Su ürünleri sektöründeki kariyer planlamaları çeşitlenmeli, peki ama nasıl?

Türkiye için baktığımızda, su ürünleri sektörü tıpkı dünyada olduğu gibi sürekli büyüyen ve nitelikli protein kaynağı olarak son derece önemli bir birimi temsil ediyor. Ülkemizde su ürünleri teknikerliği, su ürünleri mühendisliği ve balıkçılık teknolojisi mühendisliği gibi farklı akademik derecelerden 2 yada 4 yıllık eğitim sonunda mezun olan profesyonellerin önlerindeki iş yaşamları genellikle su ürünleri yetiştiriciliği alanında başlıyor ve ilerliyor.

Su ürünlerinin eldesini nitelikli bir şekilde, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik kriterlerini göz önünde tutarak verimli bir şekilde sürdürmeyi ve arttırmayı amaçlayan, açık deniz balıkçılığı konusunda kendi için fırsatlar yaratan İskoçya'da, su ürünleri programlarından mezun olanlar için İskoç Su Ürünleri İnovasyon Merkezi (SAIC) tarafından bazı yeni kariyer planlama yol haritaları belirlenmeye başlandı.



İskoçya, su yosunu yetiştiriciliğindeki ilk politikalarını belirledi.

SAIC tarafından planlanan bu kariyer hedeflerinin temelini su ürünleri programlarında okuyan öğrencilerin ülkedeki su ürünleri sektörü içinde iş üreten firmalarda 18 aylık staj yapmaları oluşturuyor. Her disiplinden öğrenciye açık olan bu staj programı öğrencilerin sektörün içinde yer alan ve sektörün farklı birimleri için çözüm üreten şirketleri daha yakından tanıma, onların iş akış süreçlerini ilk elden gözlemleme, vizyonlarını algılama ve belki de en önemlisi üstlendikleri misyonların su ürünleri sektörü içindeki konumunu ve bu konumun öneminin değerini kavrama imkanı sunuyor.

İskoçya su ürünleri sektörünün 2030 yılı için koyduğu büyüme hedeflerine ulaşması için ihtiyaç duyulan nitelikli iş gücü ve becerinin sektördeki firmalarla kolay entegrasyonunu sağlaması amacıyla da son derece önemli ve gerekli görülen bu staj programı sayesinde sektörün geleceğinde rol oynayacak olan genç profesyoneller kadar sektörde şu anda oyuncu konumunda bulunan şirketler ve girişimler de yeni bir vizyon kazanacak. Zaman yönetimi metodları, örgütsel yönetim kabiliyetleri, liderlik, network oluşturma gibi nitelikli kazanımları da alacak olan öğrenciler bu sayede iş yaşamına katıldıklarında daha iş yaşamının getirdiği süreçlere daha hızlı adapte olabilecek.



Türkiye'deki su ürünleri programlarında okuyan öğrencilerin eğitim hayatları boyunca yaklaşık 2 aylık bir staj süreleri yer alıyor ve bu staj süresi içinde genellikle avlama, yetiştiricilik ve işleme gibi temel alanlara yönlendiriliyor. Halbuki dünyadaki tüketilebilir su ürünleri sektörünün tek bileşenleri bu üç başlıktan oluşmuyor; özellikle Türkiye'de de bilişim, teknoloji geliştirme (su altı görüntüleme ve sensör teknolojileri gibi), pazarlama / pazarlama iletişimi, genetik - hastalık araştırmaları, üreme metodları geliştiriciliği, genetik modifikasyon, çoklukültür tesisleri teknolojileri, balıkçılık ağları tasarımı, su kalitesi kontrolü, akademi dışı eğitimcilik ve tek hücre proteinlerinin günlük yaşama katılması gibi birbirinden farkı konularda da öğrencilerin doğru şekilde yönlendirilerek kariyer planlamalarının yapılması gerekiyor.

Bunları sağlamak için de su ürünleri fakültelerinin farklı sektörlerle etkileşim içinde olması ve farklı sektörlerdeki staj imkanlarını sağlayarak, destekleyerek ve onaylayarak vizyon transferi yapmanın önünü açması gerekiyor. Su ürünleri sektörünün bileşenleri konusunda dışa bağımlılığı azaltmanın yolu buradan geçiyor.



Su ürünleri mühendislerinin yapabileceği 9 yenilikçi iş

İskoçya'nın su ürünleri sektörüne verdiği önemden yola çıkarak geliştirdiği ve SAIC ile birlikte hayata geçirdiği bu staj uygulamasının bir başka iyi yanı da sektördeki şirketler ile gelecekte o sektörde çalışacak olan kişiler arasında bağlantı kurması. İyi bir iş bulabilmek için halen liyakatın geçerli olduğu lokasyonlarda doğru kişilerle doğru kanallardan doğru yöntemlerle bağlantı kurmanın önemi hala çok önemli ve geçerli bir metod.

"Her ne kadar her seferinde üç tarafı denizlerle çevrili olan" diye başlasak da, Türkiye'deki su ürünleri sektörünün işleyişini ve sektöre olan katılımı arttırmak için her şeyden önce mesleki örgütlenmenin başarılı bir şekilde sağlanması gerekiyor. Liyakate dayalı bir kariyer planlamasının sağlanması için kişiye özel değil sektördeki her profesyonelin erişimine açık olan portalların ve programların geliştirilerek bu örgütlülük çatısı altında sunulması gerekiyor. Stajlar, sektörel iş arama ve yerleştirme operasyonları, eğitim dökümanları, doğru bilgilerin sunulduğu materyallerin geliştirilmesi kariyer planlamalarının somut ve sonuç odaklı gerçekleştirilmesini sağlayacak.

Küçük işletmelerin yem giderlerini azaltmanın en kolay yolu

Su ürünleri yetiştiriciliğinde yem giderleri ve yem tutma maliyeti yetiştirme operasyonunun önemli bir gider kalemini oluşturuyor. Yetiştiriciliği yapılan türlerin her gün besin değeri yönünden yüksek maddeleri içeren yemlerle beslenmesi zorunlu ve yem giderleri neredeyse stabil. İşletmelerin yem firmalarına bağımlığı ise üretim maliyetini dalgalandıran başlıca etmenlerden. Peki, ihtiyaç duyduğunuz su ürünleri yemlerini kendi üretim tesisiniz içinde üretmeye ne dersiniz?

Balık yemlerinin hazırlaması, aslında zor ve zahmetli bir işmiş gibi görünse de aslında iş göründüğü kadar zor değil, hatta eğlenceli bile sayılabilir.

Afrika kıtasının ortasında, Victoria Gölü’nün kıyısındaki Uganda’nın göle yakın kasaba / şehirlerinden birisi olan Mukono’lu balıkçılar öncelikli olarak tatlı su balıkçılığı ve sağlıklı balıkları elde edebilmeleri için döllenme konusunda eğitildiler. Mukono’lu balıkçılar için su ürünleri yetiştiriciliği eğitiminin belki de en heyecan verici kısmı, yetiştiriciliğini yaptıkları su ürünleri için nasıl besin hazırlayacaklarını öğrendikleri dersler oldu.

Nairobi’deki Endonezya temsilciliğinin öncülüğünde Endonezyalı yatırımcılar ve ülkedeki kalıcı Birleşmiş Milletler temsilcileri, Kigombiya’daki Mukono İslam Enstitüsünde yerel balıkçılara balık yemleri konusunda eğitim verdi. Verilen bu eğitimin amacı aslında oldukça basit; ülke şartlarına göre yüksek kaçan balık yemi fiyatlarının karşısında su ürünleri üretimi yapan çiftçilerin giderlerini kısarak yetiştiricilikten elde ettikleri karı arttırmak.

Su ürünleri için yem üretme aşaması, çiftçilere daha önce verilen havuz yapım teknikleri ve balıkların oraya nasıl ve hangi şekilde konacağı konusunda kapsamlı bir eğitimin verilmesinin ardından verildi.

Aslında küçük - orta ölçekli su ürünleri üreticiliğinde kullanılabilecek ve balıkların ihtiyaç duyduğu maddeleri sağlayan yemlerin içeriğinde çok fazla şey yok ve gerekli olan bir kaç malzeme de etraftaki hammaddelerden kolaylıkla elde edilebiliyor. Örneğin dört ölçek un, üç ölçek balık unu - yada yerine geçebilecek diğer hammadde, bir ölçü nişasta ve biraz yağ ile bahçeden toplanan solmaya başlayan sebzelerle bir miktar mineral katkısı basit bir su ürünleri yemini hazırlamak için yeterli malzemeler. Çok pahalı olmayan ve etrafımızdan kolaylıkla elde edebileceğimiz bu malzemelerin toplam maliyeti muhtemelen satın alınan yemlere oranla daha düşük.

Bütün bu malzemeleri kullanarak su ürünleri için yem hazırlamak gözünüzde canlandırdığınız kadar karmaşık ve meşakkatli değil. Öncelikli olarak iki kuru malzemeyi büyük ve sağlam bir tahta kaşıkla derin bir kapta karıştırmakla başlayın ve geriye kalan malzemelerinizi teker teker hem karıştırın hem de karışımın içine eklemeye devam edin.

Kuru malzemelerinizi karıştırdıktan sonra yaş malzemelerinizi de eklemeye başlayın. Özellikle tatlı meyveleri ve sebzeleri kullanırsanız aynı zamanda beslediğiniz balıkların yeminizi daha iştahla tüketmesini sağlarsınız. Ardından yeteri kadar suyu ve yağı da yeminize ekleyerek tüm karışımın hamur olmasını sağlayın.



Pelet hazırlamak sandığınızdan daha kolay.
Kıvamlı hamurunuzdan uygun büyüklüklerde parçalar kopararak avuç içinizin içinde yuvarlayın. Ardından bu parçaları bir makarna süzgecinin üzerinde bastırarak hamurun gözeneklerden geçmesini sağlayın. Oluşan peletleri güneş ışığında 1 gün kadar kurutun ve ardından güneş görmeyen serin bir yerde saklayın. Unutmayın, yemin içinde herhangi bir koruyucu katkı maddesi olmadığı için hazırladığınız yemleri mümkün olan en kısa sürede tüketin.

Bu arada, eğer çevrenizde varsa yeminizin içine balık unu yerine salyangoz yada soluncan eti de ekleyebilirsiniz.

Dailymonitor.co.ug’daki bir yazıdan yola çıkılarak Türkçe’ye adapte edilmiştir.

Özellikle küçük ve orta ölçekli su ürünleri yetiştiriciliği yapan işletmeler, yem konusunda kendini dışa bağımlılıktan kurtarmak konusunda daha büyük avantaja sahip. Ellerinde var olan imkanları kullanarak ve çevreden elde edebilerek kullanabildikleri maliyetsiz protein kaynakları ile maliyetlerini daha da düşürmek konusunda yeterli fırsatları var.

Su ürünleri mühendislerinin ana çalışma alanlarından birisi olan yem üretimi ve yem teknolojisi alanları artık daha da önem kazanıyor. Uygun yem içeriklerini doğru şekilde ve karıştırarak besiciliği yapılan su ürünlerine veren mühendisler, su ürünleri sektörünün beslenme alanında da stratejik bir noktada görev yapıyor.

Mikropartikül plastik maddeler artık deniz tuzuna da karışıyor

Denizden elde edilebilen inorganik su ürünlerinin başında gelen ve özellike insan beslenmesinde son dönemde kendine önemli yer bulan deniz tuzunda mikropartikül plastik maddeler bulundu. Kaya tuzuna alternatif olarak mutfaklarımıza giren deniz tuzu da böylece plastik atıkların tehdidi altına giren su ürünleri arasında yerini aldı.

İnsanlar tarafından su kaynaklarına bırakılan mikropartiküllerin miktarının 13 milyon ton civarında olduğu tahmin ediliyor ve bunların çoğunluğu deterjan, cilt temizliği ürünleri ve diş macunlarının içinde bulunan, ortalama 5 milimetreden daha küçük parçacıklar. Plastiklerin bir kısmı kimyasal ve mekanik yollarla parçalanıyor olsa da 2014 yılında yapılan bir araştırma deniz yaşamıyla iç içe 5 trilyondan daha fazla plastik parçacık olduğunu belirtiyor.



Mikropartikül plastik maddelerin son tüketicilerden birisi olan insanlara geri dönüşleri arasında önemli yer tutan besin zinciri yolundan daha önce bahsetmiştik. Başta fitoplankton ve kril gibi canlıların beslenmesiyle besin zinciri içine giren partiküller tüketimlik su ürünlerinin bünyelerinde toplanarak hem su ürünlerinin hem de onları tüketenlerin yaşamları için tehlike arz ediyor.

Scientific Reports'da yayınlanan bir başka araştırma ise suyun içindeki mikropartikül plastik maddelerin etkilerinin yalnızca tüketilebilir organik kökenli su ürünlerinin ötesinde olduğunu gösteriyor. Bir inorganik su ürünü olarak kabul edilebilecek olan deniz tuzundaki yabancı maddeleri araştırmak üzere 8 farklı ülkedeki 16 farklı deniz tuzu markasının ürünlerini inceleyen bilim insanlarının elde ettiği sonuç oldukça düşündürücü. Tuzu suda eritip dipte kalan maddeleri inceleyen araştırmacıların bulduğu toplam 72 yabancı maddenin 30 tanesi plastik, 17 tanesi plastik olarak sınıflandırılabilecek pigment ve 4 tanesi de toz olarak tanımlanırken geriye kalan 21 tanesi ise tanımlanamadı. Kimyasal analizler neticesinde ortaya konulan plastik çeşitliliğin çoğunlukla denizlerde atık olarak bulunan plastik maddelerden kaynakladığı ve tuz kirliliği olarak düşünülmediği belirtiliyor. Deniz tuzu örneği alınan ülkeler ise Avusturalya, Fransa, İran, Japonya, Malezya, Yeni Zelanda, Portekiz ve Güney Afrika olurken bir tek Fransa'dan alınan örneklerde herhangi bir atık maddeye ulaşılamadı.



Deniz tuzundaki ve deniz ürünlerindeki mikropartikül plastik maddelerin miktarı şu an için az olduğu için bu maddeleri tüketilmesi şu an için sağlığımız üzerinde herhangi bir zarar teşkil etmiyor fakat su kaynaklarını aynı hızda plastik atıklarla kirletmeye devam etmemiz halinde teşkil etmeyeceği anlamına gelmiyor.

Quartz.com'daki yazıdan yola çıkarak Türkçe'ye adapte edilmiştir.

İklim değişikliği su ürünlerinin besin kompozisyonunu etkiliyor

Dünya üzerinde yaşayan herhangi bir insan için iklim değişikliğinin gözle görülen etkileri yalnızca buzul erilmeleri ve erimeye bağlı olarak deniz seviyesindeki gözle görülür yükseliş ve göz alıcı rengini kaybederek beyazlamış mercanlar olarak tasvir edilebilir. Bu durumların gündelik hayatımıza olan etkileri göreceli olarak daha uzakta olmakla birlikte bize daha yakın bir başka etki daha söz konusu. Su ürünlerinin besin değeri ve bu besin değerlerinin kompozisyonundaki olumsuz değişim.

Sıcaklık değişiminin ve deniz suyunun asiditesindeki değişimin deniz yaşamı üzerinde çok ciddi sonuçları var. Özellikle kutup sularında yaşayan ve üreyen balıkların üreme döngüleri sekteye uğrarken Avusturalya'daki Southern Cross Üniversitesi'nden araştırmacı Kirsten Benkendorff'a göre sıcaklıktaki artışın başka sinsi sonuçları da var. İklim değişikliğine karşı adapte olabilecek türler için bile pazardaki su ürünleri hala etkilenebilir.

ScienceDirect'te yayınlanan yeni bir araştırmada Dicathais orbita ismindeki bir deniz salyagozu bu yüzyılın sonlarına doğru tahmin edilen deniz suyu sıcaklığına ve asiditesine maruz bırakıldı. Elde eidlen sonuçlarda salyangozun içindeki lipidlerin ve glikojen miktarının azaldığı gözlendi. Bununla birlikte ortam koşullarının salyangozun etine olan etkileri daha düşündürücüydü; salyangoz etindeki protein yarı yarıya azalmıştı. Salyangozunkine benzeyen koşullarda yapılan başka araştırmalar ise yağ asidi konsantrasyonlarındaki düşüşler de dahil olmak üzere diğer kabuklu su ürünlerinin de benzer etkiler altında olduğunu ortaya koydu.

Dünyada D. orbita'nın içinde yer aldığı aileden yılda 250.000 ton kadar hasat ediliyor ve salyangozlar da dahil olmak üzere kabuklu su ürünleri dünyanın farklı yerlerindeki insanlar için önemli bir besin kaynağı fakat su koşullarındaki değişimler bu su ürünlerinin besin yönünden kalitesini ve değerini düşürecek.

Besin çok önemli olmakla birlikte besinle birlikte tat da önemlidir. İsveç Göteborg Üniversitesi'nden Sam Dupont, 30 yerel uzmana bir panel hazırlamadan önce kuzey karidesini gelecekte olması muhtemel çevre koşullarına maruz bıraktı. İsveçliler için son derece önemli olan İsveç Karidesi, maruz kaldığı koşullar neticesinde sürekli olarak görüntü ve tat açısından daha az puan almış ve araştırma dünya çapında daha fazla kapsamlı hale gelmiştir.

İklim değişikliği kaç tane su ürününün besin kalitesini olumsuz etkileyecek?

Dupont bunun kilit soru olduğunu söylüyor; denizlerin asitleşmesi su altındaki her türün duyarlı olduğu bir durumdur.

Araştırma, fitoplanktonun büyüme oranından jumbo kalamarın metabolizma hızına kadar asitleşmenin asitleşmenin etkilerini net olarak ortaya koyuyor. Genel olarak suyun asiditesinin artması, suyun içindeki canlıların enerji toplama ve enerjiyi kullanma biçimlerini etkiliyor. Asiditenin artmasına bağlı olarak gelişen stres faktörü canlının vücudundaki lipid ve protein dengesini değiştirebilir. Bu değişim de su ürünü olarak değerlendirilebilen türlerin besin içeriğinde ve lezzetlerinde negatif etkilere neden olabilir.  Dupont'un yaptığı araştırmanın neticesinde meydana gelen değişimler toksik ve fenolik bileşenlerin artmasına bağlı olarak acılaşma olarak örneklendirilmiş.

Hakaimagazine.com adresindeki makaleden Türkçe'ye adapte edilmiştir.

Tüketime sunulan her 5 su ürününün 1 tanesinin etiketi yanlış bilgi veriyor

Karadeniz somonunuzu nasıl alırdınız?

Özellikle Akdeniz'deki su ürünü olarak ticari değeri olan türlerin soylarının devamını sağlamak ve doğru boydaki balıkların pazara çıkması için girişimlerde bulunan Oceana tarafından yayınlanan yeni bir araştırma, su ürünleri pazarında var olan menülerde yada etiketlerdeki bilgilerin 1/5'inin yanlış olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya konu olan bilgiler, dünya çapında 25.000 su ürününün incelenmesiyle elde edildi.

Bu yanlış bilgilendirme ve etiketlemeler yüzünden dünyadaki bir çok insanın göreceli olarak daha az değerli olan su ürünlerini daha değerli olan türler sanarak yemiş oldukları düşünülüyor. Bu davranış bir "sahtekarlık" olarak düşünüldüğünde, sahtekarlığın en fazla fileto formunda sosla birlikte sunulan Asya yayınbalığında yapıldı. Bu balık göreceli olarak daha pahalı ticari değere sahip olan levrek, morina ve orfozun da yer aldığı 18 türün yerine geçti.



Ocena'nın yayınladığı rapor 55 ülkedeki 200'ün üzerindeki araştırmanın bir meta-analizini sunuyor. Yalnızca İtalya'daki örneklenen ve araştırmacılar tarafından levrek, orfoz ve kılıç olarak örneklenen balıkların %82'sinin farklı tür olduğu görüldü. Bünyesindeki civa miktarı son derece fazla olan ve tüketiminde dikkat edilmesi gereken kral uskumrunun Güney Afrika'da barakuda ve görsel olarak barakudaya benzeyen wahoo olarak satıldığı gözlendi. Hong Kong'daki 29 deniz tarağı örneklemesinin ise yalnızca 1 tanesinin gerçekten deniz tarağı olduğu ortaya çıktı.



Araştırmayı interaktif hale getirmeyi amaçlayan araştırmacılar, ellerindeki verileri bir harita üzerinde sundular. Hakemli kağıtlar, DNA analizleri, gazete araştırmalarına barındıran veriler arasında da Oceana'nın kendi araştırma verilerinin de bir kısmı yer alıyor. Raporun genelinde perakende, toptancı ve ithalatçıların her kademesinde yalnış etiketlemelerin var olduğuna dikkat çekiliyor.

Su ürünlerinin etiketlenmesinde yapılan sahtekarlıklar, harita üzerinde pembe ve koyu kırmızı arasında derecelendirilmiş. Fransa, İtalya ve Türkiye hattındaki Güney Avrupa bölgesine baktığımızda su ürünleri etiketlerinin güvenilirliği konusunda genellikle koyu kırmızı derecelendirme yapılmış. Türkiye'deki tek örnekleme ise Ankara'dan.

Ocena'nın yeni araştırmasına buradan göz atabilirsiniz. Raporu indirmek için buraya tıklayın.

nytimes.com kaynağındaki makaleden yola çıkılarak Türkçe'ye adapte edilmiştir.