında merkezi bir rol oynar. Bu nedenle B12 vitamini eksikliğinin ciddi sonuçları olabilir. Şimdi B12 vitamininin vücuttaki işlevlerine göre eksikliğinde meydana gelebilecek olan değişimlere bakalım:
 
DNA sentezi: Anemi, hasarlı mukozalar, kanser riski
Enerji metabolizması: Kronik yorgunluk, tembellik, düşük performans
Lipid metabolizması: Sinirlerde karıncalanma, uyuşma, kronik ağrı, felç, demans kaynaklı hasar
Hormonlar ve Nörotransmiterler: Depresyon, psikozlar, şizofreni
Detoksifikasyon: Kronik hastalıklar, immün yetmezlik
 
Bunlar, B12'nin sağlık üzerindeki muazzam ve çeşitli etkilerinin sadece birkaç örneğidir. Aslında, sayısız B12 vitamini eksikliği semptomu vardır; birçok açıdan bu vitaminin önemini tam olarak daha yeni yeni kavramaya başlıyoruz. 
 
b12-vitamin.com adresindeki yayından Türkçe'ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir.