Alacakaranlıktan gelen balıklar kurtarıcımız mı olacaklar yoksa felaketimiz mi?

1789'da kaşifler Alessandro Malaspina ve José de Bustamante, İspanya'nın dünyadaki ilk bilimsel keşif gezisi için Cádiz'den yola çıktı. Malaspina ve Bustamante, beş yıl boyunca Kuzey, Orta ve Güney Amerika Pasifik kıyıları boyunca ve batıya doğru Filipinler'e kadar uzanan İspanyol imparatorluğu boyunca hayvanları ve bitkileri inceledi ve topladı.

2010 yılında, Cádiz'den başka bir İspanyol seferi yola çıktı ve bir önceki orijinal rotayı büyük ölçüde takip ederek rotadaki okyanusların bugünkü durumunu araştırdı.

Ekip, Malaspina ve Bustamante'nin zamanında orada olmayan kirleticileri, plastikleri ve kimyasalları ölçtü, deniz suyu ve plankton örnekleri topladı; 31.000 millik yolculuk boyunca geminin sonarı açıldı ve aşağıdan gelen yankıları dinledi. Bu araştırmadaki başlıca hedef neydi? Sardalya veya hamsi gibi görünen küçük gümûşi balıklarla sadece daha büyük gözleri ve karanlıkta parlayan benekler.

Bunlar yaygın olarak bilinen ismiyle fener balıklarıdır. Dünya denizlerinde yaklaşık 250 türü vardır ve bu balıklar okyanusların alacakaranlık kuşağındaki en yaygın balıklar olmakla kalmazlar, aynı zamanda gezegende en çok bulunan omurgalılardır.

Bu balıkların Lophiidae ailesinden Lophius piscatorius ile bir bağlantısı yoktur.

Büyük miktardaki sürüler ilk olarak ikinci dünya savaşı sırasında, deniz sonar operatörleri, geceleri yüzeye çıkan ve şafakta geri dalan, sağlam bir deniz yatağı gibi görünen şeyin yankılarını gördüklerinde fark edildi. Aslında ses atımları; derinlerde saklanan yoğun katmanlarda toplanıp gün batımında yüzeyden beslenmek için binlerce metre yukarı yüzerken, milyarlarca fener balığının hava keselerinde - gazla dolu iç baloncuklarda - yankılanıyordu.

Her gece, kendilerini avlayan kalamar gibi diğer hayvanlarla birlikte, fener balıkları gezegendeki en büyük hayvan göçünü yapıyor.

1 gigaton balık?!

2010 Malaspina keşif gezisinden önce, trol araştırmalarına dayanan çalışmalardan elde edilen verilere göre yarı karanlık zonda yaklaşık bir gigaton (1 milyar ton) balık içerdiğini tahmin ediyordu. Bu görünüşe göre hafife alınan bir tahmin; çünkü fener balıkları açık ağlardan yakalanmaktan kaçınıyor. Malaspina akustik araştırması ağlarla veri elde etmeye dayanmıyordu ve dolayısıyla 2014'te yapılan araştırma, 10 ila 20 gigaton arasında değişen alacakaranlık kuşağı balığı hakkında yeni tahminlerin yapılmasına imkan tanıdı.

Böylesine büyük bir hasat imkanı, tipik şekilde balıkçılıkla ve dünyayı beslemekle ilgili çalışan hemen hemen herkesin kafasında aynı sorunun oluşmasına neden oldu: Alacakaranlıktan gelen bu balıklar, artan insan nüfusunu beslemeye yardımcı olabilir mi?

Çok yağlı ve kılçıklı olduklarından bu fener balıkları doğrudan birinin tabağında yiyecek olarak görmemiz zor. Fakat su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılan yemlerin en önemli bileşenlerinden birinin balık yağı olduğunu düşündüğümüzde fener balıklarının potansiyeli kendiliğinden parıldıyor.

Malaspina keşfinden sonra, alacakaranlık balıklarının tahmin edilen daha düşük kütlesinin sadece yarısının (hala 5 gigatonluk büyük bir miktardan bahsediyoruz) yakalanması durumunda, teorik olarak 1.25 gigaton yetiştiricik kökenli deniz mahsülü elde etmek için yeterli balık unumuzun olabileceği tahmin edilmekte. Bu, halihazırda yapılmaya devam edilen yıllık 0.1 gigatonluk yabani balık avından çok daha fazla.

Bununla birlikte, fener balığı hasadı başlasa ve birçok balık yetiştiriciliği türünün diğer çevresel etkilerini bir kenara bırakırsak, çoğu kişi, herkesin yemesi için yiyecek sağlama gibi erdemli bir amaca ulaşıp ulaşamayacağını sorguluyor.

Gıda açısından zengin, gelişmiş ülkelerin çoğunda somon ve karidesler yemle beslenir ve evcil hayvan gıdalarında da giderek artan bir hacimde satılmaktadır. Ayrıca, Rus ve İzlanda filoları da dahil olmak üzere, fener balığı balıkçılığı yapmaya yönelik önceki girişimler ticari bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu derin sularda balık tutmanın şimdiye kadar çok pahalı ve balık unu çok ucuz olduğu kanıtlandı.

Gıda takviyesi kaynağı olarak kullanabilir miyiz?

Daha yakın zamanlarda, fener balığı popülasyonlarının yüksek tahminlerinin harekete geçmesiyle, alacakaranlık kuşağı balıkçılığının nasıl karlı hale getirileceğini araştırmak için planlar yapılıyor. AB, bu tür fırsatları araştırmak için beş yıllık bir araştırma projesini finanse etti. 2017'de Norveç, alacakaranlık kuşağındaki bu balıklar için 46 keşif amaçlı balıkçılık lisansı verdi. Bu balıkçılık aktivitesi muhtemelen düşük maliyetli balık unu üretmek için değil de Omega-3 takviyeleri ve balık yağı hapları gibi ürünleri tedarik eden daha kazançlı “nutrasötikler” endüstrisini tedarik ederek kârlı olmaya çalışacak.

Bir alacakaranlık balıkçılığını geliştirmeye yönelik bu ve diğer girişimler, vahşi balık avlamak için karşı konulmaz bir zorunluluğu yansıtıyor. Sürdürülebilirlik - ve dünyayı besleme ihtiyacı hakkında konuşmalar arasında, bu balıkları avlanmadan bırakmanın bir şekilde israf olacağı yönündeki karşı varsayım var. Az sömürülmüş terimi, sanki bu hayvanların tek amacı insan yararı içinmiş gibi sıklıkla kullanılır. Alacakaranlık kuşağından çağlayan binlerce trilyon parlayan balık fikri, birçoklarının görmezden gelemeyeceği kadar çekici.

Yeterince fener balığı yakalamak ve çabaya değer kılmak için, bu balıkçıların muhtemelen büyük orta su trol ağları kullanması ve sonar ile bulunması kolay büyük sürülerde bir araya geldikleri için gün boyunca balıkları hedeflemeleri gerekecektir. Ağlar dibe değmeyecek veya 1000 yıllık mercanları parçalamayacak, ancak elekten geçirip açık suyu süzdükçe, zaten yeterince sorunu olan diğer hayvanları yakalayacaklar. Bu da tipik şekilde daha önce de defalarca bahsettiğimiz üzere ıskarta balıkçılığa işaret ediyor.

Paul Caiger / Woods Hole Oceanographic Institution

Okyanusun kendi içindeki dengeyi gözetiyor muyuz?

Turuncu imparator balığı (Hoplostethus atlanticus) gibi aşırı yavaş büyüyen derin deniz türlerinin aksine, fener balıklarının önemli av baskısına dayanma olasılığı daha yüksektir; çok daha hızlı büyüyorlar ve yaşamları aylarla ölçülüyor, bazıları iki yıldan az yaşıyor. Fakat yarı aydınlık zonda balık tutmak, fener balıkları ve benzeri türlerin iklimi düzenlemeye yardımcı olma şeklini bozarak farklı türde bir felaketi tetikleyebilir.

Günlük yukarı ve aşağı yüzme rutinleri, parçacık enjeksiyon pompalarını güçlendirerek yüzey ile derin arasında hayati bağlantılar oluşturur.

Küçük balıkların sığlıklarda beslenmesi, daha sonra aşağıya dalması, derinlerde kalan daha büyük balıklar tarafından yenilmeleri ve böylece atmosferden karbondioksiti depolanabileceği derin okyanusa pompalama sürecidir.

Parçacıklar 1.000 metrenin altına düşerse, karbonları yüzeye dönmeden önce 1.000 yıla kadar depolanabilir. Batı İrlanda açıklarındaki kıta eğimi üzerine yapılan bir araştırma, derinlerde yaşayan balıkların yılda 1 milyon ton CO2 eşdeğerini yakalayıp depoladığını tahmin ediyor.

Yarı karanlık zonda balıkçılık yapmak eğer yüzey ve derin arasındaki bağlantıya zarar verirse, bu biyolojik karbon pompasının ne kadar hızlı veya kritik bir şekilde zayıflayabileceğinden kimse emin olamaz. Ancak fener balıklarının küresel iklim sisteminin bir parçası olması ve yalnız bırakılması gereken bir risk var.

Endişe verici bir şekilde, alacakaranlık kuşağı balıklarının sayısı için yeni yüksek rakamla herkes aynı fikirde değil. 2010 Malaspina çalışması bile belirsizliğini ve kullanılan yöntemlerin sınırlamalarını belirtiyor. Ancak yarı karanlık zonda daha önce düşünülenden en az 10 kat daha fazla balık bulunduğu manşeti insanların dikkatini çekti.

Sonraki çalışmalar, bu rakamlara ve onları destekleyen varsayımlara daha eleştirel baktı. Malaspina araştırması, derinlerden yansıyan ve sonar tarafından alınan sesin ölçüsü olan akustik geri saçılımın tamamen balıklardan geldiğini varsayıyordu. Ancak yarı karanlık zonda vücutlarının içinde yansıtıcı, gazla dolu baloncuklar bulunan tek hayvanlar onlar değil. Ayrıca 19. yüzyıl Alman doğa bilimci Ernst Haeckel'in tanımlayıp resimlediği birçok sifonoforda da varlar. Ayrıca bazı alacakaranlık kuşağı balığında yüzme kesesi de yok, bu nedenle sonar tarafından tespit edilmez haldeler.

2019 yılında yapılan bir araştırma, Malaspina keşif gezisinden elde edilen akustik verileri bu belirsizlikleri hesaba katarak yeniden yorumladı. Yarı karanlık zon balıklarının ortaya çıkan tahminleri 1.8 ila 16 gigaton arasında değişiyordu. Bu ölçekte gerçek değerin nerede olduğunu söylemek için çok erken, bu da dışarıda 20 gigaton olabileceği gibi riskli önermeye dayanarak fener balığı yakalamaya başlamak için kesinlikle çok erken olduğu anlamına geliyor.

Yakın tarih bize, endüstriyel balıkçılık yeni türleri yakalamak için yeni bölgelere yayıldığında her zaman yıkıcı çevresel etkilerin olduğunu söylüyor. Yarı karanlık zonda aynı hatadan kaçınılabilir mi?

Kaynak: theguardian.com

Deniz ürünleri tüketimi bağışıklık sisteminizi nasıl güçlendirir?

Çok zorlu iki yılı geride bıraktığımız şu günlerde, artık yaşamımızın bir parçası olarak görmeye alıştığımız COVID 19'un yanı sıra, hareketlenmeye başlayan sosyal ve iş yaşamımız nedeniyle soğuk algınlığı ve gripten de endişeliyiz. Başta TV reklamları ve gezindiğimiz hemen hemen her web sitesindeki reklam alanlarında karşımıza çıkan reklamlardan da anlayacağımız üzere, insanlar bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak ve güçlendirilmiş bağışıklık sistemlerini desteklemek için her zamankinden daha fazla arayış içindeler.

Southampton Üniversitesi'nde beslenme immünolojisi profesörü ve "Beslenme ve bağışıklık: COVID-19 için dersler." isimli bir araştırmanın yazarı Dr. Philip Calder, “Besinler, yediğimiz şeyler, fiziksel aktivite ve sigara içmeme gibi şeylere ek olarak bağışıklık sistemimizin işleyişinin çok önemli bir parçası” diyor. “Bağışıklık sistemi enfeksiyona karşı korunmanın merkezinde yer alır. Son 18 ayda, zayıf bağışıklık sistemleri büyük bir halk sağlığı sorunu olarak ortaya çıktı."

Bağışıklık sistemini güçlendirmenin en kolay, hızlı ve güvenilir yolu iyi beslenmeden geçer. Vitaminler ve mineralleri tek kaynaktan gerektiği kadar içeren besin grubu ise tartışmasız şekilde deniz ürünleridir. Özellikle kış aylarında avuç içlerimizi güneşe dönerek vücudumuzda sentezlenmesini sağladığımız D vitamini başta olmak üzere, deniz ürünleri bağışıklık sistemini destekleyen başka iyi mikro besinlerin de kaynağıdır.

420.000'den fazla kişinin katıldığı NIH-AARP Diyet ve Sağlık Çalışmasından elde edilen veriler, deniz ürünleri yemenin solunum kaynaklı ölümleri yüzde 20 oranında azalttığını gösteriyor. Aslında, daha yüksek deniz ürünü tüketimi ve omega-3 yağ asidi alımı, toplamda daha düşükölüm oranı ile önemli ölçüde ilişkili.

Deniz ürünleri tüketimini yalnızca balık grubu ile kısıtlamıyoruz ve kabuklu deniz ürünlerinin de potansiyellerinin farkındayız. Bu iki grupta yer alan tüm ürünler, bağışıklık sisteminin düzgün şekildei işlevlerini yerine getirmesi için gerekli yapı taşları olan besinleri sağlar.

Deniz ürünlerinde yer alan omega-3 yağ asitleri DHA VE EPA, bağışıklık sistemi için çok önemlidir.Anti-inflamatuar oldukları için bağışıklık tepkisinin zararlı etkilerini tersine çevirmeye yardımcı olurlar. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin olan deniz ürünlerini biliyoruz fakat yine de üzerinden bir kez daha geçelim: somon, ringa, hamsi, istiridye, sardalya ve alabalık.

Omega-3 yönünden zengin deniz ürünlerini kısa bir şekilde hatırladıktan sonra, deniz ürünlerinin içindeki hangi bileşenin bağışıklık sistemi için ne tür bir fayda sağladığına bakalım.

B vitamini

B2, B6 ve B12 gibi B grubu vitaminlerinin tümü hastalıklara karşı savaşırken oksijen akışını sağlayan kırmızı kan hücreleri ile beyaz kan hücrelerinin gelişimini teşvik eder. hem balık hem de kabuklu deniz ürünü grubundan temin edilebilir.

D vitamini

Bu vitamin, bağışıklık sisteminin işlevini kontrol eder.  Doğuştan gelen antimikrobiyal tepkisinde önemli rol oynar ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasında rol oynar. En önemli kaynağı balık grubu deniz ürünleri olarak görülmektedir.

Demir

Bağışıklık sisteminin hücrelerinin aktivasyonu ve çoğalmaları için esas olan bir mineraldir. Tüm kabuklu deniz ürünlerinde yaygın olarak bulunur fakat asıl kaynağı olarak midye ile istiridye gösterilmektedir.

Selenyum

Deniz ürünlerinden elde edilebilecek olan faydalar arasında önemli bir yere sahip olan fakat genellikle gözden kaçırılan selenyum, viral mutasyonu hafifletmekte önemli bir görev üstlenir. Oksidatif stresi azaltmaya yardımcı olan önemli bir antioksidandır ve bu sayede iltihabı azaltarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Denizden çıkan ve tüketilen her mahsülde selenyum vardır. Daha spesifik örnekler vermek gerekirse eğer, ton balığı, sardalye, istiridye, karides dikkate alınabilecek iyi seçeneklerdir.

Çinko

Bağışıklık sisteminin en iyi yardımcılarından biridir ve özellikle yaraların iyileşmesine katkı sağlamak konusunda çok faydalıdır. Vücuttaki hücrelerde yer alır ve bu hücrelerin bakteri ve virüslerle savaşmasında etkilidir. DNA sentezi için de gereklidir. İstridye, yengeç ve istakoz gibi deniz ürünleri iyi birer çinko kaynağıdır. Sardalya, somon, pisi ve dil balığı gibi balıklarından da elde edilebilir.

Hiçbir yiyecek ve takviye edici gıda tek başına hastalıkları önleyemez, ancak deniz ürünlerinde bol miktarda bulunan bu temel besin maddelerini düzenli olarak dahil ederek bağışıklık sistemi desteklenebilir.

Okula yeni başlayan çocuklarınızın beslenme alışkanlığına neden deniz ürünlerini katmalısınız?


Eylül ayı geldi ve okulların açılmasıyla birlikte yeni bir dönemin de başlangıcını yapmış olduk. Özellikle çocuklar, yaklaşık bir buçuk yıllık bir aranın ardından tekrar okula döndüler ve pek çok farklı çevreden gelen çocuklar, aynı ortamda günlerinin çoğunu birlikte geçirecekler.

COVID19'un etkisini göstermeye devam ettiği bu süre içinde, her ne kadar toplumun önemli bir yüzdesi aşılanmış olsa da, çocuklarımızın bağışıklık sistemini güçlü tutmak için onları besinlerle desteklememiz gerekiyor.

Öğrencilerin içinde bulunduğu faaliyetlerde, onlar için gerekli olan besinleri sağlamaktan geçiyor ve deniz ürünleri, öğrenciler için gerekli olan tüm besinlere sahip. Başta balık ve kabuklu deniz ürünleri, beyin gelişimini ve işlevini artıran DHA omega-3 yağı bakımından doğal olarak zengin.

Deniz ürünlerini daha hamilelikte tüketmeye başlamanın da faydaları var.  Ulusal Balıkçılık Enstitüsü tarafından yapılan ve ortaya konulan bazı araştırmalar neticesinde hazırlanan bir rehberde, hamilelik sırasında haftada 2-3 kez deniz ürünü yiyen annelerin çocuklarının merdiven çıkma, sesleri kopyalama ve bardaktan içme gibi dönüm noktalarına daha hızlı ulaştığını gösteriyor. Ve yaş spektrumunun diğer ucunda, yakın tarihli bir araştırma, deniz ürünleri açısından zengin bir diyet yemenin hafıza kaybı ve bunamaya karşı korunmaya yardımcı olabileceğini buldu.

Omega 3 yağ asitlerine ek olarak, çocuklarda uygun büyümeyi desteklemeye yardımcı olan demir ve B vitaminlerini de içerir. Yalnızca bu grup vitaminler değil, kemikler, bağışıklık ve kalp sağlığı için önemli bir besin olan D vitamini de bol miktarda sağlar. Çinko ise deniz ürünlerinden alabileceğiniz bir diğer önemli bileşendir. Özellikle yaralanmaların iyileşmesinde ve iltihabın giderilmesinde çinko seviyelerinin önemi var.

Sanıldığının aksine, deniz ürünleri son derece esnek ve çok yönlü pişirmeye uygun yiyeceklerdir. Herhangi bir deniz ürünü, hangi pişirme yöntemiyle pişirilmiş olsun her ailenin en çok sevdiği ve tüketmekten keyif aldığı yiyecekler arasında kolayca yer alabilir. Ayrıca, çocuklarınıza deniz ürünleri sunmak, onların erken yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmelerine yardımcı olur.

 
Çocuklarınıza deniz ürünlerini nasıl sevdirebilirsiniz?

Çocuklar genellikle deniz ürünlerini tüketmek konusunda ailelerine zorluk çıkarma eğilimi gösterirler.  Bununla başa çıkmak için yeni formlar geliştirebilir ve eğer çocuğunuz deniz ürünlerini tüketmek konusunda sıkıntı yaşıyorsa ona bu formu değiştirilmiş yiyecekleri verebilirsiniz. 

  • Genellikle cezbedici bir tüketim formu olarak sunulan fast-food formu, çocukları cezbetmek için kullanılabilecek başlıca ürünlerdir. Kıyma yapılarak köfte haline getirilmiş balık, karides ya da yengeç etleri ızgarada pişirilerek hamburger olarak verilebilir.
  •  Schinitzel de çocukların çok severek tükettiği bir başka formdur. İnce dilimlenmiş yada dövülerek inceltilmiş etten yapılan bu yiyeceğin üzeri çıtır çıtır olması için galeta unu yada bayat ekmekle kaplanır. Böylece deniz ürünlerinin kendine has olan kokusu da baskılanabilir.
  • Çorba formu, deniz ürünleri için bizde çok yaygın olmamakla birlikte, bütün halde deniz ürünlerine ihtiyaç duymadan yapabileceğiniz özel bir yemektir. Temizlenmiş balıklardan geriye kalan ana kılçık, kafa ve küçük et parçaları ile birlikte havuç, patates ve isteğe bağlı olarak bezelye ile brokoliyi bir arada pişirerek elde edeceğiniz balık çorbasıyla sindirimin kolaylaşmasını da destekleyebilirsiniz.
Yeni eğitim - öğretim yılında çocuklarınızın sağlığını desteklemek ve bağışıklık sistemlerini güçlü tutmak için onlara düzenli olarak deniz ürünleri yedirmeyi ihmal etmeyin.

İster tek başına, ister balığın yanında: Portakallı ve karidesli Akdeniz salatası

Deniz ürünlerinin deneysel lezzetler üretmek konusundaki esnekliğini düşündüğümüzde boş vakitleri değerlendirmek ve evdeyken geçirdiğimiz zamanı biraz daha kaliteli hale getirmek için onların iyi birer araç olduğunu düşünebiliriz.

Daha önce yayınlamış olduğumuz Türkiye kıyılarından karidesler yazısının okunma sayısından da yola çıkarak, oldukça ilgi çeken ve çok yönlü pişirme kabiliyeti ile oldukça esnek bir malzeme.

Tipik Akdeniz tipi diyetin de vazgeçilmez bileşenlerinden birisi olan protein kaynağı olarak da iyi bir seçenek olan karidesten, bugün, ilkbahar ve yaz mevsimine uygun bir yemek önerisiyle bahsediyoruz.

Fotoğraf: noobcook.com

Malzemeler (4 kişilik)

  • 100 gr temizlenmiş karides
  • 7 - 8  yaprak marul
  • 2 orta boy salatalık
  • 1 avokado
  • 4 - 5 tane cherry domates ya da 1 büyük domates
  • 1 adet portakal
  • 2 adet limonun suyu
  • Zeytinyağı

tercihe göre:

  • Taze soğan
  • Fesleğen
  • Biberiye
  • Sarımsak
  • Kırmızı biber
  • Maydonoz

 Hazırlanışı:

İyice temizlenmiş karidesleri ister çiğden isterseniz de hafifçe haşlayarak kullanabilirsiniz.

Öncelikli olarak marul yapraklarınızı bir kaç kere sirkeli sudan geçirin. Bu sayede yapraklarda kalan kirler ve kalıntılar gidereceksiniz. Ardından bu yaprakları elinizle küçük parçalara ayırabileceğiniz gibi metal olmayan bir bıçakla - bambu bıçaklardan piyasada artık epey var - da kesebilirsiniz. Taze sebzelere metal değdirmemeye çalışın.

Domatesleri tercihinize göre doğrayın. Cherry domates kullanacaksanız ikiye ya da dörde bölmeniz yeterli olacaktır.Büyük domates kullanacaksanız da çatala gelecek büyük küpler halinde doğrayabilirsiniz. Tabağa aldığınız domateslerin üzerine biraz tuz ekerek sulanmalarını sağlayabilirsiniz. Üzerine salatalıkları, marulu ve avokadoyu ekleyin. Avokado bu tarif için illa olması gereken bir malzeme değil. Özellikle su ayak izi düşünüldüğünde avokadonun tüketim alışkanlıklarımız içinde böylesine fazla yer alıp almaması gerektiğini de konuşmalıyız belki de.

Hazırladığınız bu portakallı ve karidesli Akdeniz salatasının üzerine portakalınızı dilimleyip onu da ekleyin. Bu salataya Akdeniz salatası diyoruz, çünkü içindeki her malzeme Akdeniz bölgesinden geliyor.

Salatamızı ağzımıza aldığımızda baskın tatların bir dansını hissedeceğiz. Bunu sağlamak için salatanın üzerine taze otlardan bir karışım eklemek gerekli. Taze soğan ve taze fesleğen başta olmak üzere, ödem atmak için maydonoz ve biraz da acı katmak için kırmızı biber; yerinde bir karışım. Sarımsak kullanacaksanız yalnızca küçük bir dişi ezmek iyi fikir. Diğer tatları bastırmasın.

Son aşamasına geldiğimiz salatamızın üzerine limon suyunu da ekleyip karıştırıyoruz. Baskın bir lezzete sahip olan salatamız bu sayede aynı zamanda epey ekşi oldu.

Salata tabağının dibinde domates, zeytinyağı, portakal ve limon suyundan oluşan harika bir suyu otların tadıyla lezzetlendirmek istiyoruz. Eğer avokado kullanacaksanız az miktarda, kullanmayacaksanız da döktüğünüz limon suyunun yarısına yakın miktardaki zeytinyağını salatanızın üzerine gezdirin.

Dilerseniz karideslerinizi bu karışımın içine ekleyebilir, dilerseniz de üzerine dizebilirsiniz.

Göründüğü kadar zor olmayan bu salatanın maliyeti de sandığınız kadar pahalı değil.

Hep birlikte keyifli ve mutlu bir sezon geçirmenizi diliyorum.

Kalamar mürekkebini elde etmek ve kalamak mürekkebi ile yemek pişirmek

 

Mutfak dünyası, kalamar mürekkebine yeni bir hayat verdi ve bu ilgi çekici içerik için, bir dizi kullanım sunarak itibarını artırdı.

Belirli bir yemek için bir lezzet profili oluştururken, kalamar mürekkebi çoğu insan için akla gelen ilk bileşen olmayacaktır. Kalamar, mürekkebini kendini savunmak ve  korumak için kullanır ve bazılarının da kalamarın görünüşü konusunda pek de olumlu izlenimi yoktur. Bir de, kalamarın siyah renkli olması muhtemelen herkese cazip gelmeyecektir.

Kalamar mürekkebi, denizden elde edilmiş yemeklik malzemeler arasında bir yıldız haline geldi ve mutfak dünyasında saygın bir yer buldu. 

Kalamar mürekkebinin tadı en iyi "tuzlu" olarak tanımlanır. "Tuzlu", aynı zamanda denizin tadıdır. Temiz, tam gövdeli ve dünyevi bir okyanus lezzetini kapsayan gerçekten lezzetli bir balık düşünün. Kalamar mürekkebinin kendi başına çok nötr bir tadı vardır, bu nedenle tadı çoğunlukla çevresinden gelir. Nötr bir tadı tanımlamak gerekirse, yoğurt ve tahini aklımıza getirebiliriz. Her türlü diğer tatla mükemel uyum sağlar.

Kalamar mürekkebi, istiridye tuzluluğunu katarken akla yer mantarı getiren bir zenginliğe sahiptir. Makarnada kullanıldığında, esas olarak göz alıcı renk sunumu için kullanılır ve makarnanın kendi tadını değiştirmez.Kalamar mürekkebi sadece ince tadı için kullanılmıyor, aynı zamanda rengi o kadar canlı ve derin ki, yemeklerinize zevk ve yeni boyutlar katıyor.

Siyah makarna ve pirinç, İspanya, İtalya ve dünyanın diğer bölgelerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Siyah makarna, bir tabak beyaz makarnadan çarpıcı bir değişikliktir. Yemeğe o kadar dinamik yeni bir renk katmak, gözlerinize hoş bir görsel ziyafet verir.

Orfoz gibi hafif bir balık veya karides ya da ahtapot gibi bir deniz ürünü ile zenginleştirilmiş bir tabakta birleştirildiğinde oldukça iyi bir şekilde eşleştirilir.

Güçlü bir tada sahip olmasından korktuğu için mürekkepten kaçınan herkes içiniz rahat olabilir. Çoğu şef, bunu yalnızca bir yemeğin görünümünü ve verdiği hissi değiştirmenin ilginç bir yolu olarak kullanır.

Kalamar mürekkebi ile yemek pişirmek

Kalamar ile yemek pişirmenin sonsuz olasılıkları vardır. Fettuccine veya spagetti gibi makarna ile başlamak isteyebilirsiniz.

Makarna yapım sürecine yumurtaları eklediğinizde birkaç damla kalamar mürekkebi dökün ve bu güzel koyu renkli makarnanın canlanmasını izleyin. Aynı şeyi risotto veya pilav ile de yapabilirsiniz.

Kalamar mürekkebini fırında kurutabilir, ufak parçalara ayırabilir, dilediğiniz baharatları ekleyebilir ve çeşitli yiyeceklerde kullanabilirsiniz. Kalamar mürekkebi kullanmanın en lezzetli yolu, pizza ve  soslarda veya deniz ürünleri ile eşleştirmektir.

Kalamar mürekkebini nasıl çıkarırsınız?

Eğer kıyılarda yaşıyorsanız, balık pazarları başta olmak üzere pek çok balıkçıdan bu ürünü doğrudan tedarik edebilirsiniz.Ayrıca donmuş veya kullanılmak üzere işlenmiş ve hazırlanmış halde kavanozlarla kalamar mürekkebi tedarik edebilirsiniz. Eğer kalamar mürekkebinizi kendiniz çıkarmak istiyorsanız da buişi şöyle yapabilirsiniz:

  1. Kalamar mürekkebini çıkarmaya başlamak için kafayı ve dokunaçları vücuttan çekmeniz gerekir. Dikkat edin çünkü kafayı ve dokunaçları çekerken bağırsaklar da birlikte gelecektir.
  2. Mürekkep kesesini çok dikkatli bir şekilde çıkarın çünkü hazır olana kadar onu delmek istemezsiniz. Yakınlarda küçük bir seramik veya cam kase olduğundan emin olun.
  3. Kalamar mürekkebi plastik kaseleri ve kumaşları lekeleyebilir. Büyük bir mürekkep keseniz varsa, bir bıçakla dikkatlice delin ve mürekkebi kabınıza sıkın.
  4. Mürekkep kesesi küçükse, nazik olun, böylece her şeyde mürekkep lekesi kalmaz. Mürekkep keselerini artık siyah sıvıyı damlamayana kadar sıkın.

Kalamar mürekkebinin faydaları nelerdir?

Mürekkep, aslında bir doğal savunma mekanizmasının parçası olarak, kendini tehdit altında hisseden hayvandan dışarı atılan bir sıvıdır ve suyu bulandırıp koyulaştırarak hayvanın kaçması için fırsat yaratır.

Limon dilimleri ve sos ile derin yağda kızartılmış kalamar tabağı popüler bir restoran yemeğidir, ancak özellikle sağlıklı değildir. Bununla birlikte, aynı kaynaktan üretilen kalamar mürekkebinin birçok faydası vardır. Şefler tarafından yiyecekleri tatlandırmak için kullanılan kalamar mürekkebi demir, antioksidanlar ve diğer besinler açısından zengindir.

Kalamar mürekkebi, kırmızı kan hücresi sayısını iyileştirmek için yararlı olan ve kansızlığa karşı savaşmaya yardımcı olabilecek demir içerir. Kalamar mürekkebi ayrıca, bir vücudu iltihaplanma ve serbest radikallere karşı korumak için yararlı olan ve birikmesi kanser dahil ciddi hastalıklara yol açabilen çok sayıda antioksidan içerir. Diğer çalışmalar, kalamar mürekkebinin, özellikle kanserle savaşmaya yardımcı olacak işlevsel bir gıda olarak, potansiyel tıbbi faydalarını araştırıyor.

Kalamar mürekkebi için alışılmadık bir uygulama, diş eti hastalığıyla savaşmaktır. California San Diego Üniversitesi'ndeki bir mühendis ekibi, kalamar mürekkebini ışık ve ultrasonla birleştiren daha az invaziv bir diş görüntüleme yöntemi geliştirdi.

Kalamardaki diğer bir bileşik, hafızanızı ve konsantrasyonunuzu geliştirmeye yardımcı olabilecek ve aynı zamanda çoğu insanda hafif bir sakinleştirici etki yaratan, doğal olarak oluşan bir nörotransmiter olan dopamindir. Dopamin ayrıca vücudun motor sistemini düzenlemek için de önemlidir.

Glutamat ve beyin sağlığı

Kalamar mürekkebi, potasyum, demir ve bakır gibi temel minerallerin yanı sıra aromalı umamisini oluşturmaya yardımcı olan glutamat dahil amino asitleri içerir. Bu aynı bileşikler, yer mantarı, miso, kombu deniz yosunu ve yeşil ve beyaz kuşkonmaz gibi yoğun tatlara sahip çeşitli gıdalarda da bulunabilir. Japonya'nın Umami Bilgi Merkezi'ne göre, glutamat amniyotik sıvıda ve anne sütünde bile bulundu.

Glutamat, beyin sağlığını güçlendirmek ve hafızayı geliştirmekle ilişkili bir dizi amino asitten biridir. Bununla birlikte, bazı kişiler, baş ağrısına ve mide bulantısına neden olabilecek glutamatlara duyarlı olabilir. MSG'ye (monosodyum glutamat) duyarlıysanız, önce bir tat testi yapın ve tada nasıl tepki verdiğinizi ve sonrasında nasıl hissettiğinizi görmek için bir tabakta biraz kalamar mürekkebi deneyin. Aksi takdirde kalamar mürekkebinin yenmesi güvenlidir; ancak bir deniz hayvanının yan ürünü olduğu için vegan değildir.

Antimikrobiyal etkiler

2014 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, bu mürekkebin mantar enfeksiyonlarıyla savaşmaya yardımcı olduğu bilinmektedir. Kalamar mürekkebi, çeşitli insan patojenlerine karşı antimikrobiyal özelliklere sahiptir. Bu antimikrobiyal özellik aynı zamanda bu mürekkebin raf ömrünü uzatmaya da yardımcı olur. Marine Drugs dergisinde yayınlanan bir başka araştırmaya göre, kalamar mürekkebini antimikrobiyal, antikanser ve antioksidan etkiler için bir ilaca dönüştürme olasılıkları da var.

Kemo-koruyucu etkiler

2009 yılında Marine Drugs dergisinde yayınlanan bir hayvan çalışmasına göre, kalamar mürekkebi vücuttaki kemoterapiden etkilenen eritrosit, lökosit ve hemoglobin seviyelerini iyileştirmeye yardımcı oldu. Çalışma ayrıca, test denekleri arasında kemik iliği hücrelerini ve dalağın antioksidan kabiliyetini arttırdığını ortaya koydu.

Antioksidan etkiler

Kalamar mürekkebinde bulunan melanin nedeniyle, bazı büyük antioksidan potansiyeline sahip olduğu bilinmektedir. Bu antioksidanlar, serbest radikallerle savaşmaya ve oksidatif hasarı önlemeye yardımcı olarak kalp hastalıkları, diyabet ve kanser riskini azaltır.

Kalamar mürekkebi besinler ile doludur; sadece bir çay kaşığı makarna ve pirinç yemeklerinden salata soslarına ve hatta kokteyllere kadar yiyeceklere lezzet katar.


Kalamar mürekkebi nedir ve nasıl kullanılır?

Fotoğraf: ftempo.com
 

Kalamar mürekkebi, Akdeniz ve Japon mutfağına oldukça yeni bir ektir. Kendine özgü tuzlu tadı ve benzersiz rengi ile ilginç bir tarif ilavesi yapar.

Ancak, bu kalamar mürekkebinin tam olarak ne olduğunu ve herhangi bir sağlık yararı olup olmadığını bizim mutfakta çok da bilinen bir şey değil. Bu yazıda, bundan ve daha fazlasından bahsedeceğiz.

Kalamar mürekkebi veya kafadanbacaklı mürekkebi, çeşitli kafadan bacaklı türleri tarafından üretilen koyu renkli bir mürekkeptir. Genellikle bu su hayvanları tarafından avcılarından saklanmak için koruyucu bir önlem olarak salınır.

Bu mürekkebin ana bileşeni, ona koyu veya mavi-siyah rengini veren melanindir. Melanin, ciltlerinden, saçlarından ve göz renginden sorumlu çoğu organizmada bulunan bir pigmenttir. Aynı zamanda diğerleri arasında aspartik asit, alanin, lösin ve arginin dahil olmak üzere çeşitli amino asitler içerir. Kalamar mürekkebi ayrıca enerji seviyenizi iyileştirmeye yardımcı olan zengin bir taurin kaynağıdır.

Kalamar mürekkebinin kullanımı

Kalamar mürekkebini kullanmak için onu basitçe, kalamarın kendisinden çıkarabilir veya doğrudan satın alabilirsiniz. Geleneksel kullanım alanları arasında yazı yazmak, kaligrafi ve boya yapmak da yer alan kalamar mürekkebini Akdeniz ve Japon mutfağında makarna, sos, risotto, pirinç, köfte ve salatalarda da kullanıyorlar.

Kalamar mürekkebinin tadı neye benziyor?

Pek çok insan, bu mürekkebin tadının gerçekten tuzlu olduğunu, neredeyse salamura gibi tadı olduğunu söylüyor. Mürekkebi daha çok takdir eden diğerleri, mürekkebi çok hafif ve neredeyse farkedilemez olduğunu iddia ediyor - birçok insan onu yalnızca deneysel ve şok değeri (koyu siyah rengiyle ilgili olarak) için deniyor.

Kalamar mürekkebinin gerçek tadı biraz kekre veya tuzlu olarak tanımlanabilir, ancak doğru miktarda kullanıldığında yemeğe çok zengin ve temiz bir dokunuş katarak deniz benzeri bir tadı andırır.

Bir sonraki yazıda kalamar mürekkebinin faydalarına göz atacağız.

Dünyanın geleceği için denizden harika bir fırsat: Kelp yetiştiriciliği


Tüketilebilir su ürünlerinin çeşidinin artması, biraz da sürdürülen araştırmaların neticelenmesiyle bağlantılı. Denizden ne kadar çok "sürdürülebilir" ürün elde etmeyi başarabilirsek, dünyanın geleceğini o kadar kontrollü bir şekilde şekillendirebiliriz.

Göreceli olarak Batı Yarımkürede yeni sayılabilecek yeni bir konu başlığı da tabii ki bir çeşit deniz yosunu olan kelp. Soğuk deniz sularını bol güneş ışığını seven kelp, başta Norveç kıyıları olmak üzere, dünyadaki pek çok ülkenin kıyılarında yetişebilir. Kolay ve hızlı bir şekilde büyüyen kelp, gelecek için insanlara harika bir fırsat sunuyor.

Yosun yetiştiriciliği Norveç'te nispeten yeni bir endüstri ve Avrupa'nın birçok yerinde, üretimin artması ve ticari olarak uygulanabilir hale gelmesi için aşılması gereken pek çok zorluk var. Norveç'teki aktif ekim alanları kısıtlı ve güney ile orta kıyı bölgelerinde yoğunlaşmıştır; ancak, yosun yetiştiriciliği de kuzey Norveç'te büyük bir potansiyel göstermektedir. Bu nedenle, Nofima'daki araştırmacılar şu anda
kuzey Norveç'teki yosun üretiminden sürdürülebilir değer yaratmaya odaklanıyor.

Bir parça kelp ile birlikte Xinxin Wang.
Fotoğraf: © Philip James, Nofima.

 Dünyanın en geniş mahsül edilebilir akuakültür ürünü

Deniz yosunu, hasat etme ve hacim bakımından Avrupa'da nispeten yeni bir su ürünleri yetiştiriciliği türü olmasına rağmen, dünyadaki en büyük su kültürü sektörüdür. Üç tür deniz yosunu vardır: kahverengi, kırmızı ve yeşil. Yaklaşık olarak 10.500 kadar çeşit tanımlanmış olmasına rağmen  deniz yosunu üretimi, Japon kelp, nori ve wakame gibi iyi bilinen türler dahil olmak üzere dokuz cinse yoğunlaşmıştır.

Deniz yosunu, dünya deniz kültür balıkçılığı üretiminin hacim olarak yarısından fazlasını temsil etmektedir ve bu üretimin yüzde 99'u Asya ülkelerinde yoğunlaşmaktadır. Son zamanlarda, deniz yosunu yetiştiriciliği, en önemli ve yaygın olarak yetiştirilen ticari tür olan Saccharina latissima (Norveççe sukker tare veya İngilizce şeker yosunu) ile Avrupa ülkelerine yayılmıştır.

Kelp türleri, bu gezegende en hızlı büyüyen organizmalardır ve günde bir kaç cm büyüyebilirler. Tek bir büyüme mevsiminde 2 metreden fazla uzunluğa ulaşabildikleri için su ürünleri yetiştiriciliği için mükemmel adaylardır. Karasal bitkilerdeki köklerin aksine, halatlara besin emilimi için kullanılmayan tutma sürgünleriyle bağlanırlırlar. Stip adı verilen uzun sap benzeri çengelsi yapılar ve ardından uzun yapraklar gelişir.

Deniz yosununun uygulamaları ve faydaları

Çoğu yetiştirilen deniz yosunu biyokütlesi, mineraller ve vitaminler açısından zengin oldukları ve bazı türler de yüksek miktarda protein ve yağ asitleri içerdiğinden gıda olarak tüketilir. Deniz yosunundan elde edilen özler, jelleştirme veya koyulaştırma amaçlı hidrokolloidler içeren hayvan yemi, diş macunu, kozmetik ve ilaçlar gibi çok çeşitli ürün uygulamalarında kullanılabilir. Ambalaj için tekstil ve plastik alternatifler ve yiyecek kapları ve pipet kaplamaları da dahil olmak üzere daha umut verici ve yenilikçi uygulamalar geliyor.

Bununla birlikte, deniz yosunundan yüksek iyot alımının sağlığa etkisi konusunda endişeler vardır. İyot konsantrasyonu varyasyonu türler arasında ve kendi içinde fazladır. Kahverengi deniz yosunları yüksek düzeyde iyot içerirken, popüler suşi deniz yosunu nori dahil yeşil ve kırmızı deniz yosunları iyot bakımından nispeten düşüktür. Ayrıca, iyot içeriği kurutma, kaynatma ve kızartma gibi işlemlerle azaltılabilir.

Deniz yosunu ayrıca birkaç temel ekosistem hizmetinde de buluur ve günümüzün en acil çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik sorunlarının birkaçını çözmeye yardımcı olabilir. Entegre multi-trofik kültür balıkçılığı (IMTA) sistemlerinde, yosun, besin yüklerini azaltmak, su kalitesini iyileştirmek, biyoçeşitliliği artırmak için somon gibi beslenen türlerle ve istiridye, midye, tarak gibi beslenmeyen türlerle entegre edilebilir. aynı zamanda sistemin genel üretkenliğini arttırır.

Birincil üretici olarak, yosun CO2 emer ve karbonu biyokütleye dönüştürür. Büyük ölçekli yosun ekimi, okyanus asitlenmesini tersine çevirmek ve mevcut iklim krizinin etkisini azaltmaya yardımcı olmak için ümit verici bir yol sağlar. Bu aynı zamanda okyanus sağlığını iyileştirmeye ve sürdürülebilir bir okyanus ekonomisi yaratmaya yönelik mevcut çabalarla yakından uyumludur.

Nofima'nın deneme alanından bir parça kelp.
Fotoğraf: © Xinxin Wang, Nofima.

Farklı üretim sistemleri

Yosunu verimli bir şekilde yetiştirmek, hayatta kalmayı ve büyümeyi etkileyen fiziksel ve biyolojik faktörleri anlamak - ve uygun üretim stratejileri geliştirmek - başarının anahtarları arasındadır. Yosunun büyümesi için ana çevresel değişkenler besinlerin, ışığın, sıcaklığın ve akımların mevcudiyetidir. Kelp, fiyortların yanı sıra kıyıya yakın ve açık deniz ortamlarında da yetiştirilebilir. Ek olarak, mevcut deniz ürünleri yetiştirme tesislerine veya rüzgar çiftliklerine entegre edilebilir.

Kelp yetiştiriciliği bir dizi zorlukla karşı karşıyadır, ancak şu anda deniz yosunu üretmek için kullanılmayan alanlarda da avantajlıdır. Kuzey Norveç'te yosun yetiştiriciliği büyük potansiyel göstermesine rağmen, Norveç'teki aktif ekim alanları azdır. Fotosentez, yosun yetiştiriciliğinin anahtarıdır ve kuzeyde yaz mevsimi boyunca yirmi dört saat güneş ışığı vardır, bu da bu dönemde büyüme oranlarının inanılmaz olduğu ve bir yosun endüstrisi geliştirme potansiyeline sahip olduğu anlamına gelir.

Şeker yosunları soğuk su türleridir ve 10 ° C'nin altındaki deniz suyu sıcaklığının büyümeleri için en uygun sıcaklık olduğu ve epifitik (kirlenme) organizmaların salgınını geciktiren kilit faktör olduğu öne sürülmektedir. Bu, uygulanabilir deniz yosunu yetiştiriciliğinin ana zorluklarından biridir, çünkü bitkiler kirletici organizmalarla büyümüştür, hızla değerlerini kaybederler. Nofima’nın kuzeydeki deney sahalarından birindeki deniz suyu sıcaklığı, yosun yetiştiriciliği için mükemmel bir yer olan büyüme döneminde (Şubat-Ağustos) hiçbir zaman 10 ° C'yi geçmedi. 

Kelp yetiştiriciliği, çok kısa ve yoğun bir dönemde hasat edilmesi ve işlenmesi gereken büyük hacimlerde biyokütle üretir (biyolojik kirlenmenin başlangıcı tarafından belirlenir). Güney Norveç'teki büyüme mevsimi, su sıcaklıklarının arttığı ve epifitik organizmaların ekili yosun üzerinde oluşmaya başladığı ve onları insan tüketimi için uygun hale getirdiği Mayıs ayında sona eriyor.

İlk sonuçlarımız, epifitik organizma salgınının önemli ölçüde daha sonra kuzey Norveç'te olduğunu gösterdi; bu, uzun bir büyüme mevsimine ve daha sonra Temmuz / Ağustos'ta hasada izin verdi. Daha düşük sıcaklıklara rağmen kuzeydeki biyokütle verimi, Norveç'in güney ve orta kıyı bölgelerinde yaşananlarla karşılaştırılabilir. Nofima denemelerinden elde edilen sonuçlar, kuzey bölgesinde bile yosun büyümesi ve kalitesinde büyük farklılıklar olduğunu ortaya koydu.

Düşük sıcaklığa ve normal tuzluluğa sahip bir bölge, ana bitkilerin kökenine bakılmaksızın, yakındaki başka bir bölgeye göre daha iyi yosun büyümesi yaşadı. Bu, coğrafi konuma ek olarak, yerel çevresel koşulların, Norveç'in kuzeyindeki deniz yosunu çiftliklerini bulmak için anahtar olacağını göstermektedir.

Deniz yosunu yetiştiriciliği, üretim tekniklerinin zamansal, mekansal ve pratik entegrasyonu ile ilgili özel çözümler gerektirir ve bu çözümler her üretim sahasına özeldir. Bu nedenle, güney ve orta Norveç'te uygulanan mevcut yetiştirme yöntemleri, kuzey Norveç için tamamen uygun olmayabilir. Abiyotik koşullar enlem ile önemli ölçüde değişir ve genetik adaptasyon, büyüme ve kalite potansiyelinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle, kuzey Norveç'te yosun yetiştiriciliği üretiminde verimli ve sürdürülebilir bir artış için, yerel sektöre uygulanmak üzere yerel ölçeklerde mevcut yetiştirme yöntemlerini ve genomik varyasyonu değerlendirmek çok önemli olacaktır.

Dahası, yosun da dahil olmak üzere çeşitli deniz yosunu türlerinin genetik dağılımı hakkında çok az araştırma yapılmış ve bu veya diğer türlerin değerini artırmak için seçici yetiştirme kullanma potansiyeli araştırılmamıştır. Şu anda, endüstri aynı zamanda neredeyse tamamen Norveç'in güney ve orta kısımlarına dayanmaktadır. Bu, kuzeyde deniz yosunu üreterek Norveç'teki yeni doğan endüstrisini büyütme ve genişletme konusundaki muazzam potansiyeli görmezden geliyor. Son olarak, deniz yosunu bazlı gıda ve gıda katkı maddeleri pazarlarının genişlemeye devam etmesi gerekiyor. Bu, muhtemelen, daha sağlıklı ve daha sürdürülebilir bir diyete yönelik değişen algılarımız ve deniz yosunu bazlı ürünlerle ilişkili sağlık yararlarının artan takdirinden kaynaklanıyor olabilir.

Bu yazı, thefishsite.com'da Philip James and Xinxin Wang tarafından kaleme alınmıştır.

Bugün hayal, yarın gerçek: Ayda yaşarken kendi balığımızı yetiştirebilecek miyiz?

Fransa'daki araştırmacılar, hangi balık yumurtasının aya gönderilmeye en uygun olduğunu test ediyor. Şu ana kadar Avrupa levreği liderler arasında.

200 tane levrek yumurtası modüllerine yerleştirildi ve gitmeye hazırdı. Yer ekibi yumurtaları dikkatlice saymış, her birinde bir embriyo olup olmadığını kontrol etmiş ve deniz suyuyla tam ağzına kadar doldurulmuş kavisli bir kapta onları sıkıca mühürlemişti.

Geri sayım ve ardından - ateşl! İki tam dakika boyunca, roketin motorları patladığında kıymetli yumurtalar bir kargaşa yaşadı ve ardından cennete yükseldiklerinde sekiz dakika daha yüksek bir titreme yaşadı. Bu embriyonik balıklar Alçak Dünya Yörüngesine gidiyorlardı. Sonraki durak ise biraz daha ötesiydi: Ay.

Aslında henüz ayrılmadılar. Ancak, tipik bir kalkıştaki yoğun sarsıntıyı yeniden yaratmak için tasarlanan yakın tarihli bir simülasyondan sonra, Fransa'daki araştırmacılar, yumurtaların bu zorlu sınavdan geçtiğini buldular. Bu, astronotların gelecekte Ay üssünde başarılı bir şekilde balık yetiştirip yetiştiremeyeceğini belirlemeyi amaçlayan bir program olan Lunar Hatch'in ilerlemesinde çok önemli bir keşif.

Sonuç olarak, araştırmaya liderlik eden Fransız Deniz İstismarı Araştırma Enstitüsü'nde bir su kültürü araştırmacısı olan Cyrille Przybyla, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) tarafından kurulacak olan gelecekteki Ay Köyü sakinlerini beslemeye yardımcı olmak için, aydaki suyu kullanan bir "ay balığı çiftliği" tasarlamayı hayal ediyor.

Lunar Hatch projesi, şu anda ESA tarafından değerlendirilmekte olan yaklaşık 300 fikirden sadece biridir ve son görev için seçilebilir veya seçilmeyebilir. Yine de Przybyla’nın umudu, Ay sakinlerine sadece dondurularak kurutulmuş tırtıl paketleri değil. taze, iştah açıcı, protein açısından zengin yiyecekler sunmak.

Przybyla, "Balık değil yumurta gönderme fikrini önerdim çünkü yumurtalar ve embriyolar çok güçlüdür" diyor.

Şimdiye kadarki deneyleri haklı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, ekibinin araştırması, tüm balıkların eşit derecede uzaya elverişli olmadığını da ortaya koydu.

Przybyla ve meslektaşları, ayda hizmet edecek mükemmel astro-balığı aramaya başlamak için, yüzlerce türden oluşan bir listeyi sadece bir avuç kadar aşağı indirdiler - mütevazı oksijen ihtiyacı, düşük karbondioksit çıkışı, kısa kuluçka süresi ve yaşam formları uzay yolculuğu sırasında radyasyona maruz kaldığı için yüklü parçacıklara direnç bu listenin son halini almasında büyük rol oynadı. Daha sonra iki tür tarafından üretilen yumurtaların bütünlüğünü incelemeye karar verdiler: Avrupa levreği ve Eşkina.

Yumurtaları içeren kaplar başlangıçta orbital çalkalayıcı adı verilen standart bir laboratuvar ekipmanı kullanılarak sallandı. Bu ilk testi geçtiler. Ardından, bir Rus Soyuz roketinin fırlatılmasını simüle etmek için tasarlanmış özel bir sırayla onları sallayan farklı bir makine kullanılarak çok daha güçlü titreşimlere maruz bırakıldılar. Ekip, hiçbir uzay uçuşunun bundan daha aşırı sarsılmaya neden olmayacağını savunuyor.

Çalkalandıktan sonra, levrek yumurtalarının yüzde 76'sı yumurtadan çıkmaya devam etti, bu da çalkalanmamış kontrol örneklerinin yüzde 82 başarı oranından çok uzak değildi. Levrek ile karşılaştırıldığında, Eşkina yumurtaları daha da iyi sonuç verdi: Çalkalanmış yumurtaların yüzde 95'i, kontrol grubundakilerin yüzde 92'si çıktı.

Przybyla, "Tamamen çılgıncaydı" diyor keyifle. "Bu yumurtalar için ortam çok zordu."

Przybyla, güçlü akıntılara, dalgalara ve sert yüzeylerle çarpışmalara dayanabilecekleri su ortamlarının olumsuzluklarına dayanacak şekilde evrimleşen balık yumurtalarının doğal olarak uzaya hazır olduğundan şüpheleniyor.

Przybyla, ayda yetiştirilen balık filetolarının besinsel nimetinin yanı sıra, bir gün kendilerini uzayda hayvan yetiştirirken bulabilecek astronotlar için başka faydalar da olacağını öne sürüyor.

"Psikolojik açıdan, Dünya'yı hatırlatmak daha iyidir - bir bahçeniz var, balıklı bir tankınız var," diyor.

NASA’nın Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nde araştırmacı olan Luke Roberson da aynı fikirde. Uluslararası Uzay İstasyonunda yaşayan astronotlar, gemide yetiştirdikleri bitkilere bakmak ve onları ziyaret etmek için düzenli olarak zaman harcıyor.

"Buna bir evcil hayvan balığı veya evcil hayvan omurgasızını ekleyin - başka bir psikolojik fayda düzeyi katıyor. Bu daha insani hissettiriyor” diyor Roberson.

Dünyanın ötesinde gıda üretimi için bağımsız ve kendi kendini destekleyen sistemler tasarlamak, gelecekteki uzay keşif programları için çok önemli olacak, diye ekliyor. Ve Przybyla’nın çalışmasının, su ürünleri yetiştiriciliğinin bu geleceğin geçerli bir parçası olduğunu göstermeye yönelik "büyük bir ilk adım" olduğunu söylüyor.

Roberson ayrıca levreğin ilginç bir seçim olduğuna dikkat çekiyor çünkü değişen tuzluluk seviyelerine toleranslı. Bu, ayın sınırlı suyuna rağmen onları barındırmayı kolaylaştırabilir. Ve deniz kütlesinin, hidrojen bazlı roket yakıtı üretmek için ay ortamından su kullanan diğer ay üssü sistemlerinden gelen atık su ile sağlanabileceğini ekliyor.

Bununla birlikte, orada daha uygun bir ay deniz ürünü seçimi olabilir. Roberson ve meslektaşları yakın zamanda çeşitli türlerin artılarını ve eksilerini dünya dışı su ürünleri yetiştiriciliğine aday olarak değerlendirdiler. Midye ve karides gibi omurgasızlar, levreklerden daha iyi bir bahis olabilir: Roberson, "Omurgalı türleri çok yer kaplıyor ve kütle başına kalori alımını sağlamıyor" diyor.

hakaimagazine.com'daki yazıdan Türkçe'ye çevrilmiştir.

Aşırı dozda B12 vitamini alımının belirtileri ve yan etkileri nelerdir?

Pek çok B12 vitamini takviyesinde bulunan çok yüksek dozlar ışığında, bazı insanlar potansiyel bir aşırı dozun sonuçlarından çok endişe duymaktadır. Ve iyi bir nedenden ötürü: birçok vitaminle, vitamin metabolizmasına böylesine büyük müdahalelerde bulunmak gerçekten çok tehlikeli olabilir.

Ancak B12 ile aşırı doz almak mümkün mü? Neyse ki hayır: Vücut basitçe idrardaki fazlalığı dışarı attığından toksik B12 vitamini doz aşımı mümkün değildir. Bununla birlikte, gereksiz B12'nin böbrekler yoluyla atılması gerektiğinden, takviye ile denize girmemek önemlidir, bu da yönetilebilir olsa da vücuda baskı uygular.

Genel olarak, bedeni “stoklamak” için büyük miktarda tüketmekten ziyade, günlük olarak B12 gereksinimini sürekli olarak düşük bir tedarik ile karşılamak her zaman tercih edilir. Emilim bozuklukları mevcut olduğunda bile, 1000 ug aralığındaki oral dozlar yeterli olacaktır. Bundan daha yüksek dozlar, yalnızca terapötik bir bağlamda veya doğrudan bir B12 vitamini eksikliği döneminin ardından faydalıdır. 

B12 Vitamini Fazlalığı

Günlük B12 gereksinimi genellikle yetişkinler için günde yaklaşık 3 µg'dır. Yine de, B12 gıda kaynaklarından çok daha yüksek bir alım elde edilebilir, örneğin: 100 g buzağı karaciğeri 60 µg B12 sağlayabilir - günlük ihtiyacın yaklaşık% 2000'i, bu çok yüksek bir fazlalıktır.

Modern B12 takviyelerine bakarsanız, günlük ihtiyacın yaklaşık% 160 000'i olan doz başına 5000 µg'ye kadar dozajlar bulacaksınız. Bu ilk bakışta devasa ve gereksiz görünse de, gıda / takviyeler yoluyla B12 alımı, emilen gerçek vitamin miktarına karşılık gelmez. Aşağıda göreceğimiz gibi, vücut tarafından sadece küçük miktarlarda B12 emilebilir.

Bu nedenle, vücudun yeterli miktarda B12 almasını sağlamak için, özellikle de mevcut bir emilim bozukluğu varsa, aşırı dozda bazen acilen ihtiyaç duyulur. Son araştırmalar, eksiklik tanımlarının ve önerilen günlük dozun çok düşük ayarlanabileceğini düşündürmektedir; Bu arada, aşırı B12 arzının hangi seviyede meydana geldiği sorusu henüz açıklığa kavuşmadı.

Fazla miktarda tüketilen B12 vitaminin belirtileri ve yan etkileri nelerdir?

Günümüzde B12 vitamini kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır, ancak onlarca yıllık çalışmalardan sonra bile, aşırı yüksek dozların uygulanmasını takip eden neredeyse hiçbir aşırı doz semptomu bilinmemektedir. Sonuç olarak, maksimum B12 dozu ayarlanmamıştır. Yukarıda belirtilen boşaltım aktivitesi nedeniyle, teoride büyük miktarlarda vitamini tereddüt etmeden ve yan etkilerden korkmadan almak mümkündür.

Sadece siyanokobalamin, vücutta parçalandığında az miktarda siyanür açığa çıkardığında olduğu gibi biraz dikkat gerektirir - bazılarının kötü tepki verdiği bir madde. Bununla birlikte, bu miktarlar o kadar küçüktür ki, normal dozlarda genellikle önemsiz kabul edilirler.

Bireysel vakalarda, yüksek dozlarda B12'nin kas içi enjeksiyonları, cilt tahrişleri ve belirli bir akne formu gibi hafif bağışıklık tepkilerine yol açmıştır. Sıcak basmaları, baş dönmesi ve mide bulantısı da bildirilmiştir, ancak bunlar çoğunlukla vitaminin kendisinden ziyade takviyelerde bulunan koruyuculara atfedilir.

Çok nadiren, nedeni bilinmeyen anafilaktik şoklar gibi B12 enjeksiyonlarının ciddi yan etkileri ortaya çıkabilir. Araştırmaya göre, bu öncelikle siyanokobalamin uygulandığında ortaya çıkar.

b12-vitamin.com adresindeki yazıdan Türkçe'ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir.

B12 vitamininin insan vücudu üzerindeki etkileri - Bölüm 3


Detoksifikasyon için B12 Vitamini

B12'nin vücuttaki merkezi işlevleriyle doğrudan ilişkili olmayan başka etkileri vardır.

Hidrokso- ve metilkobalamin, tehlikeli madde siyanürü (ayrıca hidrosiyanik asit) detoksifiye etmek için kullanılabilir; vitamin siyanüre bağlanarak idrarla atılır. B12, örneğin duman zehirlenmesinden muzdarip yanık kurbanlarının tedavisinde kullanılır. Çevre yoluyla aldığımız küçük miktarlarda siyanür B12 ile detoksifiye edilebilir. Bu, özellikle sigarayla sürekli siyanürü soluyan sigara içenler için geçerlidir. Yine de daha da etkili olanı, serbest radikallerin rakibi olarak rolü ve nitrozatif stresle mücadeledeki etkisidir - pek çok hastalığın gelişiminde hafife alınmış ve muhtemelen merkezi bir unsurdur.

Nitrozatif Stres: Nitrik Oksit (NO) Tutucu olarak B12

Fazla nitrik oksit (kimyasal formül: NO) ayrıca B12 vitaminine bağlanarak nitrozatif / oksidatif serbest radikal stresini önler. Nitrozatif stres, otoimmün hastalıklar, egzama, sedef hastalığı, astım, kalp krizi, felç, demans, Alzheimer, Parkinson ve kanser gibi çeşitli hastalıklarla ilişkilidir - ancak buradaki kesin bağlantılar henüz yeterince araştırılmamıştır.

Aksine, eksikliğin mitokondriyal fonksiyon, kolesterol metabolizması, steroid hormonlarının sentezi (seks hormonları) ve kanserojen nitrozamin oluşumu üzerindeki olumsuz etkileri nispeten iyi anlaşılmıştır. B12 Vitamini, idrarla kolayca atılabilen nitrosokobalamin oluşturmak için nitrik okside bağlanır. Ortomoleküler tıpta, çeşitli nitrozatif stres formları üzerindeki B12 tedavilerinin bir sonucu olarak oldukça dramatik iyileştirici etkiler bildirilmiştir.

B12 Vitamininin Cilde Faydaları

Ciltte haricen kullanıldığında bile, B12 vitamini bir NO temizleyici görevi görür, bu nedenle satışta birçok B12 vitamini kremi vardır. 2009 yılında, B12 kremi bir süre egzama ve sedef hastalığına karşı "mucize tedavi" olarak ilan edildi. Buna rağmen, bilimsel kanıtlar hala zayıf ve B12 kreminin etkisi birçok dermatolog tarafından sorgulanmaya devam ediyor. Bununla birlikte, B12'nin iç tüketiminin muhtemelen vitaminin nitrojen oksitlerle mücadeledeki rolü nedeniyle bazı durumlarda cilt hastalıkları üzerinde olumlu etkileri olması gerekir.

Güçlü Etkiye Sahip Göze Çarpmayan Bir Vitamin

C, D ve E gibi diğer vitaminler son zamanlarda çok fazla ilgi görse de, B12 vitamini hala göze çarpmayan bir vitamindir. Bununla birlikte, her zamankinden daha fazla insan vejeteryan ve vegan hale geldiğinden, B12 önemli ölçüde daha fazla tanınırlık kazandı. B12 vitamininin birçok faydası araştırmacıları şaşırtmaya devam ettiğinden, bu muhtemelen uzun vadede artacaktır. Bu nedenle, vitaminin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızda önemli bir rol oynadığı giderek daha açık hale geliyor.
 

b12-vitamin.com adresindeki yayından Türkçe'ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir.

B12 vitamininin insan vücudu üzerindeki etkileri - Bölüm 2


B12 Vitamini ve Sinirler

Belki de B12 vitamininin en önemli uzun vadeli etkisi, omurilik ve beyin dahil olmak üzere merkezi sinir sistemindeki işlevidir. Burada vitamin, miyelin kılıflarının oluşumunda rol oynar: kabaca elektrik kablolarının izolasyonu ile karşılaştırılabilecek, sinirlerin etrafında koruyucu bir örtü. Multipl skleroz (MS) gibi hastalıklarda bu koruyucu tabaka yok edilir, yani sinirler artık sinyallerini doğru bir şekilde iletemezler. Bu tür durumlar ayrıca demiyelinizan hastalıklar olarak adlandırılır ve B12 eksikliğiyle yakından ilişkili olduğundan şüphelenilir. Her şeyden önce, B12 ve MS arasında bir bağlantı olduğundan şüpheleniliyor, ancak şu ana kadar yeterince araştırılmamış.

B12 Vitamininin Sinirler Üzerinde Yenileyici Etkisi Var

Sonuç olarak, B12 vitamininin sinirlerin yenilenmesinde önemli bir rol oynadığı ve bu nedenle çok çeşitli hastalıklar için potansiyel bir terapötik ajan olarak uygulanabileceği söyleniyor. Sıçanlar üzerinde yapılan çalışmalarda, şimdi çok yüksek dozlarda metilkobalaminin, sinirlerin yenilenmesini büyük ölçüde artırabildiği ve bunun bir dizi hastalığın tedavisinde çok yardımcı olabileceği gösterilmiştir. Ancak, insan çalışmaları henüz yapılmamıştır.

B12 vitamini deneysel olarak incelenmiş ve MS, fibromiyalji ve kronik yorgunluk sendromunun (CFS) tedavisinde başarıyla kullanılmıştır. B12'nin hangi çalışmalarının burada rol oynadığı henüz tam olarak belli değil. MS'de vitaminin miyelin oluşturan özelliği anahtar faktör olarak öne sürülürken; fibromiyalji ve CFS'de B12'nin homosistein depresan veya nitrik oksit süpürücü olarak özelliklerinin olumlu sonuçlardan sorumlu olduğu ileri sürülmüştür.

B12 Vitamini ve Beyin

Vitamin ayrıca beynin gelişiminde merkezi bir rol oynar. Bazı nadir kalıtsal hastalıklar, B12 koenzimleri, metilkobalamin ve adenosilkobalamin sentezini engeller. Bu hastalıkları inceleyerek, artık vitaminin serebral gelişim ve işlevin merkezi olduğunu biliyoruz. Onsuz beyin zayıf bir şekilde gelişir ve potansiyel olarak bir dizi rahatsızlığa ve az gelişmiş bilişsel yeteneklere yol açar. 

Katı vegan ve vejeteryan diyetleri ve B12 eksikliği olan çocuklar üzerinde yapılan çalışmalar, beyinde önemli ölçüde az gelişmişlik, daha düşük bir beyin kütlesi ve dezavantajlı bir zihinsel gelişim gösterdi. Bununla birlikte, bu tür olumsuz sonuçlarla genellikle B12 takviyeleri yoluyla mücadele edilebilir (10-16). Bir kez daha, B12 eksikliğinin neden olduğu beyin hasarının çoğundan sorumlu olan sinirlerin miyelinleşmesidir. Ancak, B12 ile ilişkili S-adenosilmetiyonin eksikliğinden kaynaklanan farklı metilasyon süreçleri, nöropsikiyatrik problemlerde nedensel olarak yer alıyor gibi görünmektedir.

B12 vitamini ve kan hücrelerinin yapımı

Kırmızı kan hücreleri, akciğerlerimizden vücudumuzdaki dokulara oksijen taşır. Ayrıca karbondioksit - hücre işleyişinin toksik bir yan ürünü - bu dokulardan daha sonra atıldığı yer olan akciğerlere geri taşırlar.

Bir kişinin aşırı kanama veya düşük demir gibi anemi geliştirmesinin başka nedenleri olsa da, sağlıklı B12 vitamini seviyelerini korumak, bunu önlemenin bir yoludur. 

b12-vitamin.com adresindeki yayından Türkçe'ye çevrilmiş ve adapte edilmiştir.