Çiğ balık eti yemeden önce nelere dikkat etmelisiniz?


Dünya üzerindeki farklı kültürler içinde su ürünlerinin tüketim şekillerindeki değişiklikleri düşündüğümüzde, su ürünlerinin çiğ tüketimi dünyanın bu tarafında bize biraz garip görünse de, başka yerlerde normal karşılanan bir yeme alışkanlığı.

Kontrollü ve denetimden geçmiş tedarik, işleme ve servis metodlarından geçtiğinden emin olsanız bile tüketmeyi düşündüğünüz su ürünlerinin pişirilmiş olduğundan emin olmanız için bazı haklı gerekçeleriniz var.

Bu gerekçelerinizden ilki, yemeğinize biraz daha lezzet katmak ve damak tadınıza uygun hale getirmenin çok ötesinde bir gereklilik; etin içinde var olan bakteri ve parzitlerden kurtulmak.

Çiğ su ürünlerinin tüketimini en fazla Uzak Doğu'da görüyoruz ki bu form genellikle yaygın bir atıştırmalık çeşidi olarak revaçta görünen sushi ve sashimi. Peki su ürünleri etlerini çiğ olarak tüketirken nelere dikkat etmelisiniz, riskler ve faydalar nelerdir?

Daha önce de kapsamlı sushi dosyamızda da bahsetmiş olmakla birlikte çiğ tüketimi yaygın olan su ürünleri etlerinin formlarına kısaca göz atalım.

Sushi: Çeşitli balık etleri, sebzeler, pirinç ve sirke ile birlikte hazırlanan atıştırmalık yemek.

Sashimi: Su ürünleri etlerinin ince ince dilimlenmesiyle hazırlanan bir başka Uzak Doğu yemeği.

Poke: Hawaii sebzeleri, baharatları ve çiğ balıkla birlikte hazırlanan geleneksel bir salata.

Ceviche: Latin Amerika'da popüler olan hafif marine edilmiş deniz ürünleri yemeği. Tipik olarak limon veya limon suyuyla işlenmiş çiğ balıktan oluşur.

Carpaccio: İtalya'da yaygın olan carpaccio, aslen ince dilimlenmiş veya dövülmüş çiğ etlerden oluşan bir yemektir. Bu terim ayrıca diğer çiğ et veya balık türlerinden oluşan benzer yemekler için de kullanılmakta.

Koi pla: Limon suyuyla karıştırılmış ince kıyılmış çiğ balıktan ve balık sosu, sarımsak, biber, şifalı otlar ve sebzeler de dahil olmak üzere diğer çeşitli malzemelerden oluşan bir Güneydoğu Asya yemeği.

Soused ringa balığı: Hollanda'da yaygın olan marine edilmiş çiğ ringa balığı.

Gravlax: Şeker, tuz ve dereotu ile işlenmiş çiğ somondan oluşan bir İskandinav yemeği. Geleneksel olarak hardal sosu ile yenir.

Bu yemekler dünyada su ürünleri kullanılarak yapılan yemek kültürlerinin önemli bir parçası.

Çiğ balık etlerindeki parazitik enfeksiyonlar

Parazit, konakçı olarak bilinen başka bir canlı organizmayı besleyen, karşılığında hiçbir fayda sağlamayan bir bitki veya hayvandır. Bazı parazitler belirgin belirtilere sahip olmamakla birlikte, çoğu uzun vadede ciddi zararlara neden olabilir. İnsanlardaki paraziter enfeksiyonlar birçok tropik ülkede önemli bir sağlık sorunudur. Parazitlerin çoğu, çiğ balık da dahil olmak üzere enfekte olmuş içme suyu veya yanlış pişmiş yiyeceklerle bulaşır. Fakat çiğ balık etlerini uygun şekilde işleyip hazırlamış olan güvenilir restoranlardan veya tedarikçilerden satın alarak bu riski en aza indirebilirsiniz.

Burada çiğ veya az pişmiş balık yedikten sonra insanlara bulaşabilen bazı paraziter hastalıkların genel bir özeti bulunmaktadır.

Karaciğer Flukesleri: Karaciğer iltihabı opisthorchiasis olarak bilinen bir hastalığa neden olan parazitik yassı kurt ailesidir.

Enfeksiyonlar en çok Asya, Afrika, Güney Amerika ve Doğu Avrupa’nın tropikal bölgelerinde görülür.

Araştırmacılar, dünya çapında, çoğu Güneydoğu Asya'da bulunan 17 milyon insanın opisthorchiasis'ten etkilendiğini tahmin ediyor.

Yetişkin karaciğer flukesleri, enfekte olmuş insanların karaciğerlerinde ve kanla beslendikleri diğer memelilerde bulunur. Büyümüş bir karaciğer, safra kanalı enfeksiyonu, safra kesesi iltihabı, safra taşı ve karaciğer kanserine neden olabilirler.

Opisthorchiasis'in ana nedeni çiğ veya yanlış pişmiş balık tüketimi gibi görünmektedir. Yıkanmamış eller ve kirli yiyecek hazırlama yüzeyleri ve mutfak gereçleri de hastalığın ortaya çıkışında rol oynar.

Tenyalar: Çiğ veya az pişmiş tatlı su balıkları veya tatlı su nehirlerinde üreyen deniz balıkları yiyen insanlara bulaşır. Bunlara somon da dahildir.

Tenya, insanları enfekte ettiği bilinen ve 49 metre uzunluğa kadar ulaşan parazitlerdir. Bilim adamları dünya çapında 20 milyon insana tenya bulaştığını tahmin ediyorlar.

Tenyalar genellikle belirti göstermezken diphyllobothriasis olarak bilinen bir hastalığa neden olabilirler. Difillobothriasis belirtileri genellikle hafiftir ve halsizlik, mide rahatsızlığı, ishal veya kabızlık şeklinde kendini gösterir.

Tenyalar konağın bağırsaklarından, özellikle de B12 vitamininden, önemli miktarda besinleri çalabilir. Bu düşük B12 vitamini düzeylerine veya eksikliğine neden olabilir.

Yuvarlak solucan: Paraziter yuvarlak kurtlar anisakiasis denilen bir hastalığa neden olabilir. Bu kurtçuklar deniz balıklarında ya da hayatlarının bir kısmını denizde somon gibi geçiren balıklarda yaşarlar.

Enfeksiyonlar, en sık İskandinavya, Japonya, Hollanda ve Güney Amerika da dahil olmak üzere, balıkların sıklıkla çiğ yediği veya hafifçe turşu ya da tuzlandığı bölgelerde görülür. Balık kaynaklı diğer parazitlerin aksine, Anisakis yuvarlak kurtları insanlarda uzun süre yaşayamaz.

Bağlandıkları bağırsak duvarından içeri girmeye çalışırlar. Bu, iltihaplanma, mide ağrısı ve kusmaya yol açan şiddetli bir immün reaksiyona neden olabilir. Anisakiasis, balık yerken kurtçuklar ölmüş olsa bile bağışıklık reaksiyonlarına da neden olabilir.

Başka bir parazitik yuvarlak solucan ailesi, gnathostomiasis olarak bilinen bir hastalığa neden olabilir. Bu solucanlar, çiğ veya az pişmiş balıklarda, kümes hayvanlarında ve kurbağalarda Güneydoğu Asya, Latin Amerika, Hindistan ve Güney Afrika'da bulunur. Ancak, Asya dışında enfeksiyon nadirdir. Başlıca belirtileri ise mide ağrısı, kusma, iştahsızlık ve ateş. Bazı durumlarda cilt lezyonlarına, kızarıklıklara, kaşıntıya ve şişmeye neden olabilir.

Paraziter larvaların konakçının vücudunda nereye göç ettiklerine bağlı olarak, enfeksiyon çeşitli organlarda ciddi sorunlara neden olabilir.

Çiğ balık eti tüketildiğinde görülebilecek bakteri kökenli rahatsızlıklar

Balıkların pişirilmesinin bir başka nedeni de gıda zehirlenmesi riskidir. Gıda zehirlenmesinin ana belirtileri arasında mide, mide bulantısı, kusma ve ishal vardır.

Çiğ balıklarda tespit edilen potansiyel olarak zararlı bakteriler arasında Listeria, Vibrio, Clostridium ve Salmonella bulunur.

ABD'den yapılan bir araştırma, ithal edilen çiğ deniz ürünlerinin yaklaşık% 10'unun ve içerideki çiğ deniz ürünlerinin% 3'ünün Salmonella için pozitif test edildiğini tespit etti. Ancak, sağlıklı insanlar için çiğ balık yemekten kaynaklanan gıda zehirlenmesi riski genellikle küçüktür.

Yaşlılar, küçük çocuklar ve HIV hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıf olan insanlar enfeksiyonlara karşı daha hassastır. Bu yüksek riskli gruplar çiğ et grubu ürünlerini tüketirken daha da dikkatli olmalı ve eğer mümkünse çiğ etlerden uzak durmalıdır. Ek olarak çoğu zaman cenin ölümüne neden olabilecek Listeria enfeksiyonu riski nedeniyle hamile kadınlara çiğ balık eti yememeleri tavsiye edilir.

Çiğ su ürünleri etleri, pişirilmişlere oranla daha fazla kirletici madde içerebilir.

Kalıcı organik kirleticiler olarak tanımlanan bileşikler (KOK), poliklorlu bifeniller (PCB'ler) ve polibromlu difenil esterler (PBDE'ler) gibi endüstriyel olarak üretilen ve vücut için zehirli kimyasallardır. Balıkların KOK'ları, özellikle de somon gibi çiftlik koşullarında yetiştirilirken biriktirdikleri bilinmektedir. KOK'ların balıkların bünyesinde toplanmasının temelinde ise kirli balık yemlerinin kullanılması ana suçlu gibi görünüyor. Bu kirleticilerin yüksek miktarlardaki alımı kanser ve tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. Bir çalışma, aynı türde çiğ somon balığı ile karşılaştırıldığında, pişmiş somonda KOK miktarının yaklaşık% 26 daha az olduğunu tespit etmiştir.

Civa gibi toksik ağır metaller de insan sağlığı için önemli sorunlardır. Bir başka çalışma, biyolojik olarak erişilebilen cıva miktarının pişmiş balıklarda çiğ balıklara göre% 50-60 daha düşük olduğunu tespit etmiştir. Açıkçası bunun gerçekleşme şekli henüz bütünüyle anlaşılabilir değil ancak balık filetolarında pişirilirken yağ kaybıyla ilişki kurulabilir.

Balık pişirmek, birçok kirleticiye maruz kalmanızı azaltmada etkili olsa da, tüm kirleticilerin balık etinden uzaklaşması konusunda işe yaramayabilir.

Çiğ balık yemenin faydaları nelerdir?

İlk olarak çiğ balık, balık kızartıldığında veya kızartıldığında oluşan kirletici maddeler içermez. Örneğin, yüksek ısıda pişirilmiş balık, çeşitli miktarlarda heterosiklik aminler içerebilir. Gözlemsel çalışmalar, kanser riskinin artmasıyla yüksek oranda heterosiklik amin alımını ilişkilendirmiştir.

İkinci olarak, kızartma balıkları, eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosahekssaenoik asit (DHA) gibi sağlıklı omega-3 yağ asitlerinin miktarını düşürebilir. Bu da, somon gibi faydalı yağlarından faydalanmak istediğimiz balığın besin değerini düşürebilir. Kısacası, beslenme kalitesinin belirli yönleri, balık pişirildiğinde bozulabilir.

Ek olarak, çiğ balık yemenin sağlıkla ilgisi olmayan başka faydaları da vardır. Yemek yapmak zorunda kalmamak zaman kazandırır ve çiğ balık yemeklerinin takdir edilmesi kültürel çeşitliliğin korunmasına yardımcı olur.

Çiğ balık tüketmenin risklerini nasıl en aza indirirsiniz?

Çiğ balığın tadını ve dokusunu seviyorsanız, paraziter ve bakteriyel enfeksiyon riskini azaltmanın uygulaması kolay bir kaç yolu var.

Balıklarınızı dondurun. Balıkları -20 ° C sıcaklıkta bir hafta boyunca dondurmak veya -35 ° C sıcaklıkta 15 saat tutmak parazitleri öldürmek için etkili bir stratejidir. Ancak evinizdeki donducuruların balık etlerinizi yeterince soğutamayabileceğini unutmayın.

Balıklarınızı inceleyin. Balığı yemeden önce görsel olarak kontrol etmek de yararlıdır, ancak birçok parazitin tespit edilmesi zor olduğundan yetersiz olabilir.

Doğru tedarikçilerden satın alın. Balığınızı, güvenilir bir şekilde depolayan ve işleyen balık tedarikçilerinden satın aldığınızdan emin olun.

Soğutulmuş balık satın alın. Yalnızca kalın bir buz yatağında, üzeri örtülmüş veya çok soğukta sergilenen balıkları satın alın.

Taze kokmasını sağlayın. Ekşi veya aşırı kokan balıkları yemeyin.

Taze balıkları çok uzun süre saklamayın. Balığınızı dondurmazsanız, buzdolabında buzda tutun ve ortalama iki -üç gün içinde tüketin. Çözülmüş balıkları buzda saklayın ve tüketmek için üzerinden çok fazla zaman geçirmeyin.

Balıkları çok uzun süre dışarıda bırakmayın. Balıkları buzdolabının dışında bir saatten fazla bırakmayın. Bakteriler oda sıcaklığında hızla çoğalırlar.

Ellerinizi yıkayın. Sonradan kullandığınız yiyecekleri kirletmemek için çiğ balıkları elledikten sonra ellerinizi temizleyin.

Mutfağınızı ve kapları temizleyin. Çapraz bulaşmayı önlemek için mutfak kapları ve yiyecek hazırlama yüzeyleri de uygun şekilde temizleyin.

Düşük sıcaklıklarda saklama tüm bakterileri bütünüyle öldürmezken, üremelerini durdurabilir ve sayılarını azaltabilir. Her ne kadar marine edilmek, tuzlanmak veya soğuk tütsülemek içerdikleri parazit ve bakteri sayısını azaltabilse de, bu yöntemler de hastalığın önlenmesi için tamamen güvenilir değildir.

Çiğ balık yemek paraziter enfeksiyon riski ve yiyecek zehirlenmesi riski ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak, burada yer alan birkaç basit ama çiğ balık tüketimini olumlu yönde geliştirebilecek öneriyi izleyerek tüketime bağlı gelişen riski en aza indirebilirsiniz. Ayrıca çiğ balık, siz almadan önce de bir hafta boyunca -20 ° C'de dondurulmalı ve içinde olması muhtemel parazitler öldürülmüş olmalıdır.

Başta bu yönergelere uyarak sağlığınız için minimum risk altında hem evde hem de restoranlarda çiğ balıkların tadını çıkarabilirsiniz.

Bu yönlendirmelere uyarak sağlığınız için minimum risk altında hem evde hem de restoranlarda çiğ balıkların tadını çıkarabilirsiniz.

healthline.com'daki yazı referans olarak kullanılmıştır.

Keyfinizin kâbusu balık kılçığı ve bunlardan kurtulma yolları


Hangi pişirme yöntemiyle yapıyor olursanız olun, balık kılçığı onu ikram ettiğiniz en az bir kişi için daima sorundur.

Ağız sulandırıcı bir parça balık etini ağzınıza attığınızda dilinize yada ağzınızın içine batarak sizi rahatsız eden ve aldığınız tüm keyfi kaybettiren kılçıklarla neler yapabileceğinize bakacağımız kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu arada, kılçık yada etlerin içindeki kemik parçaları dünya üzerinde istenmeden, kazayla en fazla yutulan yabancı cisimler olarak kabul ediliyor.

Yanlışlıkla yutulan kılçıkların etkilediği yerler arasında ağız içi, dil, yutak, yemek borusu, mide ve bağırsaklar var. Çoğu, genellikle herhangi fiziksel bir zarara neden olmadan sindirim kanalından geçip giderken bazen istenmeyen yaralanmalara da neden olabilmekte.

Kılçıklardan kurtulmak içinse kusursuz bir gastronomi eğitimi almış olmanıza gerek yok, evde balık pişirirken de alacağınız bir kaç önlem sayesinde balık etindeki kılçıklardan kolaylıkla kurtulabilirsiniz.

Bütün kılçıklar tehlikeli değildir.

Balığı yemek üzere temizlerken tüm kılçıklardan kurtulmanız gerekli değildir. Çünkü insanlardaki kaburga kemiklerine benzeyen kılçıkların haricindeki kılçık parçalarını yutma ihtimaliniz pek yoktur ve bu kılçıklar bize faydalı olan vitamin ve minerallerle doludur.

Hangi kılçıklar kalmalı? Yumuşak kılçıklarla daha sert ve kemiksi kılçıkların ayrımını yaparak bu sorunun yanıtını bulabiliriz. büyük marketlerden alacağınız balıklar genellikle temizlenmiş olur fakat daha küçük yerlerden alacağınız balıklarda kılçık kalmış olabilir. Somon ve sardalye gibi bazı balıkların kılçıkları pişirildiğinde yenebilecek kadar yumuşar fakat müşterilerin bazıları yine de bunların çıkarılması isteyebilir.

Balığın içinde kalmasında herhangi bir sakında olmayan kılçıklar ise daha sert ve kazayla tüketilemeyecek olanlardır. Bunlara verebileceğimiz en iyi örnekler balığın tam ortasından geçen omurga kılçığı, yüzgeçler, kafa ve kuyruk kemikleridir.

Balık kılçıklarını temizlemek

Aldığınız balığın etinde bir kılçık kalıp kalmadığını anlamak için eti düz bir zemin üzerine yatırın ve parmak uçlarınızı etin üzerinde gezdirin. Bulduğunuz kılçıkları temizlemek için büyük boy bir cımbızdan yardım alabilirsiniz.

Kılçıksız balık eti son derece revaçta ve daha çok kişi tarafından tercih edilen bir tüketim ürünü olsa da balıkların kılçıkları ve temizledikten sonra kalan kemikleri faydalı mineral ve vitaminlerle doludur. Artık birer yan ürün olan bu malzemeleri haşlayarak kemik suyu yada balık çorbası yapabilirsiniz. Ayrıca bu sular karides ve ahtapot gibi diğer su ürünleri yemeklerine lezzet verici olarak da harika bir katkı maddesi olabilirler.

Yenebilir balık kılçığı: kızartma

Yine de herşeye rağmen o kılçıkları tüketilebilir bir hale getirmek istiyorsanız sizin için çok tanıdık bir pişirme yöntemimiz var: kızartma. Balıklar yağda kızarırken kılçıkları da pişerek fiziksel açıdan daha zararsız hale gelirler. Hem de daha çıtır çıtır olurlar.

Tezgahın üzerine yerleştirdiğiniz bir parça balık etinin üzerinde elinizi gezdirerek kılçıkları bulmaya çalışmak genelde her mutfakta işe yarayan pratik bir yöntemdir ama, çıkarılması gereken bu kılçıkların nerede bulunabileceğini bilmek de işinizi bir parça daha kolaylaştırır. Kılçıklar genellikle fileto etinin en kalın yerlerinde eşit aralıklarla bulunur ve kuyruğa doğru kısalarak sayıları azalır.

Balık etindeki kılçıklardan kurtulmanın ve balıktan aldığınız keyfi korumanın basit yolları var. Kılçıklardan, pişirmeden önce olduğu gibi pişirdikten sonra da kurtulmanız mümkün. Unutmayın, bu işlem tamamen sizin balık pişirme ve tüketim alışkanlıklarınızla ilintili, sizin için hangisi en kolayı?

Istakoz nasıl "fakirlerin proteini" iken bugün yediğimiz lezzetli şeye dönüştü?


Istakozdan yapılmış atıştırmalıklar genellikle tost çörek ve bir çeşit lahanalı ve yoğurtlu salata olan coleslaw ile birlikte servis edilen popüler bir yaz yemeğidir. Her ne kadar şimdilerde içinde 100 gr kadar ıstakoz eti olan bir atıştırmalık için $34 gibi bir para ödemek gerekse de, ıstakozun bol olduğu eski zamanlarda, 1600'lü yıllarda, bu yiyecek böylesine pahalı değildi. Özellikle 2. Dünya Savaşı zamanlarında deniz ürünleri karneye bağlı olmadığından ıstakoz gibi pek çoğu lezzetli birer çeşit olarak keşfedildiler.

Bu röportajın yapıldığı Şef Ed, restoranında yüksek fiyatla servis ettiği ıstakozların avlanması ile teslimatı arasındaki lojistiği açıklıyor.

Sunucu: Istakozların pahalı olması bir sır değil ve bir restorandaki standart bir ıstakoz akşam yemeği için $38 veya daha fazlasını ödeyebilirsiniz. Istakozlar bugün gurme yemeği olarak kabul edilirler fakar bir zamanlar denizin hamamböcekleri olarak biliniyorlardı ve hatta mahkumlara sunulurlardı. Peki ıstakozlar ne zaman böyle nefis yiyecekler haline geldi ve neden böyle pahalılar? Istakozların pek çok türü var fakar biz menüde ayırt edilebilir kıskaçlı olanları tercih ediyoruz; Homarus americanus ve Homarus gammarus, daha da iyi bilinen adıyla Amerikan ve Avrupa ıstakozu. Bu iki tür çok benzer. En büyük farkları renkleri. Ed'in New York City'deki ıstakoz barına gittik ve kabukluları satın alma, hazırlama ve pişirme konusunda çok fazla deneyimli olan birileriyle konuştuk.

Ed McFarland: Şimdi, ıstakozlarla çalışmanın en zor tarafı, gerçekte ıstakozun fiyat aralığı ve bu yıldan yola dalgalanıyor, fiyatlar artıyor. Ve ıstakozu temizlediğinizde verim gerçekten düşük. Öyle ki 700 gr kadar ıstakoz aldığınızda, bence çoğu insanın anlamadığı şey, o sert kabuğun içinden neredeyse 100 gr kadar et çıkar. Yani ıstakozdan çıkan çok fazla verim yok. Bu yüzden ıstakoz atıştırmalığı yapmak için ıstakozu kendiniz temizlerken ıstakoz gerçekten ama gerçekten çok pahalı bir ürüne dönüşür.

Sunucu: Istakozu böyle pahalı yapan şeyi tamamiyle anlamak için ıstakozun geçmişine bir bakış atmamız gerekiyor fakat ıstakoz her zaman şimdi olduğu gibi saygı görmedi. Istakozun tarihi dünyaya göre değişiyor fakat uzun süre için bu toplumun içindeki en fakirler için gıda kaynağıydı.

Viking çağında ıstakoz, balıkçı gemileri derin deniz avcılığına daha elverişli hale geldiğinde kuzey Avrupa'da gıda olarak daha popüler hale geldiler. Ve bazı et tüketilmeyen günlerde ve dini bayramlarda kilise ıstakoz da dahil olmak üzere deniz ürünlerine olan talebi arttırdı.

Avrupa genelinde ıstaklız statü ve savurgan yaşam tarzı ile ilişkili hale gelmeye başladı ve sık sık da zenginliği göstermek için resimlerde yer aldı. Fakat ıstakozun değeri Kuzey Amerika'da düşük kaldı. Amerikan yerlileri ıstakozu balık yemi ve Avrupalı kolonistlerden daha sonra kopyaladıkları bir deneyim olarak gübre olarak kullandılar.

1600'lerde Amerikan ıstakozları ucuzdu çünkü epey boldular. Istakoz Avrupalı yerleşimciler arasında "fakir adamın proteini" olarak biliniyordu ve kabuklı deniz ürünleri sıklıkla hapsedilen insanlara ve kölelere verildi. Istakozun ABD'deki bu itibarı 1800'lerin ortasına kadar, demir yolu taşımacılığının ortaya çıkmasına kadar değişmedi. Istakozlar ülke boyunca trenlerde servis edildi ve yolcular kısa zaman içinde bu egozik görünüşlü yemeğin birer hayranı oldu. Daha iyi bir tat için, bugün de olduğu üzere şefler ıstakozu canlı pişirmeye başladı.

Pek çok gıdanın aksine ıstakoz Birleşik Devletler'de, 2. Dünya Savaşı sırasında karneye bağlanmadı ve diğer et seçeneklerindeki eksiklik bir çok insanın bu lezzetli yiyeceği keşfetmesine öncülük etti. Kabuklu deniz ürünlerinin artan popülaritesi ıstakoz stoklarını düşürdü ve fiyatları arttırdı ve ıstakoz yüksek kaliteli yaşam ile ilişkilendirilerek gurme bir yemek oldu.

Bu kabukluların arzı fazla olsa bile taşımacılık maliyetlerinden ötürü fiyatlar düşmüyor. Başarılı ıstakoz avcılığı kolay bir iş değildir. Hepsinin bir arada olması gereken ve okyanusun tabanında duran tuzaklarla avlanırlar. Eğer bir ıstakozcu geri dönene kadar bir tuzak tamamen ıstakozlarla dolarsa kurallar gereği bir çoğunu denize geri atmak zorunda kalabilirler. Istakozlar çok büyükse, çok küçükse yada yumurta taşıyan dişi bireylerse geri atılır.

Alınan ıstakozların kıskaçları bağlanır ve kıyıya dönene kadar buza konur. Sevk edilirken tuzlu su tanklarında canlı olarak tutulurlar. Yolculuk boyunca hayatta kalabilmeleri için gerekli oksijeni alabilmeleri için serin ve nemli kalma gereksinimleri ve dağıtım maliyetlerini arttırır.

Ticari ıstakoz yetiştiriciliği fiyatlara yardımcı olabilir fakat Amerikan yada Avrupa ıstakozun için bu başarıya ulaşması çok zor bir iş. 50.000 yumurta içinden sadece iki ıstakoz tipik şekilde hayatta kalır ve yasal av boyuna ulaşır. Eğer ıstakozlar yeterince beslenmezlerse kanibaslitik olurlar. Özellikle kapalı alanlarda hastalıkların bulaşmasına karşı epey hassastırlar.

Her şeyden öte, çok yavaş büyürler. Bir ıstakozun hasat edilebilecek boya ulaşması için olgunlaşması yedi yıl kadar alır. Ne olursa olsun, ıstakoz avcılığı 1980'den beri artmakta ve yabani ıstakoz stokları global ısınmadan ötürü sabit kalmaktadır. İklim değişikliği suların ısınmasına dolayısıyla daha uzun yaşam döngülerine ve ıstakozlar için daha yüksek doğurganlığa öncülük etti. Etrafta dolaşan daha fazla ıstakoz olsa bile halen pahalı. 2017'de Maine ıstakozunun fiyatı, ıstakoz atıştırmalığına olan talepten ötürü bir yıl önceki rekora rağmen arttı.

McFarland: Istakozun toptan satış fiyatı mevsime bağlı olarak yaklaşık yarım kilo başına (pound) $8 ile $10 arasında değişebilir. Şimdi, Ed'in ıstakoz barında 1.5 pound ıstakoza $38 ödüyoruz ve bizim 4 onsluk ıstakoz atıştırmalığımız $34. Durursak ve yoldan çıkarsak ıstakoz teslimatı devreye girecek.

Sunucu: Ed's Lobster Bar, günlük 150 - 200 pound taze Maine ıstakozu alıyor.

McFarland: Tüm ıstakoz tedariğimiz günlük yada en fazla bir buçuk günlük. Restoranda hiç bir şey iki günden fazla kalmaz. Bu yüzden canlı ıstakoz yemek istemenin birinci sebebi ölü bir ıstakozun iyi olmayacağı. Istakoz öldüğünde eti lapaya dönecek, kötü kokacak ve onu gerçekten yemek istemeyeceksiniz. Kabuğun içinde parçalanır. Eğer gerçekten servis ettiyseniz de kesinlikle hastalanacaksınız. Bu yüzden ıstakozunuzu daima canlıyken ve pişirmeden önce tekmelediğinden emin olmak istersiniz.

Sunucu: Istakozlar yaz aylarının en sevilen lezzetlerinden birisi haline geldi. Yoğun bir akşamda Ed 150 ıstakoz atıştırmalığı satacak.

McFarland: Bilirsin, yaz mevsimi gerçekten ıstakoz atıştırmalığının sezonudur. New York City'de, burada herkesin düşündüğü zamandır. Herkes yazın gelir. Sahile inemiyorlar çünkü ıstakoz atıştırmalıklarını yemek istiyorlar.

Sunucu: İnsanlar yeterince ıstakoz alamazlar fakat Birleşik Devletler'e bir kıtlık yaklaşıyor olabilir. Istakoz avcıları ringa balığını yem olarak kullanır ve bu onlardan çok daha az olmak üzere. Çünkü aşırı avcılık endişeleri nedeniyle New England Balıkçılık Yönetimi Kurulu bu yıl için 21.000 ton civarında ringa avı ile sınırlandırmayı oyladı. Satın alınacak daha az şey olması nedeniyle ringa fiyatları muhtemelen artacaktır bu da ıstakozu daha da pahalı hale getirecektir. Ve insanlar ıstakoz için daha fazla para ödemeye razı olacak mı?

McFarland: Biliyor musun, ıstakoz fiyatlarının artışı konusunda çok endişeliyim. Yıldan yıla daha fazla artıyor. Müşterilerin ıstakoz satan restoran sahipleri olarak absorbe etmemiz gereken fiyat artışlarını sürekli olarak absorbe etmeye istekli olduklarına inanmıyorum.

businessinsider.com'daki metinden Türkçe'ye çevrilmiştir.

Bu sefer de son tüketiciye bir ürün olarak ıstakoz sunan Ed McFarland'ın iş dünyasına kısa bir bakış atma imkanı yakaladık. Ticari bir kazanç ürünü olarak değerlendirildiğinde ıstakoz katma değeri yüksek bir ürün gibi görünse de hemen hemen her sektörde olduğu gibi hammadde girişindeki fiyat dalgalanmaları başta olmak üzere işleme ve işletme giderleriyle öne çıkan önemli bir vizyon sunuyor.

Tüketiciye sunduğumuz su ürünleri daha ekonomik şekilde tedarik etmeyi başarmak için yetiştiriciliğin her aşamasından itibaren yerlileşmeye ve verimli yetiştiricilik modellerine ihtiyaç var.

Sıcak somon tütsüleme hakkında neler bilmelisiniz?


En çok bildiğimiz pişirme yöntemlerinden olan tavada yada ızgara üzerinde açık ateşte pişirme ve haşlama bizim coğrafyamızın en çok tercih edilen tüketime hazırlama metodlarından. Bu metodlar ülkemizin de içinde yer aldığı Akdeniz çanağına özgü olmamakla birlikte dünyanın farklı yerlerinde su ürünlerinin farklı yöntemlerle aromalandırılma ve pişirilme yöntemleri var. Bunlardan birisi de tütsüleme.

Endüstriyel ölçekte fabrikalarda yapılan tütsülemenin yanında evde de kendi balığınızı tütsülemek için çeşitli kitler olmakla birlikte özel bir araca gereksinim duymadan evdeki araç gereçle balık tütsülemeniz mümkün. Tütsülemeye başlamadan önce karar vermeniz gereken yöntem ise sıcak mı yoksa soğuk mu tütsüleme yapacağınız. Marketlerde genellikle karşınıza çıkacak olan tütsülenmiş somonlar sıcak tütsülemedir; altın rengine dönmüş olan balıkları düşünün.

Tütsüleme için hemen hemen her balık uygun olmakla birlikte içindeki yağ oranı daha yüksek olan balıklar dumanı daha iyi içine çektiğinden tütsülemede daha iyi sonuç verirler. Bu yöntemde, balıklar bütün olarak işleme tabi tutulabilmekle birlikte daha küçük parçalarda yada fileto olarak da tütsülendiklerinde daha lezzetli olurlar

Somon tütsülemede dikkat edilmesi gereken 7 madde

  1. Somonu tütsüleme fırınının içine yerleştirme şekliniz
  2. Somon için doğru tütsüleme sıcaklığı
  3. Tütsüleme boyunca doğru şekilde hava akımının sağlanması
  4. Tütsüleme odunlarının kullanılması
  5. Somon ne zaman hazır olur?
  6. Somonun iç sıcaklığını kontrol etme
  7. Balığı tütsülemeden sonra dinlendirme

1 - Somonu tütsüleme fırını içine nasıl yerleştirirsiniz?

Somon, tütsüleme fırını içine daima derisi odunlara bakacak şekilde yerleştirilir. Bu, balık etinin direk olarak duman ile temas etmesini önleyerek hem aşırı ısınmasını hem de kurumasını önler, etin dağılmasını önler. Böylece tütsüleme esnasında etinin çevrilmesine gerek kalmaz, fakat bazen hareket ettirilmesi gerekebilir. Bu, eşit pişirmeyi sağlamak için gereklidir.

2 - Somon için doğru tütsüleme sıcaklığı nedir?

Yumuşak ve istenilen şekilde yapılmış bir tütsüleme için tütsüleme fırınının içinde doğru sıcaklıkta olması önemlidir. Eğer balıkları içine koyduğunuz fırın gereğinden fazla sıcak olursa balık eti kurur ve bu yüzden yeteri kadar dumanı içine alamaz. Düzensiz pişmeye bağlı olarak da etin üzerinde beyaz lekeli bir görüntü oluşur.

200 derece civarındaki bir fırında tütsüleme yapılırken hassas balıkların etindeki tüm nemin uçması sağlanabilir. Somonun yüzeyinde ise akışkan ve beyaz bir katman göreceksiniz. Bu, tütsüleme sıcaklığının fazla olduğuna dair yalancı bir belirtidir. Doğru sıcaklıklarda yapılan tütsüleme esnasında somonun yüzeyi parlak ve kuru kalır. Eğer yine de balığın etinin yüzeyinde damlacıklar görüyorsanız onları kuru bir havlu ile silerek uzaklaştırabilirsiniz.

3 - Tütsüleme esnasında hava akışının sağlanması

Tütsüleme sırasında hava akışı balık etini kuru tutmaya yarar ve nemin daha kolay buharlaşmasını sağlar. Tütsüleme fırınlarının tümünde, içerideki sıcak havanın fırının içinde dolaştıktan sonra yükselerek çıkıp gideceği delikler vardır. Bu delikleri büyük tutun ve sıcaklığı ayarlamak içinse alt taraftaki deliklerin genişliğini ayarlayın. Elektrikle çalışan tütsü fırınlarının çoğunda havalandırma deliği yoktur. Hava akımı olmayan fırınlardaki hava durgunlaştıkça nem bakımından doygunlaşır ve içindeki etin üzerinde de nem birikmesine neden olur.

4 - Odunların kullanılması

Aromalı odunlar tütsüleme için idealdir. Akçaağaç örneğin kuzeybatı pasifikte çok revaçtadır. Tütsüleme malzemelerinin satıldığı her yerden tedarik edilebildiği için yaygın ve boldur. Başka ağaçların da odunlarının kullanılabildiği tütsülemede dikkat edilmesi gereken en önemli detay çok fazla odunun kullanılmaması gerektiğidir. Aşırı miktarda odun kullanımına bağlı ortaya çıkan yoğun miktardaki duman balık etinin tadını ve aromasını bozarak acılık verir. Tütsüleme sırasında odunun yetersiz kaldığını düşünüyorsanız bir kaç parça odunla takviye yapabilirsiniz.

5 - Tütsülenmiş balık ne zaman hazır olur?

Salamura edilmiş ve tütsülenmiş balıklar 60 - 65 derece arasında harika şekilde pişer ve eğer et sertleşmemişse 75 dereceye kadar pişirilebilir. Eğer somonun pişen tarafını daha aromatik ve sert isterseniz daha yüksek sıcaklıktaki dumana biraz daha maruz bırakabilirsiniz. İç sıcaklığı kontrol etmek içinse bir termometreden faydalanmakta yarar vardır. Probu etin içine takılan bir pişirme termometresi vasıtasıyla etin iç sıcaklığı tütsüleme fırınının açılıp kapanmasına gerek kalmadan takip edilebilir.

6 - Somonun iç sıcaklığını kontro etme

Tütsüleme esnasında eğer yüksek sıcaklık kullanılırsa balık etinin dış yüzeyi içinden daha kısa süre içinde pişer. Dış tarafı daha kısa sürede piştiği için dumanın aromasının etin iç tarafına geçmesi zorlaşır ve dumanın daha az difüze olması demek daha az aromalanmış balık eti demektir. Tütsüleme, balık etinin yapısını korumaya yardımcı olduğu için balık etini yemeyi de daha güvenli hale getirir.

Tütsülemede ideal iç sıcaklık 60 derece civarındadır. Tütsüleme fırınlarının içinde sıcak ve soğuk noktalar vardır ve tütsüleme esnasında balık eti bu noktalar arasında hareket ettirilmelidir. Bu hareketlendirme için rafı kendi etrafında çevirebilir yada bir spatuladan faydalanabilirsiniz.

7 - Dinlendirme

Dinlendirme, tütsülemenin en önemli safhalarından birisidir. Tütsüleme işi bitince somon geniş bir tabağın üzerine alınır ve üzeri alüminyum folyo ile örtülerek 20 dakika boyunca dinlenmeye bırakılır. Bu dinlendirme, somonun üzerindeki aromatik sıvının jelleşmesine, tadın oturmasına ve somonun dokusunun iyileşmesine yardımcı olur.

Yağ oranı yüksek olan balıklar daha fazla dumanı tutabildiğinden tütsülemeye daha uygundur.
Tütsüleme için hemen hemen her balık uygun olmakla birlikte içindeki yağ oranı daha yüksek olan balıklar dumanı daha iyi içine çektiğinden tütsülemede daha iyi sonuç verirler.

Somon tütsülemeye başlamadan önce sahip olmanız gereken başlıca ürünler şunlar:

Tütsüleyici: Balığı içine atıp altına da odunları atacağınız bir tütsüleme fırını, etrafı duman kokusuna bulamadan tütsüleme yapmak için doğru bir araçtır. Odundan çıkan dumanın yayılmasını engellediği gibi o dumanın olması gerektiği yere; yani balığın etine direk olarak geçmesini kolaylaştırır, hızlandırır ve daha verimli kılar. Eğer bir tütsüleme fırınınız yoksa bir ızgaranın üzerine büyük bir tencere kapatarak da kendi tütsüleme fırınınızı yapabilirsiniz. Tütsüleme fırınına dair bilmeniz gereken tek şey fırının sıcaklığı ve sıcaklığın kontrol edilebilirliği.

Odun: Tütsüleyerek işlemenin temelinde ağaç gövdesindeki yada kabuklarındaki aromatik bileşiklerin balığın etine geçirilmesi vardır. Bunun içinse doğru miktarda ve doğru ağaçlardan elde edilmiş odunlarla talaşlara ihtiyaç vardır. Damak tadınıza göre farklı ağaçlardan elde edilmiş odunları kullanabilmekle birlikte somon tütsülemesinde balığın etine en çok yakıştırılan ağaçlar karaağaç, akçaağaç ve meşedir. Ayrıca kiraz ve elma gibi meyve ağaçlarının da odunları tütsülemede kullanılmaktadır.

Tuz: Biraz kaya tuzunun tütsülemede kullanılması, tadın balık etine hapsedilmesini kolaylaştırır. Normal sofra tuzları iyodür içerdiğinden ve topaklamayı önlediğinden tütsülemede pek tercih edilmezler.

Tatlı bir şeyler: Somona tatlı iyi gider. Somonu tatlandırmak içinse yoğun tatlardan faydalanabilirsiniz. Amerika ve Kanada gibi ülkelerde yaygın olduğundan akçaağaç ve huş ağacı şurubu kullanılmaktadır fakat bizim bu taraflarda, bal da işinizi görecektir. Ayrıca tütsülemenin ardından balığın etinin üzerine çıtır bir doku oluşturmak ve göze hoş görünen bir rengi yakalamak için kahverengi şeker de kullanılabilir.

Felaketi fırsata çevirmek: Alternatif türlerden kazanç elde etmek mümkün mü?

Koşulları, uzun süreli şartlar altında belirginleşmiş sucul ortamlara sonradan gelerek orada istilacı konumuna düşen türlere dair bilgileri bir önceki yazıda açıklamıştık. Deniz ve tatlı su ekosistemleri için büyük bir tehlike arz eden istilacılıkla başa çıkmanın yolları arasında, istilacı türlerle avcılık yoluyla savaşmak da var.

Özellikle, bu türlere dair araştırma yapanların karşılaştıkları başlıca kaynaklar arasında istilacı türlerin çeşitli yöntemlerle avlanması ve ekolojik ortamlardan uzaklaştırması öne çıkıyor. Zıpkınla teker teker avlanan yada endüstriyel ölçekte yapılan avcılıkta yan tür olarak ağlara takılan istilacılardan kazanç elde etmemiz mümkün mü?

Su ürünlerinin tüketim pazarına baktığımızda, Ortadoğu - Akdeniz coğrafyasıyla Avrupa ile Uzakdoğu coğrafyası arasında ciddi bir tüketim alışkanlığı farklılığı gözlemleriz. Kıta Avrupa'sının başlangıcıyla doğudaki en uzak noktalar olan Japonya ve Kore arasındaki tüketim alışkanlığı farklılıkları arasında bir yıl içinde tüketilen su ürünlerinin çeşidinden tüketim şekline ve tüketim amacına kadar pek çok farklılık var. İstiridyeler, karidesler ve bazı balıklar dünyanın bir yanında birer lüks tüketim simgesi halindeyken öteki tarafında sabah kahvaltılarına eşlik eden ve tüketimi sıradan hale gelmiş olan birer detay.

Kıyı sularımıza bir şekilde giriş yapan ve buradalarda yayılım alanı gösteren istilacı türlerle başa çıkarken bir yandan bundan nasıl kazanç elde edebiliriz?

Denizden çıkan hemen hemen her türlü su ürününün dünyada bir pazarının bulunabileceğini göz önünde bulundurmakla başlıyor işimiz ve bizim denizlerin ekolojik dengesini alt üst etmeye hazır olan yeni türlerin nerede ve hangi şartlar altında pazarlanabileceğini araştırmakla devam ediyor.

İstilacı olarak tanımlanan türlerle çalışmaya başlamadan önce dikkat edilmesi gereken en önemli konuların başında ise türleri iyi bir şekilde tanımak geliyor. Çünkü vücutlarında bulunan ve canlının kendisini koruması için özel olarak gelişmiş olan organlarla salgılar, onlarla çalışan insanların yaşamlarını tehdit edebilir. Morfoloji, fizyoloji ve toksinler üzerine çalışan su ürünleri mühendislerinin bu alandaki çalışmaları, türlerin daha iyi tanınmasında ve türlerin kendi savunma mekanizmalarının anlaşılması için önem taşıyor. İstilacı türleri iyi şekilde tanıyan su ürünleri sektörünün profesyonelleri, bilgilerini başkalarına aktararak önemli bir bilgi zincirinin en önemli ve ilk halkasını oluşturuyor.

Özellikle kıyı balıkçıları ve endüstriyel boyutta avcılık yapan insanlara türler hakkında bilgi verilmesi gerekiyor. Nasıl avlanırlar, ekonomik değeri olan yerlerine zarar vermeden nasıl ortamdan uzaklaştırılırlar, oltadan yada ağdan nasıl çıkarılır ve nasıl saklanarak son kullanıcıya ulaştırılır gibi sorulara yanıt bulmak önemlidir. Bu gibi sorular, su ürünleri mühendislerine balıkçı bilgilendirmesi ve eğitilmesi alanında yepyeni bir iş alanı daha açabilir.

Fakat avcılık faaliyetleri (ürün tedariği) kadar pazarlama faaliyetleri de bu süreçte en az avcılık kadar önemlidir ve istilacı türlerin avcılığla ekonomik kazanç elde edilmesi davranışının en önemli basamaklarından biridir. Bir denizde istilacı olarak tanımlanan türler, başka denizlerin doğal ekolojik yapısı içinde yer alır ve aktif olarak tüketim zincirinde yer alır ya da oradan avlanarak başka yerlere gönderilir. İyi bir pazarlama faaliyeti için türlerin yerel olarak kabul edildiği lokasyonlar ve o lokasyonların ihracat yaptığı diğer yerler ile irtibat halinde olmak önemlidir.

Avcılık ve pazarlama yeteneklerin sizin ufkunuza ve yeteneklerinize kalmış. Bu yöntem, bir yandan çevre sularının dengesini korumaya katkıda sağlarken öteki taraftan kazanç sağlamanın yalnızca bir basit yöntemi.

Şimdi, Akdeniz'de çeşitli şekillerde yayılım göstermiş olan bazı türlere ve onları öne çıkaran özelliklerine bakalım.

Balon balığı (Lagocephalus sceleratus)

Kurbağa balığı olarak da bilinen balon balığı, Pasifik - Hint Okyanuslarında yaşayan bir türdür. Ağzının ucunda 4 tane büyük kesici diş vardır ve bu dişlerle yayılım gösterdiği alanlardaki canlıları avlar, hatta ağları parçalayarak ekonomik kayıplara neden olur.

Vücudunda tükettiği bir algin vücudunda biriktirdiği nörotoksin olan Tetradototoxin nedeniyle bilinçsiz tüketiminde tüketenlerin ölümüne neden olabilir. Özellikle Uzakdoğu'da ve belli başlı Avrupa kentleri ile Amerika'da bu balığın etini sushi olarak hazırlayan restoranlar vardır ve bu restaurantlar düzenli olarak bu balığa ihtiyaç duyarlar.

Aslan balığı (Pterois)

Scorpenidae familyasında yer alan bu balık, tıpkı balon balığı gibi İndo-pasifik bir türdür ve Akdeniz'de son yıllarda fazlaca gözlemlenmektedir. 40 cm'ye kadar büyüyebilen bu balığın renkleri, suyun içinde gözden kaçmayacak kadar renklidir. Bazı köepk balıkları, hiç bir zehirlenme belirtisi göstermeden bu balıkları tüketir. Balon balıklarında olduğu gibi sushi restaurantları, aslan balığını müşterilerine sunar.

Kahverengi / pembe karides (Metapenaeus monoceros)

Pasifik - Hint Okyanusları ile Afrika kıtasının doğusunda doğal olarak bulunan pembe karides, Akdeniz'e Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla birlikte giriş yapan türler arasındadır ve Akdeniz'in yerel türlerinden birisi olan oluklu karidesi ekolojik olarak tehdit etmektedir. Farklı şartlara uyum sağlayabilmesi, onu Akdeniz'deki türler için kalıcı bir tehdit haline getirmektedir. Afrika'nın kıyı şeridinde, Hindistan'da, Pakistan'da, İsrail'de ve Mısır'da tüketimi yapılmaktadır.

Dülger (Zeus faber)


Akdeniz'deki balıkçılarda domuz balığı olarak da satılan dülger, yanlardan basık yüksek vücudu ile dikkat çeker. Çeşitli pişirme metodları Uzak Doğu'da ve Güney Asya'da sıklıkla tüketilir.

Farklı alanlardaki gelişmeler, su ürünleri mühendislerine yeni araştırma alanları açmaya devam ediyor. Şartlar değiştikçe ekolojik uyum, yeni çalışma alanlarının oluşmasına ortam hazırlıyor. Ekonomik kazanç elde etmek için denizler ve iç sular bize daima yeni alternatifler sunuyor. Bu fırsatları değerlendirip çok yönlü kazanç elde etmek için şimdi harekete geçmeliyiz.

Size uygun sağlıklı beslenme planını bulmak

Çoğumuz üzerimizdeki fazla bir kaç kilodan kurtulup daha sağlıklı bir yaşam için zaman zaman bazı kararlar alır ve bu kararlarımızı çabalarla destekleriz. Her ne kadar gençlik yıllarında içine rahatlıkla girdiğimiz giysilerimiz bize o günleri hatırlatsa da geçen zamanla birlikte yediğimiz gıdaların profiliyle birlikte motivasyonumuz da git gide düşüyor.

Yıllarca diyet yapan ve yediklerini kontrol altında tutarak yaşayan insanlar aslında bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyor ve aslında tüketim alışkanlıklarının düzenlenmesinin her kişiye göre özel bir şekilde ayarlanmasının gerektiğinin farkındalar. Arkadaşınızdan yada internetten aldığınız herhangi bir diyet tarifinin sizin üzerinizde etkili bir şekilde işe yaramadığını daha önce de görmüşsünüzdür. Bu aşamada aslında atmanız gereken ilk adım yeme alışkanlıklarınızı kontrol altına almak  ve bu yazıda da yeme alışkanlıklarınızı düzenleme metoduyla ihtiyacınız olana ulaşmaya başlamanın bir kaç yolu yer alıyor.

Sağlıklı yeme planı nedir?


Sağlıklı bir yeme planı hazırlamanın ilk adımı sağlıklı yiyeceklerin neler olduğunu anlamaktan geçer. Sağlıklı gıdaları tüketmek bizi güçlü, zinde, mutlu ve canlı kılar. Sağlıklı gıdalar vücudumuz içinde iyi hissetmemizi sağlar ve gıdalarla aramızda olan ilişkiyi iyileştirmemize yardımcı olur.

Fiziksel olarak iyi hissetmek

Bizim için doğru olan gıdaları tükettiğimizde daha sağlıklı ve hoşnut oluruz. Sağlıklı tüketim alışkanlığı kazandıktan sonra tüketmeye başladığımız yiyecekler yoğun bir gün içinde ihtiyacımız olan enerjiyi bize sürdürülebilir olarak sağlar. Bizi genellikle öğleden sonra üzerimize çöken ağırlıktan kurtararak günümüzün daha verimli geçmesine yardımcı olur, çalışma ve sosyal yaşamımız için gerekli olan enerjiyi karşılar.

Ruhsal olarak iyi hissetmek

Sağlıklı besinlerle beslenmek aynı zamanda gıdalarla sağlıklı ilişkiler kurmayı da yanında getirir. Düzgün yiyecekler yediğimizde bedenimizde meydana gelen olumlu değişmeleri gördükçe yada kilo vermeye başladığımız fark ettikçe mutlu hissederiz "kötü" olan gıdalardan uzak durmaya karşı daha fazla irade gösteririz. Mükemmelleştirilmiş diyet yiyeceklerinden farklı olarak sadece iyi gıdalar tüketiriz ve kendimizi şeker, çikolata yada kızarmış patates gibi gıdaları tüketmemek konusunda motive ederiz. Bununla birlikte en basit şekliyle herhangi bir baskı yada obsesyon olmadan gıdalarla barışık hale gelir relaks hissederiz.

Tümden iyi hissetmek

Yiyeceklerle arasında sağlıklı bir ilişki olan ve sağlıklı yiyecekler tüketen insanlar, diyet yapanlarla aralarında bütünüyle bir fark olduğundan bahsediyor.

  • Tartıda gördüğüm rakama artık takılmıyorum. Sadece iyi yiyeceklerle beslenmeye, sağlıklı yaşamaya ve giydiğim kıyafetler içinde fit olmaya çalışıyorum.

  • İhtiyacımdan daha fazla olan kilolarımı vermek için odaklanıyorum.

  • Artık yiyeceklerle ilgili hassas değilim. Bazen şeker yiyorum ve gazlı içecekler içiyorum. Bunlar benim için iyi değil fakat bunları yemekten yada içmekten keyif alıyorum. Bunları seviyorum çünkü stesssizler.


Bu sadece ağırlıkla ilgili değil; kendilerini yiyeceklerle ilgili rahat hisseden başarılı insanların neyi ele aldıklarıyla da ilgili.


Sağlıklı yeme planı ne demek değildir?


Fiziksel olarak sizi rahat hissettirecek olan herhangi bir maliyetle önceliklendirilmiş bir yeme planı sağlıklı değildir. Pek çok insan sıkıcı diyetlere tekrar tekrar dönerek yiyeceklerle aralarında olan aşk - nefret ilişkisini geliştirir. Bu da şunlara yol açar:

Duygusal yada sosyal yiyicilik

Kendimizi diyetlerlerle ve diyet yiyeceklerle kısıtladığımızda aklımız yiyemediğimiz yiyecekleri "yalvarmaya" başlar. Araştırmalar gösteriyor ki "yalvarma" diyetin bir sonucu ve diyette olanların yemelerinin yasak olduğu gıdaları diyette olmayanlara göre daha fazla "yalvardıkları / arzuladıklarını"nın göstergesi.

Arzulama hali çok kuvvetlendiğinde zihnimizi ele geçirir ve arzulama halini baskılamak için "kötü" gıdalardan tüketiriz. Bu kendimize olan güvenimizi zedeler ve suçlu hissettirir. Bu davranış tekrarlanmaya başladığında doğallaşma riski artar ve kontrolü kaybettiğimizi düşünürüz.

Bu arada, bugün pek çoğumuz diyet yapmıyor fakat sağlıklı beslenmeye çalışıyor ve bunu yaparken yine de kendisini "iyi" ve "kötü" etiketli gıdalarla kısıtlamaktan vazgeçemiyor. Bu da yiyemediği yiyeceklerle sona eriyor ve diyette olan kişi kendini sabote etmiş gibi hissediyor.

Öz değerlerimiz tabanında vücudumuzun yada kilolarımız üzerinde hakim olmak

Çünkü kendimizi mutlu hissettiğimiz kilomuzda kalmak için çok fazla mücadele ediyoruz ve kilo kaybetme işini hayatımızın en önemli mücadelesi haline getiriyoruz. Bunu hayatımıza dahil ediyoruz ve hayatımızı bu yönde kontrol altına almak üzerine bolca düşünüyoruz.

Ne kadar kilo kaybedeceğimiz üzerinde kesin kontrol elimizde, veremezsek kendimizi cezalandırıyoruz ve öz saygımız yaşamımızın ne kadar büyük olduğuyla ilgili değil kıyafetlerimiz etrafında dönmeye başlıyor. Yiyecekler hakkında düşünmek beynimizle olan barışıklığımızı alıp götürüyor, yapabildiklerimizle ilgili güven kaybı yaşıyoruz ve daha depresif bir hale geliyoruz. Bu da başta hedeflediğimiz mutluluğumuzun tam karşıtı.

Sağlıklı beslenme planı nasıl göründüğünüz ve nasıl hissettiğinizin her ikisine birden odaklanır ki buna sıkıcı gıdaları yemek yada sevdiğimiz gıdalardan kısmak dahil değil. "4 haftada 10 kilo" gibi sihirli kilo verme sonuçları vaad etmez.

İyi yiyeceklerle beslenmek hayatı yaşamak için bir yol ve bunu hayatımızın bir parçası haline getirmeyi sevmemiz gerekiyor.


Sağlıklı yeme planının 3 prensibi


Fiziksel ve ruhsal sağlığımız hakkında bildiğimiz her şeyi bir araya getirirken ve sağlıklı yeme planı oluştururken aklımızda bulundurmamız gereken 3 prensibe göz atalım.

1 - Fiziksel ve ruhsal sağlığınızı dengeleyin

İlk prensip ruhsal ve bedensel mutluluğa odaklanır. Gıdalarla olan ilişkimizde nefret-nefret, nefret-sevgi ve sevgi-sevgi dengesini sağlamak olarak düşünebiliriz.

Sonunda, yiyeceklerin etrafında sinirli ve suçlu hissedebiliriz ve yemek ile ilgili seçimlerimizi her zaman sorgulayabiliriz. Bu süre içinde kendimizi yatıştırmak için fazla yemek yiyebiliriz. Eğer bu spektrumun sonunda iseniz fazla kilolarınızdan kurtulmaya başlama serüveninizden önce yiyeceklerle sağlıklı duygusal bağlantılar kurmaya gayret edin.

Gıdalarla nefret-nefret ilişkisini kurmak

  • Yiyeceklerin etrafında kızgınlık ve suçuluk duygusu

  • Yoğun bir şekilde yiyecekleri düşünmek ve yiyecekler için aşırı istek duymak

  • Aşırı yeme eğilimi (Duygusal yada sosyal yiyicilik)


Gıdalarla nefret-sevgi ilişkisi

  • "Kötü" gıdalar yendiğinde suçluluk duygusu

  • Kendi mutluluğunuz için beden ve kilo kontrolü


Gıdalarla sevgi - sevgi ilişkisi

  • Suçuluk duygusu yaşamadan her yiyeceği yemek

  • Gıdalarla doğal, kolay ve sezgisel bağlantı

  • Vücuduzla ve kilonuzla barışıklık


Eğer gıdalarla olan ilişkileriniz konusunda tamamsanız fakat kilonuzun ve kıyafetlerinizin mutluluğunuzu göstermesine izin veriyorsanız duygusal ve sosyal yiyiciliğiniz konusunda daha duyarlı olabilirsiniz. Kilo vermekle ilgili bilgi vermeden hemen önce kilo kaybetmenin genel mutluluğunuz üzerinde ne kadar etkili olduğunu değerlendirin. Harika bir aileniz, arkadaşlarınız ve mesleğiniz olsaydı kilo kaybını değerlendirmek size kendinizi nasıl hissettirirdi? Eğer değilse kilo kaybının özgüveninizi düşürmesine neden izin veriyorsunuz?

Yiyeceklerle pozitif bir ilişkiniz varsa bir sonraki adıma geçmeye hazırsınız.

2 - Uzun süreli ve sürdürülebilir kılmak

İkinci prensip, günlük hayatınıza kolaylıkla dahil edebileceğiniz ve çok fazla irade gücü gerektirmeyen bir planı tasarlamaya yöneliktir.

Hiç birimiz hayatımız boyunca süren bir diyetin içinde olmak istemeyiz. Hep bizim için doğru şekilde çalışacak bir yeme ve yaşama isteriz. Bunu yapmanın tek yolu ise zaten yoğun olan yaşamlarımız içine sokuşturmak yerine yiyeceklerle olan ilişkimizi yeniden düzenlemektir. Bu aynı zamanda kilo vermekle ilgili programları internetten takip etmenin neden sürdürülebilir olmadığı da demektir. Kendinize özgü kişiselleştirilmiş bir program hazırlamak size uygun metodu bulmanın ilk şartıdır. Doğru şekilde beslenmenin ne kadar zor olduğunu ve çok fazla çaba harcamadan başaramayacağımızı öğrenmiş bulunuyoruz. Spor salonları ve sosyal medya bu düşünceleri bize satarak büyüklüğü milyon dolarlarla ifade edilen paralar kazandı. Fakat başarılı bir sağlıklı yemenin anahtarı şimdi ve daima onu hayatımızın bir parçası haline getirmek kadar basit.

3 - Yoksunluğu en aza indirin

Bu süreçteki üçüncü ve belki de en önemli prensip yoksunluk hissini bastırmayı başarabilmektir. Bu, dilediğimiz her yiyeceği yoksunluk hissi yaratmayacak ve bizi suçlu hissettirmeyecek kadar yememiz; restoranlara gitmemiz, arkadaşlarımızla çıkmamız ve keyifli vakit geçirmek için sevdiğimiz içeceği içmemiz demektir.

Yiyecekler vücut için gıdadan çok daha fazlası demektir. Yiyecekler insanları birbirine bağlar ve insanların mutlu hissetmeleri için bir araçtır. Sevdiğimiz yiyecekler bizi duygusal olarak yeniler ve mutlu kılar.


Kişiselleştirilmiş sağlıklı yeme planınız


Yukarıda bahsedilen 3 prensibi uygulamaya başladığınızda artık kendinize özel bir sağlıklı yeme planı oluşturmaya da hazırsınız demektir.

Yiyeceklerle aranızda olan ilişkiyi aşağıdaki sorulara yanıt vererek puanlayın:

  • Yediğiniz ve yemediğiniz gıdalar hakkında düşünüyor musunuz ve yemediğiniz zamanlarda yiyecekleri arzuluyor musunuz?

  • Örneğin bir parça kek, bir tablet çikolata yada bir paket cips yediğinizde kendinizi suçlu hissediyor musunuz ve hemen ertesi gün kendiniz diyetle cezalandırma ihtiyacı duyuyor musunuz?

  • Etrafınızda yiyecekler varken yeme eğiliminiz kontrolden çıkıyor mu genel olarak kendiniz fazla yemiş buluyor musunuz?

  • Uyandığınızda göbeğinizden kurtulmuş olabileceğinizi ve en sevdiğiniz giysinin içinde ne kadar iyi göründüğünüzü düşünebiliyor musunuz?


Eğer bu soruların 2 yada daha fazlasına "evet" yanıtını verdiyseniz, bu adımları uygularken etrafınızda yiyecekler varken nasıl daha relaks ve mutlu hissedeceğinizi öğrenin.

Vücudunuzun içinde sağlıklı hissetmek ve sağlıklı yiyecekler yemek "%80 kadar doyun" ilkesi olarak da bilinen "Hara Hachi bu"'yu kullanın.

Japon, Çin ve Hindistan gibi pek çok Asya kültürü sadece tatmin olana dek yeme alışkanlığını uygular. Fiziksel olarak duyduğunuz açlık ve doygunluğunuza dair ipuçlarını takip ederek tam tokluk halinden %80 doygunluk haline geçiş için öncelikli olarak yavaş yemeye başlayın. Midenizin ne kadar dolu olduğunu ve ne kadar doyduğunuzu hissetmeye çalışın.

Bu arada, bu ilk başta çok zor olabilir hatta duygusal ve sosyal yiyiciler çok çok daha zor olabilir. Yiyeceklerle barışmadan önce %80 tokluk kuralını denemeye çalışmak sadece sosyal yiyiciliği daha kötü bir hale getirir.

Sevdiğiniz yiyeceklerle sağlıklı ve mutlu bir programı oluşturun.

Aşağıda yer alan birimlerden ana öğünleriniz için dengeli bir tabak oluşturun:

  • 1 avuç büyüklüğünde protein

  • 2 yumruk büyüklüğünde renkli sebzeler

  • Tahıl ve meyvelerden 2 fincan kadar


Kadınlar daha düşük miktardaki yiyecekle bu programa başlayabilir fakat erkeklerin daha fazlasına ihtiyacı vardır. Eğer tabağınızdaki yiyecekler bitmeden %80 doygunluğa ulaşırsanız kalanları daha sonra tüketmek için paketleyip saklayabilirsiniz.

Doygunluğunuzun durumuna göre çeşitli aperatifler için yer bırakabilirsiniz. Bir çörek mi yemek istediniz, yada bir parça çikolata yemek mi istiyorsunuz; yiyin gitsin, kendinizi kısıtlamayın. Yediklerinizden ötürü kendinizi kısıtlamak yerine yediklerinizin keyfini çıkarın. Kendinizi daha az ısırıkla mutlu hissettiğinizi göreceksiniz.

Bu şekilde yemek iki şeye yarar. İlki, yeterli miktarda protein ve sebze yemeniz daima zinde olmanızı sağlar ve genellikle saat 3'ten sonra üzerinize çöken ağırlığın oluşmasını engeller. İkincisi, "kötü" yiyecekleri yemeyi kesmeyi kontrol altına almaya çalıştığınızda yiyeceklere olan aşırı isteğinizi törpüler ve sosyal yiyiciliğinizin önüne geçer.

Küçükten başlayın ve inşa edin

2. ve 3. adımları gerçekleştirmeniz bulunduğunuz yerden büyük bir sıçrama yapmanız demektir ve adımları tek bir seferde geçmeyi düşünmeyin. Sağlıklı şekilde yaşamanın anahtarı birbiri üzerine yavaşça inşa edilen küçük sağlıklı alışkanlıklar yaratmaktadır. Örneğin iki hafta sonra öğle yemeğinizin yanına biraz sebze eklemeyi deneyin yada kahvaltıda yumurta yemeye başlayın. Eğer yapamıyorsanız yemek pişirmek zorunda değilsiniz, sadece salata da işinizi görür.

Sağlıklı yemek yemek zor ve karmaşık olmak zorunda değil. Sağlık spor yaparken harika sandiviçler yada yoga esnasında avokado gibi egoztik gıdalarla yapılmış yemekleri yemek değildir. Sağlıklı yaşamın temeli çok basittir ve her yaştan insan kolaylıkla yapabilir.

İşe kendinizi için değişimi kolaylaştırarak başlayın. Fiziksel ve zihinsel olarak iyi hissetmeye odaklanın ve sevdiğiniz tüm yiyeceklerle birlikte mutlu bir yaşam sürdürün.

lifehack.org'daki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.