
Hayvancılık yapmanın binlerce yıldır insanlığa derinden fayda sağladığını inkâr etmek mümkün değil. Koyunlar, keçiler, inekler, tavuklar ve hatta balıklar çiftlik yaşamına iyi bir şekilde adapte olmuş olsalar da çiftliklerden elde edilmiş hayvanları yemeyi seven bir hayvan var: insan.
Bol yağda kızartılmış kalamar tabakta güzel görünebilir fakat insanlar bir nedenden dolayı ahtapota bayılıyor. Kollarında düğme olarak da adlandırılan dokunaçları olan bu yaratığa olan talep arttıkça, bu kafadan bacaklının yetiştiriciliğe alınması koınusundaki tartışmalar da artıyor.
100 türünden fazlası av araçlarıyla avlanabilen 300 kadar ahtapot türü var. 2008 yılından beri ise küresel olarak 350.000 ton kadar ahtapot avcılığı yapıldı. Ahtapot avcılığının üçte ikisi Asya’dan; en az yarısı ise tek başına Çin’den geliyor.
Ahtapotu ise en fazla yiyen ülkeler arasında ise Kore ve Japonya gibi Uzak Doğu ülkeleri ile İspanya, Portekiz, Yunanistan ve İtalya gibi Akdeniz ülkeleri var. Amerikalıların da ahtapotla ilgili bir damak tadı var ve Avusturalya’da ve Çin’de de tüketicilerin ahtapota olan talebi artıyor.
1980’lerden bu yana, tüketici talepleri, aşırı avlanma nedeniyle doğadaki ahtapotların sayısının azaldığı noktaya kadar düzenli olarak arttı. Bu da arz edilen ahtapot sayısının azalmasına ve doğal olarak rakamların artmasına neden oldu; tabii ki ahtapot seven pek çok kişinin tabağının da boş kalmasına.
Ahtapotları yetiştirelim!
Ahtapotları kültüre alarak bir su ürünleri yetiştiriciliği alanı olarak değerlendirmek isteyenlere bir şeyler yapılmalı. Kültüre alınan hayvanlar kaçmayı başarmış olsalar da ahtapot çiftliği girişimleri dünyanın farklı yerlerinde hayata geçmeyi başardı. Quartz’a göre teknik ilerlemeler ve yapılan çok sayıda deney çiftliklerde yetiştirilmiş ahtapot oldukça keskin bir gerçeklik haline geliyor.2017 yılında Japon bir deniz ürünleri şirketi olan Nippon Suisan Kaisha, ahtapot yumurtalarını başarılı bir şekilde çıkardı ve ertesi yıl yetiştiricilikten elde edilmiş ahtapotların satışa hazır olacağını açıkladı. Benzer zamanlarda Meksika, İspanya ve Çin’deki çiftlikler de aynı işe giriş yaptılar.
Tüm bu ahtapot yetiştiriciliği tesislerinin bilinen çevresel etkileri Bilim ve Teknoloji Dergisinin 2019 kışında çıkan sayısında çevre bilimciler, filozoflar ve psikiyatristlerden oluşan bir takım tarafından tartışıldı.
Bu kafadan bacaklıyı rahat bırakmalı mıyız?
Ahtapot yetiştiriciliği yapmalı mıyız? Hayvanların atıklarından kaynaklanan nitrojen ve fosfor kirliliği, melezlenme, hastalıkların yayılması, habitat kaybı gibi pek çok konu var. Etik olarak, bu zeki hayvanları ıslah programı içine koymak zalimce gibi görünüyor. Ahtapota uyarıcılarla dolu ve dinamik bir ortam gerekir, ahtapotlar şekil değiştiricidir, bir şapka bile düşse renk değiştirebilirler. Kısa ve uzun süreli hafıza biçimleri nedeniyle insan yüzlerini de tanıyabilirler. Diğer omurgasızlardan çok sayıda memeliye ve daha büyük sinir sistemine sahip nöronları vardır.
Deniz araştırmacıları bir çalışmada, ahtapotların en az beş ay boyunca bir vidalı kavanozun nasıl açılacağı bilgisini korudukları bulunduğunu belirtiyor. Ayrıca karmaşık bitkili alanlarda ustalaşabilir, kapsamlı yiyecek arama gezileri yapabilir ve gezinmek için görsel yer işaretlerini kullanabilirler.
Ahtapot yetiştiriciliğine dair belki en büyük argüman ise ahtapotların beslenmesinin yarattığı çevresel etkilerdir. Ahtapotlar suda yaşayan çoğu canlı gibi etoburdur ve yemeklerinin çoğunu balık kökenli proteinler oluştururken yağa da ihtiyaç duyarlar. Ahtapot larvaları ise sadece canlı yiyecekler yerler ki bu, yetiştiricilik alanına bir yerlerden gelmek zorundadır.
Araştırmacılar, ahtapotun etkileyici emiş gücünün, vantuzların içindeki her bir tentakülü hizalayan küçük toplar sayesinde olduğunu buldular. Çoğu çiftlikteki su hayvanlarını beslemek, vahşi balıklar ve balık unu için omurgasızlar üzerinde ek baskı oluşturuyor. Küresel balık avının yaklaşık üçte biri, neredeyse yarısı su ürünleri yetiştiriciliğine giden diğer hayvanlar için yem haline getiriliyor. Birçok balık unu balıkçılığı aşırı avlanmaya maruz kalıyor ve azalıyor.
Sadece bu da değil, bir ahtapot 1 yada 2 yıllık kısa ömrü boyunca vücut ağırlığının 3 katı kadar yemek zorundadır. Onları beslemek sadece zaten vergilendirilmiş balıkçılık üzerinde daha fazla baskı yaratacaktır. Bu muhtemelen insanlar için küresel gıda güvenliğini azaltacaktır.
Ancak, ahtapot yetişticiliğine bakcak olursak ki bu bu fabrikasyon yetiştiriciliktir, bu hem bireysel olarak hayvanlara uyumlu olmayan hem de çevresel olarak sürdürülemez olan sanayileşmiş bir gıda sisteminin parçası olduğu görülmekte. Her ne kadar diğer hayvanları da benzer yöntemlerle yetiştiriyor olsak da, bunu 9000 yıldan fazla bir süredir yapıyoruz.
Ancak araştırmacılar, bunun devam etmesine izin verirsek, "yanlış" olabilecekleri doğruya çevirme şansımızın olduğunu belirtiyor. Veya Quartz'ın özlü bir şekilde ifade ettiği gibi: "Ahtapot yetiştiriciliğine başlamadan önce, en azından yeniden gözden geçirme şansımız var: Bu gerçekten başka bir hayvanı tedavi etmenin doğru yolu mu?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder