Fotoğafın büyüğüne baktığımızda dünyada, biraz daha lokalize olduğumuzda da Türkiye’de, kıyılarda yada iç sularda yetiştiriciliği yapılan balıkların miktarı bir hayli fazla ve bu durum, artmaya devam ediyor. Sağlıklı bir yaşam için mutlaka tüketmemiz gereken besin maddelerinden birisi olan balıkla ilgili, sektör önemli bir handikapla karşı karşıya.
Çiftlik balığının daha lezzetsiz olduğunun sanılması.
Belirli bir zaman aralığında tükettiği su ürünleri miktarı fazla olan kişilerin edindikleri damak tadından yola çıkarak kafalarında oluşturdukları algı, çiftliklerde yetiştirilmiş balıkların lezzetlerinin denizde kendi haline büyümüş ve pazar boyuna ulaşarak avlanmış balıklardan daha yavan, tatsız ve lezzetsiz olduğu. Bunun sebepleri arasında, balıkların büyütülürken onlara verilen yemlerin içeriğinden balıkların büyürken içinde bulundukları su ortamının da etkisi büyük. Bu durum, içeriği daha kaliteli ve balık etine doğadaki balıkların etine daha da yakın tatlar kazandıracak yemlerin verilmesiyle aşılabilir.
Dünyadaki su ürünleri sektörünün uzun vadedeki geleceğine baktığımzda, kültür yetiştiriciliğinin daha da önem kazanacağı konusunda bütün otoriteler hem fikir. Artan protein ihtiyacı, azalan stoklar ve günden güne gelişen avcılık yöntemleri ve birim zamanda yapılabilen avcılık miktarı, kültür ortamlarının önemini arttıracak. Bugün bile neredeyse soframıza gelen somon balıklarının yarısının çiftliklerden geldiğini söyleyebiliriz. FAO’nun yayınladığı bilgilere göre, yıllık global boyuttaki somon üretimi 27.000 tondan 1.000.000 tona çıktı. [1]
Peki doğada balıklar, kendi ekosistemleri içindeki besin zincirindeki basamaklarla beslenirken çiftliklerde nelerle besleniyor? Küresel boyuta baktığımızda durum, kültür ortamında yetişen bir balığın doğada yaşayan türdeşinden daha iyi beslendiğini ortaya koyuyor.
Health line‘da yayınlanan bir somon filetosundaki besin tablosuna göre, kültür ortamında yetişen bir somon balığındaki besin durumu, doğadakinden daha iyi bir halde.

Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından yapılan araştırmanın sonucuna göre, yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, kültürde ve iyi koşullarda altında yetiştirilmiş somon balığındaki besin değerleri, doğadan yakalanmış olan bir balıktan daha fazla olduğu görülüyor. Tabloya baktığımızda, yağ oranının iki kat, omega – 6 yağ asitinin miktarınınsa 3 katına yakın olduğu gözleniyor. Bu durumun temel sebeplerinden birisini, elbette ki daha iyi ve balığın ihtiyaçlarına göre hazırlanmış yem içeriği oluşturuyor.
Bir taraftan da, doğal ortamda yetişen balıklar, insan tarafından kontrol edilmeyen bir ortamda yetiştikleri için, kirletici etmenlerden ve ağır metallerden daha fazla etkilenme eğilimi gösteriyorlar. Çeşitli kalıntılar, zarar verici maddeler ve zehirler, balıkların bünyesinde birikir ve balık tüketildiğinde bütün bunlar tüketen canlının vücuduna geçer ve oradan atılmaları için gerçekten çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Su ürünleri mühendisleri tarafından her bir aşaması kontrol altında tutularak yetiştirilen kültür balıklarıysa kirletici etmenlerden ve ağır metallerden daha az etkileniyor. Çünkü bugün, artık herhangi bir su ürünleri yetiştiriciliği yapabilmek için tesisleri iyi bir yere konumlandırmak gerekiyor ve bu tesislerin çevreleriyle olan etkileşimlerine göre üretim planlaması yapılıyor.
Healthline.com'daki makaleden Türkçe'ye adapte edilmiştir.
Peki, artık illa ki “deniz balığı” yemeyi talep etmeli miyiz?
Araştırmalar gösteriyor ki, iyi koşullar altında yetiştirilmiş çiftlik balıkları, göreceli olarak doğada yaşayan ve çeşitli yöntemlerle avlanan balıklardan hiç de geride kalmayacak kadar besleyici ve sağlıklı, hatta kontrollü koşullarda yetiştirildikleri için istenmeyen birikintileri de barındırmıyorlar. Dolayısıyla, su ürünleri üretimini destekleyerek hem daha verimli ve besleyici balıklar tüketmemizin önünde hiç bir engel yok. Hem böylece, dünya denizlerindeki stokların da toparlanması için iyi bir fırsat yakalarız!
Çiftlik balığının daha lezzetsiz olduğunun sanılması.
Belirli bir zaman aralığında tükettiği su ürünleri miktarı fazla olan kişilerin edindikleri damak tadından yola çıkarak kafalarında oluşturdukları algı, çiftliklerde yetiştirilmiş balıkların lezzetlerinin denizde kendi haline büyümüş ve pazar boyuna ulaşarak avlanmış balıklardan daha yavan, tatsız ve lezzetsiz olduğu. Bunun sebepleri arasında, balıkların büyütülürken onlara verilen yemlerin içeriğinden balıkların büyürken içinde bulundukları su ortamının da etkisi büyük. Bu durum, içeriği daha kaliteli ve balık etine doğadaki balıkların etine daha da yakın tatlar kazandıracak yemlerin verilmesiyle aşılabilir.
Dünyadaki su ürünleri sektörünün uzun vadedeki geleceğine baktığımzda, kültür yetiştiriciliğinin daha da önem kazanacağı konusunda bütün otoriteler hem fikir. Artan protein ihtiyacı, azalan stoklar ve günden güne gelişen avcılık yöntemleri ve birim zamanda yapılabilen avcılık miktarı, kültür ortamlarının önemini arttıracak. Bugün bile neredeyse soframıza gelen somon balıklarının yarısının çiftliklerden geldiğini söyleyebiliriz. FAO’nun yayınladığı bilgilere göre, yıllık global boyuttaki somon üretimi 27.000 tondan 1.000.000 tona çıktı. [1]
Peki doğada balıklar, kendi ekosistemleri içindeki besin zincirindeki basamaklarla beslenirken çiftliklerde nelerle besleniyor? Küresel boyuta baktığımızda durum, kültür ortamında yetişen bir balığın doğada yaşayan türdeşinden daha iyi beslendiğini ortaya koyuyor.
Health line‘da yayınlanan bir somon filetosundaki besin tablosuna göre, kültür ortamında yetişen bir somon balığındaki besin durumu, doğadakinden daha iyi bir halde.

Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından yapılan araştırmanın sonucuna göre, yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, kültürde ve iyi koşullarda altında yetiştirilmiş somon balığındaki besin değerleri, doğadan yakalanmış olan bir balıktan daha fazla olduğu görülüyor. Tabloya baktığımızda, yağ oranının iki kat, omega – 6 yağ asitinin miktarınınsa 3 katına yakın olduğu gözleniyor. Bu durumun temel sebeplerinden birisini, elbette ki daha iyi ve balığın ihtiyaçlarına göre hazırlanmış yem içeriği oluşturuyor.
Bir taraftan da, doğal ortamda yetişen balıklar, insan tarafından kontrol edilmeyen bir ortamda yetiştikleri için, kirletici etmenlerden ve ağır metallerden daha fazla etkilenme eğilimi gösteriyorlar. Çeşitli kalıntılar, zarar verici maddeler ve zehirler, balıkların bünyesinde birikir ve balık tüketildiğinde bütün bunlar tüketen canlının vücuduna geçer ve oradan atılmaları için gerçekten çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Su ürünleri mühendisleri tarafından her bir aşaması kontrol altında tutularak yetiştirilen kültür balıklarıysa kirletici etmenlerden ve ağır metallerden daha az etkileniyor. Çünkü bugün, artık herhangi bir su ürünleri yetiştiriciliği yapabilmek için tesisleri iyi bir yere konumlandırmak gerekiyor ve bu tesislerin çevreleriyle olan etkileşimlerine göre üretim planlaması yapılıyor.
Healthline.com'daki makaleden Türkçe'ye adapte edilmiştir.
Peki, artık illa ki “deniz balığı” yemeyi talep etmeli miyiz?
Araştırmalar gösteriyor ki, iyi koşullar altında yetiştirilmiş çiftlik balıkları, göreceli olarak doğada yaşayan ve çeşitli yöntemlerle avlanan balıklardan hiç de geride kalmayacak kadar besleyici ve sağlıklı, hatta kontrollü koşullarda yetiştirildikleri için istenmeyen birikintileri de barındırmıyorlar. Dolayısıyla, su ürünleri üretimini destekleyerek hem daha verimli ve besleyici balıklar tüketmemizin önünde hiç bir engel yok. Hem böylece, dünya denizlerindeki stokların da toparlanması için iyi bir fırsat yakalarız!
Çok güzel bir bilgi kaynağı. Umarım bir çok insan okur. Çiftlik balığına olan cahilce nefretten belki bir nebze uzaklaştırır insanları.
YanıtlaSilGüzel düşünceleriniz için teşekkürler.
YanıtlaSilYeniden görüşmek dileği ile.