Sürdürülebilirlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sürdürülebilirlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yemlik balıkları yalnızca "yemlik" olarak mı düşünmeliyiz yoksa insan tüketiminde daha da fazla yer mi açmalı mıyız?

Yetiştiricilikten elde edilen balıklar özelinde düşündüğümüzde, her ne kadar alternatif yem hammaddeleri konusunda ciddi ve kapsamlı araştırmalar yürütülse de, aralarında Türkiye'nin de olduğu pek çok ülkede, konu protein ve balık yağı hammaddesi tedariği olduğunda ibreler halen doğadan avlanmış ve özellikle de yağ yönünden zengin Hamsi ve Sardalya gibi küçük balıklara dönüyor.

Nature Food dergisinin yeni sayısında yayınlanan yeni bir makale, doğadan vahşi olarak avlanmış olan balıklardan yetiştiricilik altında üretilen ve ekolojik kıyas bakımından daha büyük olan balıklara olan besin akışı hakkında veri sunması bakımından oldukça ilginç bir yerde duruyor. Araştırmayı yürüten bilim insanları, son ürün olarak kabul ettikleri somon filetosunda kalsiyum, iyot, demir, omega-3, B12 vitamini ve A vitamini olmak üzere dokuz besin maddesinden altısında azalma buldular. Deniz mahsüllerinden elde ettiğimiz en önemli besin sınıfı maddeler arasında yer alan Selenyum ve çinko seviyeleri ise artış var.

Bu sonuçlara ulaşmak için araştırmayı yürüten bilim insanları Norveç'teki somon yetiştiriciliği endüstrisinde kullanılan ve somona odaklanan yemlerde kullanılan bütün haldeki  yemlik balığın yenilebilir kısımlarındaki besin dengesini, yetiştirilen somon filetosuyla karşılaştırdılar ve insan beslenmesinde de önemli yer tutan, kaynak olarak da deniz ürünlerinde yoğunlaşan iyot, kalsiyum, demir, B12 vitamini, A vitamini, EPA ve DHA formlarındaki omega-3, D vitamini, çinko ve selenyum olmak üzere dokuz besin maddesine odaklandılar.

Burada belki de en dikkat çekici olan kıstas ise, kalp sağlığı ve diğer sağlıklı yaşam kriterleri ile doğrudan bağlantısı bulunduğu pek çok araştırma ile kesinleşen omega-3 yağ asitlerinin miktarının, deniz mahsülleri dendiğinde bir markayı temsil eden somon balığının aksine, somonu beslemek için kullanılan diğer yemlik balıklarda daha fazla oluşu.

Wild fish consumption can balance nutrient retention in farmed fish başlıklı araştırmanın baş yazarı olan Dr. David Willer, Cambridge Üniversitesi'nden yaptığı basın açıklamasında, Gördüğümüz şey, yem olarak kullanılan vahşi balık türlerinin çoğunun, yetiştiriştirilen somon filetosundan daha fazla veya benzer oranda mikronutrient yoğunluğuna ve çeşitliliğine sahip olması. diyor.

Somonu tüketmekten ve sektörün sürdürülebilir büyümesini desteklemekten keyif alırken, daha fazla ve daha geniş bir yelpazede sardalya, uskumru ve hamsi gibi yabani balık türlerini tüketerek daha fazla temel besin maddesini doğrudan tabağınıza almayı düşünmelisiniz.

Çalışmada üzerinde durulan ve somon yemlerinde yaygın olarak kullanılan balıklar içinde Pasifik ve Peru hamsisi, Atlantik ringası, uskumru, istavrit ve derin su mezgiti vardı. Bunların hepsi ayrıca son kullanıcıya yönelik deniz ürünü olarak pazarlanıyor ve insanlar tarafından da tüketilebiliyorlar.

İngiltere'de yetişkinlerin yüzde 71'inin kışın D vitamini eksikliği yaşarken, genç kızlarda ve kadınlarda sıklıkla iyot, selenyum ve demir eksikliği görülüyor. Buna rağmen yetişkinlerin yüzde 24'ü haftada bir somon yerken, sadece yüzde 5,4'ü uskumru, yüzde 1'i hamsi ve yalnızca yüzde 0,4'ü ringa balığı tüketiyor.

Araştırma neticesinde elde edilen veriler, bu altı yemlik balığın yetiştiricilik yoluyla elde edilen somon balığının filetosundan daha fazla veya benzer oranda besin maddesi konsantrasyonuna sahip olduğunu gösteriyor. Kalsiyum miktarı, yemlik balık filetolarında somon filetosundan beş kat fazla, iyot miktarı dört kat fazla ve demir, omega-3, B12 vitamini ve A vitamini 1.5 kat fazlaydı. Bunun yanında yemlik balıklarla somonun D vitamini açısından değerleri benzer çıktı.

Çinko ve Selenyum ise somonda yemlik balıklardan daha yüksek bulundu. Bu ekstra mineral miktarının diğer yem bileşenlerinden kaynaklandığını ve somon sektöründe gerçek bir ilerleme işareti olduğunu söylüyor.

Willer, Beslenme alışkanlığımızda, yediğimiz balıklarda birkaç küçük değişiklik yapmak, bu eksikliklerden bazılarını gidermek, hem halkın hem de dünyanın sağlığını iyileştirmede uzun bir yol kat edebilir diyor.

Lancaster Üniversitesi'nden kıdemli yazar Dr. James Robinson, araştırmacı ekibinin şu sonuca vardığını söylüyor: Deniz balıkçılığı, önemli yerel ve küresel gıda sistemleridir, ancak büyük avlar çiftlik yemlerine yönlendiriliyor. İnsanlar için besleyici deniz ürünlerine öncelik vermek, hem diyetleri hem de okyanus sürdürülebilirliğini iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Cambridge Üniversitesi, Lancaster Üniversitesi, Stirling Üniversitesi ve Aberdeen Üniversitesi'nden bilim insanları ekibi, bu yaklaşımın küresel besin eksikliklerini gidermeye yardımcı olabileceğini söylüyor.

Kaynak: thefishsite.com

Görünen o ki, su ürünleri yetiştiriciliği dünyanın farklı yerlerinde kendine özgü ihtisas alanları oluştursa da, bu sektörün geleceği yalnızca yetiştiricilikte olmayacak. Yetiştiricilik için besin olarak yemlik balık kullanımını analiz eden  Wild fish consumption can balance nutrient retention in farmed fish makalesi, besin içerikleri söz konusu olduğunda daha küçük boyutlu olan balıkların "yemlik" olarak düşünülmesindense, insan tüketiminde son ürün olarak da kullanılmasının önemine vurgu yapıyor.

Yosun ormanları su kalitesinin düzeltilmesinin yanında pek çok faydasağlayabilir.

Denizel ortamların asiditesinin deniz yaşamına olan etkisinin büyüklüğünün farkına varılmasının üzerinden yaklaşık on sene ve bu durumun incelenmesine dair standartların geliştirilmesinin üzerindense beş sene geçti.

2007 yılında yapılan bir çalışma, asiditenin mercan resifleri üzerine olan etkisinin sanayileşme öncesi döneme göre iki kata kadar daha fazla etkili olduğu ve bu durumun, mercanların iskelet oluşumlarını %40'a yakın bir oranda etkilediği ortaya kondu. Bununla birlikte bazı mercan türlerinin bu duruma daha az hassasiyet gösterdiği da görüldü.

Dünyanın en büyük su ürünleri üreticilerinin başında gelen Çin'de yapılan bir araştırma, suların asiditesini normal koşullarda tutmak için bazı deniz yosunu türlerinin kullanılabileceğini gösteriyor.

Kuzeydoğu Çin'deki Lidao Town şehrinin kıyı sularının bulunduğu bölge, tüketilebilir bir su yosunu türü olan Laminaria japonica'yı yetiştirmek için son derece uygun koşulları barındırıyor. Bölgede, 500 kilometre karelik bir alanda deniz yosunu yetiştiriciliği yapılıyor ve yıllık 400.000 tonluk bir verimle ürün alınıyor. 

L. japonica, hızlı büyüme özelliği gösteren bir deniz yosunu ve hızlı büyümesi, bulunduğu suyun içindeki koşulları "normal şartlar altında" tutmasına yardımcı oluyor. Çünkü, kısa zamanda fazla miktarda üreyebilen yosun, fotosentez yoluyla bulunduğu ortamdaki karbondioksidi alarak bünyesinde tutuyor bunu kullanıyor.Suyun asiditesini düzenleyerek kabuklu canlıların bünyelerindeki kalsiyumun çözünmesini engelleyerek bu canlılar için aynı zamanda korunaklı bir alan sağlıyor.

Çin'in başka bir kısmında ise Laminaria japonica ile birlikte yetiştiriciliğe deniz tarakları da alınıyor. L. japonica ile birlikte kültüre alınan taraklar, yosunun gövdesine tutunarak orada güvenli bir büyüme alanı yakalıyor.

Yosunların, büyüme ve karbodioksidi absorbe ederek ortamdan uzaklaştırma yeteneklerinin karadaki bitkisel kökenli canlılardan daha fazla olduğu biliniyor. Yosunların yetiştiriciliğini yapmanın global ölçekte başka bir yetiştiricilik yapmaktan neredeyse 600 kat daha iyi olduğu ifade ediliyor, çünkü bu tür yosunlar tıptan tüketime kadar pek çok alanda kendine kullanım alanı bulabiliyor. Ayrıca yosun çiftlikleri, içinde bulundukları suların kalitesini ve koşullarını göreceli olarak iyileştirdikleri için diğer canlıların da bu alanlarda yaşam ihtimali ve oranı artıyor.

Yapılan bir çalışma, yosun yetiştiriciliği ile yılda 12 milyar ton biyometan elde edilebileceğini ifade ederken yılda 19 milyar ton gibi büyük miktardaki bir karbodioksidin de tutulumunun sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Ayrıca yıllık 34 milyar tonluk bir biyometan eldesinin mümkün olabileceğinin altını çiziyor.

Bütün bunlar, dünyadaki tüm su yüzeyinin yalnızca %9'luk bölümünün yosun ormanlarıyla kaplanması sayesinde gerçekleşebilir. Bugün, bir yılda atmosfere çıkan karbodioksit miktarının 53 milyar ton olduğu biliniyor ve insanların elinde, fosil yakıtlardan elde ettikleri yakıt enerjisi ihtiyaçlarını biyometandan elde ederek emisyonlarını dengelemek için harika bir fırsat var.

Yosun ormanlarının dünyada üzerindeki tüm faydaları bununla da sınırlı değil. Büyük miktarlardaki balık stokları için doğal bir ortam olarak kabul edilebilecek yosun ormanları, sürdürülebilir programlar dahilinde balık popülasyonlarının artışı ve bu artıştan elde edilecek protein kaynağı için de mükemmel ortamlar.

Küresel ısınmanın ve suların git gide artan asiditesinin artmasının önüne geçmek için yosun ve alg teknolojileri önümüze benzersiz fırsatlar sunsa da, bugün bu sistemlerden faydalanmak için bir hayli çalışarak yol almamız gerekiyor. Dünya üzerindeki aşırı avcılık, kıyı suları ve açık denizlerde meydana gelen fiziksel ve kimyasal kirlilikler deniz çayırları ile yosunların yaşam alanlarını tehdit ediyor. Bütün bu çalışmalara başlamadan önce, denizel kirliliklerin engellenmesinin yollarının da araştırılması gerekiyor.

Kaynak: quartz.com

Deniz çayırlarının geleceğinde rol oynayacak bir uygulama: Seagrass Spotter

Denizde ve tatlısuda bulunan su bitkilerinin doğal deniz ve tatlı su ekosistemi içindeki önemi gerçekten büyük. Suyun içinde çözünmüş olan ve solunum için gerekli olan oksijenin üretiminden solunum sonrası ortaya çıkan karbodioksidin ortamdan uzaklaştırılması başta olmak üzere herhangi bir evredeki balıkların, kabukluların, yumuşakçaların ve hatta denizatlarının yaşaması, beslenmesi, saklanması ve üremesi için hayati önem taşıyorlar.

Su bitkilerinin önemi, yalnızca ekolojik basamak içinde herhangi bir yere konumlanmış olan canlılar için değil ticari olarak avlanan türlerin soylarının devamı için de bir hayli yüksek; çünkü balıkların yada karideslerin yumurtadan çıkan larvaları, yumurtadan çıktıktan sonra bu bitkilerin arasında büyüyor, besleniyor ve gelişiyor; düşmanlarından saklanıyor ve hayatta kalıyor. Dolayısıyla vahşi doğadan yapılan avcılığın sürdürülebilmesi için deniz çayırlarının var olması gerekiyor.



Biz çoğunlukla tüketilebilir ve ticari su ürünlerinin doğal popülasyonu ile çalışıp onların geleceği ile endişe duyuyor gibi görünsek de, farklı avcılık ve denizcilik aktiviteleri suyun altındaki bu çayırların geleceğini de etkiliyor. Birleşik Krallık kıyılarındaki deniz çayırlarının %25 ile %80'i arasındaki bir miktarının 1930 yılından bu yana yok olduğu tahmin ediliyor. Bu da Ada'nın kıyı sularındaki suyun kalitesinin daha düşük olmasına ve daha zemin materyali olan substratın fiziksel hasarının artmasına neden oluyor.

Öncelikli olan Birleşik Krallık kıyılarında, deniz çayırlarını haritalandırmak ve bu çayırların geleceğini iyileştirmeye yardımcı olmak üzere Project Seagrass tarafından Seagrass Spotter isminde bir mobil uygulama geliştirildi. Seagrass Spotter'ın kullanım hedefindeki kişiler ise oldukça geniş bir kitleyi tanımlıyor: deniz çayırları ile çalışan yüzlerce bilim insanının ve bu konuya ilgi duyan "halktan" binlerce bilimcinin Birleşik Krallık etrafındaki deniz çayırları ile ilgili bir veriyi havuzuna katkı sağlaması bekleniyor.



Doğadaki herhangi bir şeyi korumak için çalışmaya başlamanın ilk kuralı o şeyin nerede olduğunu ve tehlikenin boyutunu bilmekten geçiyor. Her ne kadar Ada'nın etrafındaki deniz çayırları hakkında geçmişten bugüne gelmiş bir veri olsa da Seagrass Spotter'ın bu verinin desenini değiştirmesi bekleniyor.

Project Seagrass, yeni uygulamalarını anlatmak ve bu uygulamaları indirtmek için yeni bir web sitesini yayına geçirdi. iOs ve Android için yayınlanan uygulamaları incelemek ve indirmek için Seagrassspotter.org adresini ziyaret edebilirsiniz. Aynı web sitesinin Explore sekmesinde dünyanın farklı yerlerinden deniz çayırı örneklerine dair fotoğraflara yer verilmiş. Bu da, her ne kadar lokal bir uygulama gibi görülse de projenin yakında uluslararası bir konuma yerleşeceğinin habercisi.

Proje ilgili daha fazla bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.

İskoçya, su yosunu yetiştiriciliğindeki ilk politikalarını belirledi

İskoçya'daki ticari su yosunu yetiştiriciliği ile ilgili ilk politikalar İskoçya hükümeti tarafından belirlendi. Ülke sınırları içinde su yosunu yetiştiriciliğinin yapılabileceği yerler ve bu yerlerdeki şartlar konusunda karanlıkta kalan noktaları aydınlatan yeni kurallar, İskoçya'da halihazırda büyümeye devam eden su yosunu sektörünün gelişmesi ve çiftliklerin çevresel etkilerin çerçevesini oluşturuyor. "Yosun yetiştirme kuralları beyanı" olarak adlandırılan bu dökümana aynı zamanda bazı gereksinimler de dahil edilmiş.

  • Olumsuz çevresel etkilerin de düşünülmesi ve bunların azaltılması

  • Sadece yerel türlerin yetiştiriciliğinin yapıldığından emin olunması

  • İnsan tüketimi düşünüldüğünde, endüstriyel kirlilikten uzak lokasyonlarda üretim yapılması

  • Küçük - orta ölçekli su yosunu yetiştiricilik çiftliklerinin anlaşmalara ve uygun yerel koşullara göre İskoçya'nın herhangi bir yerinde yetiştirilmesine izin verilmesi


Belirtilen maddeler içindeki küçük - orta ölçekli su yosunu yetiştiriciliği çiftliği, kıyıdan 50 ile 200 metre açıktaki tesisler için tanımlanmış. Örneğin 50 metre açıktaki su yosunu yetiştiriciliği çiftlikleri, midye çiftliklerinde olduğu gibi 30 metreye 200 metre ebatlarında.

İskoçya Kırsal Ekonomi Sekreteri Fergus Ewing, su yosunlarının gıda, kozmetik ve gübre gibi geniş bir alanda kullanılan ticari bir ürün olarak büyüdüğünü görmeyi arzuladıklarını söylüyor.

Britanya adasında yer alan İskoçya'nın batı kıyılarının su yosunu yetiştirmek için iyi koşullara sahip olduğu biliniyor. Su yosunu yetiştiriciliği sektörü halen emeklemekte olsa da göstergeler bu sektörün önemli ekonomik fırsatlar barındırdığına işaret ediyor.

İskoç Denizcilik Araştırmaları Derneği'nde Deniz Biyoteknolojisi kurucusu Michele Stanlay ise su yosunu yetiştiriciliğine son yıllarda artan ilgiye dikkat çekiyor ve İskoçya hükümeti tarafından yayınlanan yeni kuralların büyümekte olan bir sektörün ihtiyaç duyacağı rehberliği sağlayacağını ve yetiştiricilere daha fazla netlik kazandıracağına vurgu yapıyor.

Ticari su yosunu yetiştiriciliğinin sürdürülebilir ve çevreye duyarlı bir büyüme kaydetmesi yönünde çalışmalar yapılıyor. Yayınlanan yeni kılavuz, doğada var olan yabani yosunların hasadı konusunda herhangi bir kuralı barındırmıyor.

İskoçya Hükümeti tarafından yayınlanan dökümanı indirmek için buraya tıklayın.

Seafoodsource.com kaynağındaki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.



Su yosunu, kendine sektörün içinde ve hayatımızda daha da fazla yer açacak gibi görünüyor. Yüksek besin kompozisyonu ve hızlı şekilde büyütülerek pazara sunulabilmesi avantajıyla, küresel ölçekte insanların ihtiyaç duyduğu proteini ve diğer besin maddelerini sağlaması yönünden önemli bir su ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında su kalitesinin ve kimyasının da kontrol altıında tutularak şartların daha iyi koşullara gelmesinde önemli bir rol oynuyor.

Halihazırda Spirulina gibi bazı türler ticari olarak özellikle üretilerek başta kozmetik, gıda ve yem sektöründe kullanılıyor ve sektörde Asya ağırlıklı olarak söz sahibi. İskoçya'nın bu girişimi, Avrupa'daki su yosunu yetiştiriciliğinde ve ekonomisinde gelecekte söz sahibi olacağının anahtarı gibi görünüyor.