İnsanlığın sera gazlarını azaltmakla ilgili mücadelesinin bir sonraki aşamasında su yosunlarına büyük ve önemli görevler düşebilir. Prof. Tim Flanney tarafından sunulan ve ABC'de yayınlanan Catalyst programının yeni bölümünde Flanney "deniz yosunları - kelp dünyayı kuratabilecek mi?" sorusuna yanıt arıyor.
Yayınlanan yeni belgesel dünyanın dört bir yanından gelen ve sunucunun yaptığı araştırmaların neticesinde ortaya konan veriler yardımıyla su yosunlarının sera gazlarını azaltma ve atmosferdeki karbodioksit gazını çekme konusundaki muazzam potansiyelini araştırıyor. Denizlerde kurulacak olan büyük kelp tarlaları okyanusların asitliliğini giderirken aynı zamanda bu yosunlarla beslenecek olan karasal kökenli hayvanların metan emisyonu önemli ölçüde azaltılabilir.
Bütün bu kuramların heyecan vericiliğinin yanında deniz yosunu ile çalışmaya başlayan ilk girişimciler teknolojileri anlamaya ve adapte etmeye çalışırken aynı zamanda karmaşık uluslararası antlaşmalarla uğraşıyor. Küresel ölçekte baktığımız zaman emisyon artışı sürecek gibi görünüyor, bu da demek oluyor ki yosun bazlı karbodioksit yakalama işi büyük ölçekli emisyon azaltma çalışmalarının resmi bir parçası olmak zorunda.
Bu aşamada Türkiye karasuları içinde su ürünleri yetiştiriciliği yapan her işletmeye görev ve sorumluluklar düşüyor. Tesislerin içinde yada etrafındaki uygun alanlara su yosunu ekerek emisyon azaltma ve suların fazla karbodioksitten arındırılması gereğine aktif olarak katkı sağlamalarının zorunlu hale getirilmesi gerekiyor.

İskoçya, su yosunu üretimindeki ilk kriterleri belirledi.
Paris iklim anlaşmasının gereği olan 2°C'de kalmak için çoğu uzman karbonu atmosferden çekmeyi ve emisyon azaltmanın gerektiğini kabul ediyor fakat bu artışın dahi ciddi bir tehlike yaratacağını ve 2100 yılına kadar üst sınırın 1,5°C'ye çekilmesi gerektiğini savunuyor. Belirlenen bu amaçlara ulaşmak için insanlık olarak en geç 2020 yılında karbon emisyonunu azaltmaya başlamalı ve 2050 yılına kadar hızlı bir şekilde dekarbonize olarak emsiyonu sıfırlamalı.
Sıfır karbon emisyonu, radikal karbon salınımı azalımı ve devasa jeomühendislik projeleri sayesinde gerçekleşebilir fakat bu Flannery'nin de dediği ve dünyanın kendi karbon yakalama yöntemlerini taklit eden ve güçlendiren "üçüncü yol"lardan olabilir.
Çalışmalar karbonu atmosferden uzaklaştırma gereğini destekliyor fakat bir çok büyük ölçekli planın hala ciddi politik, ekonomik ve teknik sorunları var.
Öte yandan günden güne daha büyük bir sorun haline gelecek olan ve dünyanın farklı yerlerinde daha sık gözlemlenmeye başlanan oksijensiz ölü bölgelerin kurtarılması için su yosunu kültürleri okyanusların içindeki bu "biyolojik çöllerde" konumlandırılabilir ve okyanuslardaki çöp yamalarını yok etme çalışmalarında olumlu etki yaratabilir.
Kısaca su yosunlarının kullanım alanları hakkında önümüzdeki dönemde yeni ve uygulanabilir başka fikirler de ortaya çıkacak gibi görünüyor...
Belgeseli izlemek için buraya tıklayın.
Theconversation.com'daki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.
Yayınlanan yeni belgesel dünyanın dört bir yanından gelen ve sunucunun yaptığı araştırmaların neticesinde ortaya konan veriler yardımıyla su yosunlarının sera gazlarını azaltma ve atmosferdeki karbodioksit gazını çekme konusundaki muazzam potansiyelini araştırıyor. Denizlerde kurulacak olan büyük kelp tarlaları okyanusların asitliliğini giderirken aynı zamanda bu yosunlarla beslenecek olan karasal kökenli hayvanların metan emisyonu önemli ölçüde azaltılabilir.
Bütün bu kuramların heyecan vericiliğinin yanında deniz yosunu ile çalışmaya başlayan ilk girişimciler teknolojileri anlamaya ve adapte etmeye çalışırken aynı zamanda karmaşık uluslararası antlaşmalarla uğraşıyor. Küresel ölçekte baktığımız zaman emisyon artışı sürecek gibi görünüyor, bu da demek oluyor ki yosun bazlı karbodioksit yakalama işi büyük ölçekli emisyon azaltma çalışmalarının resmi bir parçası olmak zorunda.
Bu aşamada Türkiye karasuları içinde su ürünleri yetiştiriciliği yapan her işletmeye görev ve sorumluluklar düşüyor. Tesislerin içinde yada etrafındaki uygun alanlara su yosunu ekerek emisyon azaltma ve suların fazla karbodioksitten arındırılması gereğine aktif olarak katkı sağlamalarının zorunlu hale getirilmesi gerekiyor.

İskoçya, su yosunu üretimindeki ilk kriterleri belirledi.
Paris iklim anlaşmasının gereği olan 2°C'de kalmak için çoğu uzman karbonu atmosferden çekmeyi ve emisyon azaltmanın gerektiğini kabul ediyor fakat bu artışın dahi ciddi bir tehlike yaratacağını ve 2100 yılına kadar üst sınırın 1,5°C'ye çekilmesi gerektiğini savunuyor. Belirlenen bu amaçlara ulaşmak için insanlık olarak en geç 2020 yılında karbon emisyonunu azaltmaya başlamalı ve 2050 yılına kadar hızlı bir şekilde dekarbonize olarak emsiyonu sıfırlamalı.
Sıfır karbon emisyonu, radikal karbon salınımı azalımı ve devasa jeomühendislik projeleri sayesinde gerçekleşebilir fakat bu Flannery'nin de dediği ve dünyanın kendi karbon yakalama yöntemlerini taklit eden ve güçlendiren "üçüncü yol"lardan olabilir.
Çalışmalar karbonu atmosferden uzaklaştırma gereğini destekliyor fakat bir çok büyük ölçekli planın hala ciddi politik, ekonomik ve teknik sorunları var.
Öte yandan günden güne daha büyük bir sorun haline gelecek olan ve dünyanın farklı yerlerinde daha sık gözlemlenmeye başlanan oksijensiz ölü bölgelerin kurtarılması için su yosunu kültürleri okyanusların içindeki bu "biyolojik çöllerde" konumlandırılabilir ve okyanuslardaki çöp yamalarını yok etme çalışmalarında olumlu etki yaratabilir.
Kısaca su yosunlarının kullanım alanları hakkında önümüzdeki dönemde yeni ve uygulanabilir başka fikirler de ortaya çıkacak gibi görünüyor...
Belgeseli izlemek için buraya tıklayın.
Theconversation.com'daki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder