Eğer su altına meraklıysanız ve maskelerimizi takıp Ege’de, Marmara’da yada boğazların çevresinde suyun altına baktıysanız onu büyük ihtimalle görmüşsünüzdür. Bir kaç santimetreden on – on beş santimetreye kadar farklı boylarda, iki kapağının aralamış ve sessizce olduğu yerde duran… Hani şu yanına yaklaştığınızda ve parmağınızı uzattığınızda şıp diye kapanan siyah, şişko ve parmağınızı açık kapağının içine sokmaya çalıştığınız… Midye.
1819 yılında Lamark tarafından konan ismiyle Mytilus galloprovincialis, yani Akdeniz midyesi, lokal olarak Akdeniz’de ek rastlanmayan, özellikle İzmir ve çevresinden başlamak üzere İstanbul’daki boğazın kuzey kıyısına ve Karadeniz’e kadar sıklıkla kendine yaşam alanı bulabilen kabuklu bir yumuşakça türüdür. Hemen kıyıdan itibaren 80 metre derinliğe kadar görülebilir. Akdeniz’de ise, yüksek tuzluluk, sıcaklık ve zeminde tutunacak yer bulamadıkları için midyelere az rastlanır. Özellikle akıntısı bol olan iskele ayaklarına, deniz dibindeki döküntülere ve batıklara salgıladığı özel bir iplikçik sistemiyle (bysus) tutunur ve olduğu yerde -çoğunlukla- sabit bir şekilde kalarak yaşar. Yer değiştirmesi gerekirse (akıntının kesilmesi yada güçlü bir avcının varlığı gibi sebeplerle), karın kısmında yer alan güçlü bir ayakçığı kullanır. Büyüdükçe dışa doğru salgıladığı maddeyle kabuğunu büyütür ve büyüyen vücuduna yer sağlar. En iyi 7-8 pH’da, %0,2 gibi tuzlulukta ve 13-14 derecelik sularda büyür. Beslenmesi ise son derece basit ve etkilidir: sabit durduğu yerde kapaklarını ayırır ve bu iki kapağın arasından akıp geçen suyun içindeki plankterleri ve diğer canlıları süzer, karnını doyurur. Bu aşamada, suyu göreceli olarak temizleyen canlılar arasında sayılabilirler, özellikle de fazlalaştığında toksik etki gösteren canlıları da tüketerek sucul ortamda oluşabilecek toksik etkiyi bünyelerinde toplarlar.
Midye, tıpkı diğer deniz ürünleri gibi bünyesinde son derece zengin oranlarda selenyum, kalsiyum, demir, fosfor, A, B1, B2, B6, B12 ve C vitaminleri, magnezyum, omega 3 ve omega 6 yağ asitlerini barındırır. Tüketilebilir kısmının yaklaşık 10%’si protein, 2%’si yağ ve 80%si vitaminler, mineraller ve sudan oluşur. Fakat bununla birlikte, fazlaca endüstiyel kuruluşun olduğu koy ve körfezlerde yaşayan midyelerde, normal olarak kabul edilen sınırın çok üstünde nikel, kadmiyum ve civa artıkları da gözlemleniyor.
Midye tüketirken dikkat etmek gereken bir kaç madde var.
Tarım Bakanlığı’nın kontrolünde üretim yapan tesislerden elde edilmiş midyeleri tüketin: belirli kriterler göz önünde tutularak, kontrol altında üretilen bu midyelerde ağır metal artığı bulunma ihtimali daha düşüktür. Ayrıca hasat tarihi ve pişirme yeri gibi detaylar da ürünlere işlenir.
Çok sıcakta açıkta satılan midyelerden uzak durun: her türlü protein kaynağı gibi midye de aşırı sıcakta ve güneş altında daha çabuk bozulma eğilimi gösterir. Dışarda tüketecekseniz eğer, mümkün olduğu kadar soğuk tutulanlardan yemeyi tercih edin.
Kaynağını bilmediğiniz midyeleri mümkün olduğu kadar az tüketin: direk olarak doğadan toplanan ve direk olarak pazara sunulan midyelerin içeriği tam olarak malesef ki bilinemez. Bu midyeler, fazlaca ağır metal içeriyor yada başka parazitleri barındırıyor olabilir.
Eğer evde yapacaksanız, solungaçlarını iyice temizleyin yada pişireceğiniz kısımdan uzaklaştırın: midyeler, süzerek beslenen canlılar oldukları için en çok birikintiyi solungaçlarında yaparlar. Ağır metaller gibi pek çok madde de en fazla burada birikir. Ya bu kısımları yemeyin, yada çok iyi temizleyin.
Midye, tek başına ‘zehirli’ değildir. Tükettiği canlıların vücutlarındaki toksinleri bünyesinde barındırdığı için doğal olarak bir birikim gözlenebilir fakat bu durum geçici bir zamanı kapsar. Yetiştiricilik kriterlerine uygun olarak gerçekleştirilmiş bir üretim prosesinin yada akıntısı bol yerlerden yapılan ardından, midye son derece temiz, sağlıklı ve besleyici bir gıda maddesi olarak değerlendirilebilir. Fakat, insan eliyle sulara bırakılan atıkların fazlaca olduğu yerlerde (limanların yakınlarındaki yada kıyıdaki endüstriyel tesislerin çevresindeki) yetişen midyelerin de tüketilmesi insan sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Sonuç olarak, bildiğiniz ve güvendiğiniz yerlerden bol bol midye tüketiniz!
1819 yılında Lamark tarafından konan ismiyle Mytilus galloprovincialis, yani Akdeniz midyesi, lokal olarak Akdeniz’de ek rastlanmayan, özellikle İzmir ve çevresinden başlamak üzere İstanbul’daki boğazın kuzey kıyısına ve Karadeniz’e kadar sıklıkla kendine yaşam alanı bulabilen kabuklu bir yumuşakça türüdür. Hemen kıyıdan itibaren 80 metre derinliğe kadar görülebilir. Akdeniz’de ise, yüksek tuzluluk, sıcaklık ve zeminde tutunacak yer bulamadıkları için midyelere az rastlanır. Özellikle akıntısı bol olan iskele ayaklarına, deniz dibindeki döküntülere ve batıklara salgıladığı özel bir iplikçik sistemiyle (bysus) tutunur ve olduğu yerde -çoğunlukla- sabit bir şekilde kalarak yaşar. Yer değiştirmesi gerekirse (akıntının kesilmesi yada güçlü bir avcının varlığı gibi sebeplerle), karın kısmında yer alan güçlü bir ayakçığı kullanır. Büyüdükçe dışa doğru salgıladığı maddeyle kabuğunu büyütür ve büyüyen vücuduna yer sağlar. En iyi 7-8 pH’da, %0,2 gibi tuzlulukta ve 13-14 derecelik sularda büyür. Beslenmesi ise son derece basit ve etkilidir: sabit durduğu yerde kapaklarını ayırır ve bu iki kapağın arasından akıp geçen suyun içindeki plankterleri ve diğer canlıları süzer, karnını doyurur. Bu aşamada, suyu göreceli olarak temizleyen canlılar arasında sayılabilirler, özellikle de fazlalaştığında toksik etki gösteren canlıları da tüketerek sucul ortamda oluşabilecek toksik etkiyi bünyelerinde toplarlar.
Midye, tıpkı diğer deniz ürünleri gibi bünyesinde son derece zengin oranlarda selenyum, kalsiyum, demir, fosfor, A, B1, B2, B6, B12 ve C vitaminleri, magnezyum, omega 3 ve omega 6 yağ asitlerini barındırır. Tüketilebilir kısmının yaklaşık 10%’si protein, 2%’si yağ ve 80%si vitaminler, mineraller ve sudan oluşur. Fakat bununla birlikte, fazlaca endüstiyel kuruluşun olduğu koy ve körfezlerde yaşayan midyelerde, normal olarak kabul edilen sınırın çok üstünde nikel, kadmiyum ve civa artıkları da gözlemleniyor.
Midye tüketirken dikkat etmek gereken bir kaç madde var.
Tarım Bakanlığı’nın kontrolünde üretim yapan tesislerden elde edilmiş midyeleri tüketin: belirli kriterler göz önünde tutularak, kontrol altında üretilen bu midyelerde ağır metal artığı bulunma ihtimali daha düşüktür. Ayrıca hasat tarihi ve pişirme yeri gibi detaylar da ürünlere işlenir.
Çok sıcakta açıkta satılan midyelerden uzak durun: her türlü protein kaynağı gibi midye de aşırı sıcakta ve güneş altında daha çabuk bozulma eğilimi gösterir. Dışarda tüketecekseniz eğer, mümkün olduğu kadar soğuk tutulanlardan yemeyi tercih edin.
Kaynağını bilmediğiniz midyeleri mümkün olduğu kadar az tüketin: direk olarak doğadan toplanan ve direk olarak pazara sunulan midyelerin içeriği tam olarak malesef ki bilinemez. Bu midyeler, fazlaca ağır metal içeriyor yada başka parazitleri barındırıyor olabilir.
Eğer evde yapacaksanız, solungaçlarını iyice temizleyin yada pişireceğiniz kısımdan uzaklaştırın: midyeler, süzerek beslenen canlılar oldukları için en çok birikintiyi solungaçlarında yaparlar. Ağır metaller gibi pek çok madde de en fazla burada birikir. Ya bu kısımları yemeyin, yada çok iyi temizleyin.
Midye, tek başına ‘zehirli’ değildir. Tükettiği canlıların vücutlarındaki toksinleri bünyesinde barındırdığı için doğal olarak bir birikim gözlenebilir fakat bu durum geçici bir zamanı kapsar. Yetiştiricilik kriterlerine uygun olarak gerçekleştirilmiş bir üretim prosesinin yada akıntısı bol yerlerden yapılan ardından, midye son derece temiz, sağlıklı ve besleyici bir gıda maddesi olarak değerlendirilebilir. Fakat, insan eliyle sulara bırakılan atıkların fazlaca olduğu yerlerde (limanların yakınlarındaki yada kıyıdaki endüstriyel tesislerin çevresindeki) yetişen midyelerin de tüketilmesi insan sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Sonuç olarak, bildiğiniz ve güvendiğiniz yerlerden bol bol midye tüketiniz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder