Kıyafetlerinizden dökülen elyafları yada yüz temizleme jelinizin içinde mikropartikül plastik maddeleri yer miydiniz? Yemezdiniz. Fakat geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni bir araştırma, bu plastik partikülleri tüketen balıkları tüketerek plastik maddeleri vücudumuza aldığımızı ortaya koydu. Araştırma, göller üzerinde yapılması nedeniyle dünya üzerindeki bir ilk ve Amerika ile Kanada arasında yer alan 5 büyük göl olan Great Lakes’deki balıkların deşarj suları ile göle karışkan elyafları ve mikropartikül plastikleri tükettiğini gösteriyor. Daha da vahim olanı, bu maddeleri besin sanarak tüketen balıklar arasında - kahverengi alabalık, cisco / göl ringası ve tatlı su levreği, ekonomik değeri yüksek olan türler de yer alıyor.
New York Devlet Üniversitesi’nde Kimya ve Çevre Bilimleri Koordinatörü olarak görev yapan Sherry Mason, örnekleme yapılan 18 farklı türün tamamında mikropartikül plastiklerin bulunduğunu ve bunların çoğunun da liflerden oluştuğunu söylüyor. Daha sonra Michigan Gölü’nden 17 türü örnekleyen Mason, Michigan Gölü’ndeki hiç bir türde mikropartikül plastiklerin bulunmadığını sözlerine ekliyor.
Sudaki lifler, genellikle sentetik kumaşların yıkanmasından ve yıkamada kullanılan suyun herhangi bir filtrasyona tabi tutulmadan direk olarak deşarj edilmesinden kaynaklanıyor. Daha tasarım aşamasında çevreye karşı direnç gösterecek şekilde üretilen bu maddeler, suya karışan pamuk yada yün gibi doğal olarak suyun içinde çözünerek yok olan maddeler gibi geri dönüşemiyor ve suyun içinde kalmaya devam ediyor. Balıklar ve diğer su ürünleri de bu lifleri besin sanarak tüketiyor ve mikropartikül plastik maddeler böylece canlı besin piramidi içine girmiş oluyor.

Illionis Gölü’ndeki mikropartikül lifleri görüntüleyen ve araştırmada Sherry Mason ile birlikte çalışan Illionis - Indiana Sea Grant’ten Kirlilik Önleme Uzmanı Laura Kammin, liflerin sindirim kanalına girdiğinde yol açabileceği fiziksel ve fizyolojik tehlikelere dikkat çekti. NOAA tarafından “mikro” olarak tanımlanan bu maddelerin balıklar tarafından yenmesinin neden önemli olduğunu açıkladı.
Öncelikli olarak bu maddeler, balıkların doğal sindirim kanalına girdiklerinde fiziksel tehlikeler oluşturabiliyor. Mikroplastik kirlilik konusunda California Davis Üniversitesi’nde çalışan Chelsea Rochman, bu türdeki atıkların kirlilik yaratmasının yanında endokrin bozucu, nörotoksin ve kanserojen etkilerinin olduğunu belirtiyor ve hangi boyutta olursa olsun suyun içinde var olan bu maddeler sudaki organizmalar ve insan sağlığı için büyük tehlikeler barındıran kimyasalları içerdiğini ekliyor.
Mikropartikül plastikler, suyun içinde sünger gibi davranarak etraflarında bulunan diğer kimyasalları da toparlıyor ve balıklar tarafından yendiklerinde balıkların bünyelerine kimyasal bir kokteyl de geçmiş oluyor. Bu da, plastik atıkların sofralarımıza kimyasal atıkları da getirdiği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Rochman ve meslektaşlarının California sahillerinde yaptıkları bir diğer araştırma ise işin bambaşka ve bir o kadar da tehlikeli boyutunu ortaya koyuyor. Yaptıkları araştırmada sert plastiklerde ve döşeme amacıyla kullanılan köpüklerde sıklıkla kullanılan metallerle ve alev almayı geciktiren bileşikleri bulan ekip ayrıca polisiklik aromatik hidrokarbonlar, fosil yakıt kalıntıları poliklorlu bifenillere de ulaştı. Bunların yanında, plastik atıkların balıkların endokrin hormonu üzerinde etkisi olduğuna dair kanıtlar da elde edildi.

Amerika’nın Doğu sahili ve İngiltere’de mikropartiküller üzerine yapılan araştırmalar da benzer sonuçlar verdi; bu maddeler insanlara da geçebilen PBDE’leri, PCB’leri ve diğer kirlilik etmeni olan maddeleri absorbe ediyor. Avrupa’daki araştırmacılar, balıkların haricinde tüketilebilen kabuklu su ürünlerinde de mikropartikül plastiklere ve liflere rastladı. Bu da demek oluyor ki, eğer kirletici plastik maddelerden yemiş bir kabukluyu tüketirsek o plastik maddeyi de tüketmiş olacağız.
Araştırması henüz yayınlanmamış olmasına rağmen, Rochman, kendisinin ve meslektaşlarının A.B.D. ve Endonezya pazarlarında yer alan su ürünlerinde de mikropartikülleri bulduğunu söylüyor. Kendisinin belirttiği üzere, örnek olarak farklı yerlerden alınan balıklarda Great Lakes’te bulunan partiküllerden bulundu. Dolayısıyla, artık temiz su ürünleri talep ettiğimizde, yalnızca kimyasal kirleticilerden arındırılmış değil aynı zamanda çevresel kirleticilerden de arındırılmış bir su kütlesinden elde edilmiş olanlara ihtiyacımız olacak.
Araştırmacılar Kammin ve Mason’ın bir sonraki hedefleri plastik maddelerin ve kimyasalların sağlık üzerine olan etkilerini araştırmak. Ayrıca yaptıkları bu araştırmayı tatlı su nehirleri ve daha küçük dereleri de kapsayacak şekilde genişletmeyi planlıyorlar.
Civileats.com'dan Türkçe'ye uyarlanmıştır.
Bugün, mikropartikül plastik maddelerin ve elyafların yarattığı tehlike sanılandan daha fazla. Kontrolsüzce ve neredeyse sınırsızca doğal su kaynaklarına bırakılan bu maddeler, hem doğal yaşam yeri su olan canlıları etkiliyor hem de onları tüketen insanları.
Mikropartikül plastik maddeleri hayatımızdan çıkarmamızın tek bir kolay yolu var: onları kullanmamak ve mikropartikül plastik maddeleri kullanarak üretim yapan şirketlere bu maddeleri kullanmaktan vazgeçmeleri için çağrı yapmak. Geçtiğimiz günlerde A.B.D. hükümetince kabul edilen yasa, mikropartiküllerin kullanımını kısıtlamaya yönelik önemli bir adımdı.
Bütün bunların yanında, iyi bir filtrasyon mekanizması, su, sucul canlılar ve kendi sağlığımızı korumak için almamız gereken önlemlerin başında geliyor. Ne kadar az atık, ne kadar az tehlike...
New York Devlet Üniversitesi’nde Kimya ve Çevre Bilimleri Koordinatörü olarak görev yapan Sherry Mason, örnekleme yapılan 18 farklı türün tamamında mikropartikül plastiklerin bulunduğunu ve bunların çoğunun da liflerden oluştuğunu söylüyor. Daha sonra Michigan Gölü’nden 17 türü örnekleyen Mason, Michigan Gölü’ndeki hiç bir türde mikropartikül plastiklerin bulunmadığını sözlerine ekliyor.
Sudaki lifler, genellikle sentetik kumaşların yıkanmasından ve yıkamada kullanılan suyun herhangi bir filtrasyona tabi tutulmadan direk olarak deşarj edilmesinden kaynaklanıyor. Daha tasarım aşamasında çevreye karşı direnç gösterecek şekilde üretilen bu maddeler, suya karışan pamuk yada yün gibi doğal olarak suyun içinde çözünerek yok olan maddeler gibi geri dönüşemiyor ve suyun içinde kalmaya devam ediyor. Balıklar ve diğer su ürünleri de bu lifleri besin sanarak tüketiyor ve mikropartikül plastik maddeler böylece canlı besin piramidi içine girmiş oluyor.

Illionis Gölü’ndeki mikropartikül lifleri görüntüleyen ve araştırmada Sherry Mason ile birlikte çalışan Illionis - Indiana Sea Grant’ten Kirlilik Önleme Uzmanı Laura Kammin, liflerin sindirim kanalına girdiğinde yol açabileceği fiziksel ve fizyolojik tehlikelere dikkat çekti. NOAA tarafından “mikro” olarak tanımlanan bu maddelerin balıklar tarafından yenmesinin neden önemli olduğunu açıkladı.
Öncelikli olarak bu maddeler, balıkların doğal sindirim kanalına girdiklerinde fiziksel tehlikeler oluşturabiliyor. Mikroplastik kirlilik konusunda California Davis Üniversitesi’nde çalışan Chelsea Rochman, bu türdeki atıkların kirlilik yaratmasının yanında endokrin bozucu, nörotoksin ve kanserojen etkilerinin olduğunu belirtiyor ve hangi boyutta olursa olsun suyun içinde var olan bu maddeler sudaki organizmalar ve insan sağlığı için büyük tehlikeler barındıran kimyasalları içerdiğini ekliyor.
Mikropartikül plastikler, suyun içinde sünger gibi davranarak etraflarında bulunan diğer kimyasalları da toparlıyor ve balıklar tarafından yendiklerinde balıkların bünyelerine kimyasal bir kokteyl de geçmiş oluyor. Bu da, plastik atıkların sofralarımıza kimyasal atıkları da getirdiği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Rochman ve meslektaşlarının California sahillerinde yaptıkları bir diğer araştırma ise işin bambaşka ve bir o kadar da tehlikeli boyutunu ortaya koyuyor. Yaptıkları araştırmada sert plastiklerde ve döşeme amacıyla kullanılan köpüklerde sıklıkla kullanılan metallerle ve alev almayı geciktiren bileşikleri bulan ekip ayrıca polisiklik aromatik hidrokarbonlar, fosil yakıt kalıntıları poliklorlu bifenillere de ulaştı. Bunların yanında, plastik atıkların balıkların endokrin hormonu üzerinde etkisi olduğuna dair kanıtlar da elde edildi.

Amerika’nın Doğu sahili ve İngiltere’de mikropartiküller üzerine yapılan araştırmalar da benzer sonuçlar verdi; bu maddeler insanlara da geçebilen PBDE’leri, PCB’leri ve diğer kirlilik etmeni olan maddeleri absorbe ediyor. Avrupa’daki araştırmacılar, balıkların haricinde tüketilebilen kabuklu su ürünlerinde de mikropartikül plastiklere ve liflere rastladı. Bu da demek oluyor ki, eğer kirletici plastik maddelerden yemiş bir kabukluyu tüketirsek o plastik maddeyi de tüketmiş olacağız.
Araştırması henüz yayınlanmamış olmasına rağmen, Rochman, kendisinin ve meslektaşlarının A.B.D. ve Endonezya pazarlarında yer alan su ürünlerinde de mikropartikülleri bulduğunu söylüyor. Kendisinin belirttiği üzere, örnek olarak farklı yerlerden alınan balıklarda Great Lakes’te bulunan partiküllerden bulundu. Dolayısıyla, artık temiz su ürünleri talep ettiğimizde, yalnızca kimyasal kirleticilerden arındırılmış değil aynı zamanda çevresel kirleticilerden de arındırılmış bir su kütlesinden elde edilmiş olanlara ihtiyacımız olacak.
Araştırmacılar Kammin ve Mason’ın bir sonraki hedefleri plastik maddelerin ve kimyasalların sağlık üzerine olan etkilerini araştırmak. Ayrıca yaptıkları bu araştırmayı tatlı su nehirleri ve daha küçük dereleri de kapsayacak şekilde genişletmeyi planlıyorlar.
Civileats.com'dan Türkçe'ye uyarlanmıştır.
Bugün, mikropartikül plastik maddelerin ve elyafların yarattığı tehlike sanılandan daha fazla. Kontrolsüzce ve neredeyse sınırsızca doğal su kaynaklarına bırakılan bu maddeler, hem doğal yaşam yeri su olan canlıları etkiliyor hem de onları tüketen insanları.
Mikropartikül plastik maddeleri hayatımızdan çıkarmamızın tek bir kolay yolu var: onları kullanmamak ve mikropartikül plastik maddeleri kullanarak üretim yapan şirketlere bu maddeleri kullanmaktan vazgeçmeleri için çağrı yapmak. Geçtiğimiz günlerde A.B.D. hükümetince kabul edilen yasa, mikropartiküllerin kullanımını kısıtlamaya yönelik önemli bir adımdı.
Bütün bunların yanında, iyi bir filtrasyon mekanizması, su, sucul canlılar ve kendi sağlığımızı korumak için almamız gereken önlemlerin başında geliyor. Ne kadar az atık, ne kadar az tehlike...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder